Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Uludağ'da serin bir gün
Al eline bir değnek
Uzasan göğe ersen
Üstad Necip Fazıl böyle diyor ama, dağlarda şarkı söylemek kolay değil. Bırakın şarkı söylemeyi, dağlara tırmanmak bile çok zor. Aşırı sıcaklar yüzünden yurdun dört bir yanında ormanlar cayır cayır yanıyor. Sadece bizde değil, Yunanistan ve Bulgaristan'daki orman yangınları da durmak bilmiyor. Yangın nasıl çıkar? Basit... Düşük nem ve aşırı sıcak yüzünden kuruyan otlar, dallar ufacık bir işaretle bile yanmaya başlayacak durumda. Bir kıvılcım, bir sigara izmariti, dalların birbirine sürtünmesi, bir anda kocaman bir yangına dönüşüyor. Geçen hafta bir grup arkadaşla yürüyerek Uludağ'a tırmandık. Çıkış dört saat sürdü. Rehberimiz tecrübeliydi. Gerekli olan her şeyi sırt çantalarımıza doldurmuştuk. Serin pınarlardan su içtik, çay demledik. Yemyeşil ormanı ne kadar özlediğimizi o gün daha iyi farkettik. Bir de aldığımız karpuz çingene pembesi çıkmasaydı... Yaktığımız ateşleri itinayla söndürdük. Önce çok bol su, ardından toprak döktük ve taşla kapattık. O güzelim ağaçların yanmasına can dayanmaz. Hele insanın bir yangına kendisinin sebep olduğunu bilmesi, çekilecek bir değil; öl daha iyi. Uludağ'da insan eli değmedik yer yok gibiydi. Her tarafında örümcek ağı benzeri patikalar olması şaşırtıcı geldi.
Herşey çok güzeldi ama...
Herşey çok güzeldi, sular buz gibiydi; elini su içinde bir dakika bile tutmak mümkün değil, o kadar soğuk. Kuş cıvıltıları, yaprak hışırtıları, kelebekler, kekik kokusu, ismini bilmediğimiz çiçekler, otlar, hepsi çok hoş, çok iyi ama, iki nokta var ki söylemeden geçmek olmaz. Birincisi, o yamaçlara elinde içki şişeleriyle tırmananları görmek. Kimsenin içkisine, dışkısına karışacak değiliz de, o şişeleri boşalttıktan sonra kayalara vurup parçalamışlar. Kurumuş kavrulmuş otlar arasına gizlenen şişe parçaları, güneş vurunca mercek gibi ışığı odaklayarak tutuşturuyor ve üç kuruşluk keyif için dönümlerce orman yok oluyor. Hoş olmayan diğer nokta ise, Uludağ'daki otellerin atık sularını yıllardan beri o derelerden birine boşaltıyor olması. Belediye çok mücadele etmiş fakat başa çıkamamış. Bizim tırmandığımız kısım orası değildi ama, atık suların karıştığı derenin eteklere indiği yerde, yüzlerce aile piknik yapıyor ve çoluk çocuk çığlıklar atarak suya giriyordu. "Burada piknik yapılmaz" tabelasını da birileri kaldırıvermiş nedense. Dağdan iniş üç saat sürdü. Biz dağda üşüyorduk. Şehre yaklaştığımızda vakit geç olmasına rağmen aşırı sıcak vardı. Fırın ağzından çıkan yalım gibi yüzümüze sıcaklık vuruyordu.
Kargamızın derlediği inciler
"Dayağa karşı olanların en başındayım." Hortum Süleyman
mseker@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|