YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Kıbrıs ve FKÖ - İsrail

Clinton yönetiminin sona erişi yaklaştıkça, Birleşik Amerika, iki konuda alabildiğine hızlı davranmaya çalışıyor. Bunlardan birincisi, Kıbrıs sorununda şöyle veya böyle bir mesafe almaya çalışmak!.. İkincisi de Ortadoğu barışı!..

Kıbrıs konusunda tarafları azçok tatmin edecek bir mesafe alınabilirse, Türkiye-Yunanistan yani Ege sorununa, ancak ondan sonra sıra gelebilecek.

Konfederal Kıbrıs tezi

Türkiye-Yunanistan arasındaki görünür yumuşama denemeleri ve Hazar doğal-gaz hattıyla Yunanistan'ın da ilişkilendirilmeye çalışılması, hep buralardan kaynaklanıyor. Hatta denilebilir ki, Hazar doğal-gaz hattı etrafında üretilen bunca spekülâsyon dahi, Yunanistan'ın Türkiye'ye yönelik politikalarını yumuşatmayı matuftur. Yani Yunanistan tarafında gözlenen yumuşama emareleri, AB'den ziyade ABD'nin telkin ve baskılarıyla izah edilebilecek gelişmelerdir. Nitekim To Vima adlı Yunan gazetesinde çıkan haberler eğer gerçek ise, bu ülke, Kıbrıs dahil Ege meselesinde de köklü politika değişikliklerinin arefesinde demektir. Dolayısıyla beklemek gerekiyor.

Bu safhada asıl dikkatimizi çekmesi gereken husus, Denktaş'ın ve Türkiye'nin; Konfederal Kıbrıs tezinin aşırı bir tepkiye maruz kalmamasıdır. Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer'in Kıbrıs ziyareti sırasında en açık biçimde gündeme getirilen Konfederal, aksi halde Bağımsız Kıbrıs tezinin, her geçen gün daha bir ısrarla vurgulanması bu bakımdan son derece anlamlıdır.

Bu noktada mevcut Clinton yönetiminin acele çözümde ısrar eden yaklaşımının, ABD başkan adaylarından George W. Bush ve dış politika danışmanı Richard Perle tarafından da desteklendiği anlaşılıyor. Perle'nin Kıbrıs'a ilişkin açıklaması aynen şöyle:

"ABD'nin Kıbrıs'ta çözüm için baskı yapması gerektiğine inanmıyorum. Baskı ile elde edilen çözümler kalıcı, etkili ve genellikle âdil olmaz. Eğer Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler çözüm istemiyorsa; ABD'nin dışarıdan bir çözüm empoze etme sorumluluğu yoktur." (Cumhuriyet, 7 Temmuz 2000)

Türkiye: Vazgeçilmez ülke

Peki ne mânâya geliyor bu açıklamalar? Taraflar istiyorsa anlaşsınlar; istemiyorsa, mevcut statükonun devamından başka çare yok demektir. İşte Türkiye'yi ve Kıbrıs Türk yönetimini, pes perdeden, Konfederal tezleri dile getirmeye teşvik eden gizli altyapılar böyle böyle oluşuyor.

Bize öyle geliyor ki, ABD politikalarında âni ve ciddi kırılmalar olmazsa, Türkiye-Yunanistan arasındaki sorunlarda da, önemli bazı gelişmelere şâhit olabileceğiz demektir. Tabiî ki acele etmemek lâzım.

Dolayısıyla bu aşamada, şu önemli tesbiti yapmadan geçmeyelim: Yazdıkları her satırla, ABD'nin Türkiye'yi cezalandırmasını bekleyen, bunu açıkça talep eden, hatta hatta kendi konumlarını, alenî bir Türkiye düşmanlığına kadar vardıran sınıflar var ya!.. Onlar bu gelişmeleri okumuyorlar mı? Yakında bazıları açığa düşerse, buna hiç şaşmamak gerekiyor.

Kıbrıs müzakerelerine belirli bir ara verildikten sonra, Temmuz sonunda yeniden başlanacak ve daha ciddi adımların atılmasına sıra gelecek. Müzakereler sırasında orada fitnenin kaynağı doğrudan doğruya İngiltere oldu... İngilizler belge hırsızlığı yaparak, Kıbrıslı Rumlar'ı tahrike yeltendiler. Sinsi ve mahçup vaziyette İngiltere anlayacağınız. Bütün bu gelişmeler olurken Kıbrıs konusunu, sırf Ada'daki iç çekişmelerle sınırlı algılayabilen malûm basına ne demek gerekir bilmiyorum. Tam bir cephe gerisi bozgunculuğu değil de nedir bu tutum?

Siyonizm hayali sönecek

İsrail meselesine gelince!..

İsrail'in Güney Lübnan'dan gece yarısı kaçışını kimse unutmamalı. İnşaallah fazla uzun sürmeyecek, İsrail 1967 sınırlarına kademe kademe geri çekilecek. Hem Clinton yönetimi (ekseriyeti Mûsevi), hem ABD Yahudi lobileri; öyle anlaşılıyor ki İsrail'in geri çekilmesini lüzumlu buluyorlar. Dolayısıyla İsrail'deki gerici siyonist unsurlar, her geçen gün daha bir yalnızlaşıyor. Mevcut ısrar ve zaruretler karşısında İsrail yönetimi kendisini barışa âdeta mecbur hissediyor.

Ama barış müzakerelerinde kuyruğu dik tutmaktan da vazgeçmiyor. Ayrıca bu barışı ABD'den beklediği (50 milyar dolarla) da dengelemek istiyor. Yani İsrail toplumuna karşı, geri çekilişi, bir zafer olarak sunmanın arayışlarında!..

Arafat-Barak buluşmasının arefesinde; Arafat'ın eylülde bağımsızlık tehdidini, Türkiye'nin Hafız Esad'ın cenaze törenine katılmasını, Clinton'un aksi halde Ortadoğu'da kan gövdeyi götürür vurgusunu, Kahire'de (Türkiye-Mısır-İran) üçlüsünün yaptığı gizli toplantıların bilinçli şekilde basına sızdırılmasını ve ayrıca Türkiye'nin İsrail'den alacağı casusluk uydusundan vazgeçebileceği biçimindeki haberleri; isterseniz bir arada mütâlea etmeye çalışın. Bütün bunların anlamı İsrail'e, aksi halde bölgede yapayalnız kalırsın mesajından başka nedir ki?

İşte Kıbrıs ve Ortadoğu'da süreç böyle. Buna rağmen de ortada kesin bir durum yok.

Peki ABD, her iki konuda da niçin bu kadar ısrarlı ve aceleci? Bunun iki ciddi sebebi var ve ikisi de iki ayrı yazı konusu. Yani Clinton döneminin sona erişinin de ötesinde ayrı iki sebep!..

Ne var ki Yılmaz'ın hükümette görev alması ve bunun doğuracağı bazı gelişmeler, gündemin önüne geçiverdi. Öyle değil mi?


13 TEMMUZ 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...