Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Sanatçı olmak ya da olmamak..."Bu akşam ölürüm, beni kimse tutamaz, sen beni tutamazsın yıldızlar tutamaz..." Bir yandan mütemadiyen Murat Kekilli'nin bu ünlü şarkısını dinleyen bir yandan da kolonya içen iki kişi zehirlenmiş, biri hayata veda etmiş, diğeri de yoğun bakımdaymış... Tıpkı siyaset, politika haberlerinin derinlik yerine basitlik tercih edilerek, yüzeyselleştirilerek verilen tarzına yani "siyasetin magazini"ne benzeyen bir güncel "intihar magazini" daha... Anahaberlerde verilen bu trajik-spontane-arabesk oluşumu sorgulamak da her zamanki gibi Reha Muhtar'ın aklına geldi. Muhtar'ın bir süre önce "Kekilli misin, nesin?" yollu hakaretlerine maruz kalan şarkıcı bu kez daha mülayim, anlayışlı bir ağırlama ile konuk edildi. Her şarkı söyleyenin sanatçı diye lanse edildiği, bu kurtlar sofrasına düşen, afallayan, bir yandan da düşündüklerini haykırmaya çalışan Kekilli, 'sanatçı' yakıştırmasını asla kabul etmediğini vurgulayarak girdi söze. "Ben sanatçı değilim" diyerek bu devri geçmiş, değer kaybetmiş, teknik olmasa bile semantik mesajını yitireli çok olmuş 'konsept'e karşı çıktı. "Sanatçı olan Mimar Sinan'dır. Eserleri yüzyıllar sonra bile büyük depremlere dayanabiliyor, sanatçı Fuzuli'dir. Düşünceleri hâlâ ders olarak okutuluyor. " dedi. Şarkıyı okuduğunda, Mevlana'nın, Allah'ın, insanın, yıldızların, toprağın aklına geldiğini vurgulayan, bu yeniyetme genç "sanatçı adayı", mütevaziliğı ve ağırbaşlılığı ile izleyiciden puan topladı... Reha Muhtar'ın payına da "Şu intihar sahnesini klibinden çıkar ne olur" şeklindeki ricalar düştü... Kanal 7'nin yeni yayın döneminde izleyeceği belirtilen 'popülist politika' yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Film kalitesinde gözle görülür bir irtifa kaybı yaşayan Kanal 7, belli ki ulusal bir kanal olmanın getirdiği o ağır sorumluluğu ifa edebilmek amacı güdüyor. Bu, uygulanması gerekli bir politika. Ancak ulusal, aynı zamanda 'ratingi yüksek' bir kanal olma başarısını yakalayabilmek ve kanalın kemikleşmiş izleyicisinin gösterdiği tepkiyi en aza indirgeyebilmek için, başka metodlar da bulunabilir. Örneğin, çekim tarihi 1950'lere kadar düşmeyen yabancı filmlerle, 'iyi' Yeşilçam filmleri yayınlamak hem izleyiciyi memnun eder, hem de reklam gelirleri ile popülarite anlamında bir kayıp sözkonusu olmaz. Yanılıyor muyuz acaba?..
oalbayrak@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|