|
|
Yolsuzluklar ve demokrasi (1)
Bayındırlık Bakanlığı'nda 'ihale yolsuzluğu' gerekçesiyle yürütülen operasyon, sanıldığından daha fazla anlam yüklü. Bu operasyon ile MHP'nin 'yolsuzluktan bağışıklık' iddiası ve imajı, tamir edilmesi imkansız bir yara almıştır. İşin 'siyasi yansıması' olacak yönü bu. Ancak bu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve bazı MHP'lileri öfkelendiren, bu operasyonun ardında ANAP'ın bulunmasından kaynaklanmıyor. Bayındırlık Bakanlığı'nı ilgilendiren 'ihale yolsuzluğu' operasyonunun 'Beyaz Enerji soruşturması'nın 'rövanşı' olduğu ileri sürülüyor. 'Beyaz Enerji'de, MHP'liler 'sütten çıkmış kaşık' görüntüsüyle ANAP'ı ve dönemin Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'i arkalamamışlardı. Sonuçta 'Beyaz Enerji' ile ilgili gelişmeler, Cumhur Ersümer'in koltuğunun altından alınmasına kadar gitmişti. Şu sıralarda MHP'li Bayındırlık Bakanı Koray Aydın, tıpkı, Cumhur Ersümer'in 'Beyaz Enerji'nin ilk aşamalarındaki tavrını andırır bir profil çiziyor. Bakanlığı ile ilgili iddiaları 'haksız ve mesnetsiz' olarak niteliyor ve kendisinin 'masumiyet'ine dair bin dereden su getiriyor. Koray Aydın'ın 'hukuki durumu'nu, başlayan 'soruşturma süreci' ortaya çıkartacak. Fakat, iki yıldır Bayındırlık Bakanlığı'ndaki ihale bozuklukları ve yolsuzluklarla ilgili iddiaları ve söylentileri Mısır'daki sağır sultan bile duymuştu. Bayındırlık Bakanlığı ve ihale sözcükleri ne zaman yanyana gelse, dudaklarda derhal bir gülümseme beliriyordu. O bakımdan, Koray Aydın'ın 'siyasi geleceği'nin Cumhur Ersümer'inkinden farklı olacağını sanmak zor. MHP, bu işi savuşturmak ve üzerine düşecek 'şaibe'yi bir nebze hafifletmeyi düşünüyorsa, Koray Aydın'ı koltuğunu terketmeye ikna etmelidir. Veya, 'soruşturmanın selameti' için Koray Aydın, koltuğunu boşaltmalıdır. Zira, Bayındırlık Bakanlığı'nın 6 üst düzey bürokratından 5'i dün tutuklandı. 'Beyaz Enerji süreci'ni andıran bir aşama. Üst düzey bürokratları kapsayan böylesine bir soruşturmanın, 'siyasi sorumluluğu' olmadan olmaz. 'Hukuki durum' ne olursa olsun, Koray Aydın'ın 'siyasi sorumluluk' üstlenip, 'soruşturmanın selameti' için çekilmesi gerekir. Görüntü o ki, Koray Aydın da, Cumhur Ersümer gibi sonuna kadar direnecek. Devlet Bahçeli de, Mesut Yılmaz gibi sonuna kadar bakanının arkasında duracak. MHP-ANAP sürtüşmesi, ister istemez, hükümetin -Ecevit dili ve yorumuyla- 'uyumu'nu daha da bozacak ve hükümet ortakları hep birlikte aşağı doğru çökmeye devam edecekler. Veya, 'uyum uğruna', MHP ile ANAP, birara ANAP ile DYP'nin yaptığı gibi 'birbirlerinin üstünü örtecek'ler. Böyle bir ihtimal, hükümetin 'toptan' şaibe altında kalmasından ve MHP'nin itibarının kemirilmesinden başka sonuç vermeyecek. MHP açısından 'aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık' hali. 'Üçlü koalisyon'un 'yolsuzluklar'la damgalanmış manzarasından bağımsız ve bağışık addedilen 'dördüncü ortak' Kemal Derviş ise, belki şu sıra onunla uğraşan olmadığı için dikkati çekmiyor ama, 'dolaylı' yoldan bu manzaraya katkıda bulunan bir politikanın temsilcisi konumuna hızla kayıyor. Alın, Doğan medya grubu ile Star arasında patlak veren savaşın ortaya saçtıklarına bakın… Motorola ile Telsim arasındaki 'mali anlaşmazlıklar' üzerine Doğan medya grubu Uzanlar'a karşı harekete geçince, Star aracılığıyla ilginç 'belgeler' ortaya saçıldı. Örneğin, Aydın Doğan'ın İş Bankası ile birlikte Poaş'ı satın almasına imkan veren 'krediler' ortaya çıktı. Bir kamu bankası olan Vakıflar Bankası'nın yayınlanan belgelerine göre, Galatasaray Spor Kulübü dahi yüzde 16 faizle Vakıflar Bankası'ndan kredi alırken, Aydın Doğan yüzde 10 ile almış. Vakıflar Bankası'nda hesabı olan mevduat sahiplerine ise yüzde 18 faizle kredi veriliyordu. Bu ne demek? Milletin parasını yüzde 18 faizle toplayan bir kamu bankası, o topladığı parayı bir devlet kuruluşunu satın alması için bazı şahıslara yüzde 10 kredi ile veriyor. Bu 'kredi mekanizması' bir kamu bankasının görev tanımı içinde midir? Vakıflar, Ziraat ve Halk bankalarının, yani kamu bankalarının 'görev zararı', 40 milyar doları buluyor. O kadar patırtısı yapılan Egebank, Etibank vs. gibilerinin 19 milyar dolar. Peki, onca 'kurul'un oluşturulduğu ve hepsinin tepesine 'Ekonomi Çarı' olarak oturtulan Kemal Derviş'in sorumluluğunu taşıdığı 'sistem' ne yapıyor? Aynı Vakıflar-Doğan ilişkisine benzer bir 'mekanizma' ile, devletin el koyduğu özel bankalar, başka özel bankalara satılıyor; ama Demirbank ve Etibank örneklerinde olduğu gibi, bunların yeni sahipleri bu bankaları borçlarını üstlenmeden devralıyorlar. Borçlar, BDDK'ya kalıyor. Yani devlete. Devlet de, bunların muazzam borçlarını ve zararlarını 'millet'ten çıkaracak. Bunun adı 'kamu malı'nın ya da 'devlet malı'nın 'peşkeş çekilmesi'dir. Bu ne biçim 'reform'? Bakanlık bünyelerinden, Derviş'le 'yenilenen' bankacılık sistemine uzanan bu manzarının adı 'yolsuzluk'tur ve yolsuzluk ile 'demokrasi' arasında çok yakın bir ilişki var. Yolsuzluklar, demokrasiyi çökerten en büyük illet haline gelmiştir. Yolsuzluklar ciddi biçimde temizlenmeden, Türkiye'de demokrasinin önünü açmanın imkanı yoktur. 'Siyaset sahnesi' bu konudan bağımsız olarak yeniden düzenlenemez. 'Ekonomik kriz'le yoksullaşan Türk halkının müthiş öfkesini çeken bu konuya yarın devam edeceğiz…
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |