Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Demirel'in yerine yeni bir isim bulunmalıdır!.
Şu anda cumhurbaşkanlığı görevinde bulunan Süleyman Demirel'in görev süresini uzatmak için gösterilen çabalar, gerçekten şaşırtıcı.. Birincisi, Demirel, halkın büyük çoğunluğunun beğendiği, icraatını takdir ettiği, Türkiye'nin önünde ufuk açtığı kabûl edilen bir politikacı değil.. Ayrıca kamuoyu, Demirel'i, yaşlı, eski kuşak üyesi bir politikacı olarak görüyor.. Çevresi, veya kendisinin "ailem" diye sunduğu isimler, pek onaylanmıyor. Türkiye'nin yapısal reformlara, demokratikleşmeye, sivilleşmeye, şiddetle ihtiyacı var.. Oysa Demirel, genel olarak içinde bulunulan statükonun sözcülüğünü yapan bir kişi.. Demirel "idarenin şeffaflaşması" ve "politikada ahlak" gibi konularda da, toplumun beklentilerine cevap vermiyor. Örneğin, ses bantları ile Mesut Yılmaz iktidarının şüpheli ilişkileri açığa çıktıktan ve bu yüzden Yılmaz hükümeti devrildikten sonra bile, Demirel Mesut Yılmaz'ı yanına alıp, "başarılı politikacı" diye, meydan meydan gezdirdi. "Susurluk"tan başlayıp, "Hizbullah"a kadar dayanan olaylar dizisinde, "idarenin şeffaflaşması" konusunda, önder ve yönlendirici rol oynamadı.. Cumhurbaşkanlığı döneminde de, eski başbakanlıklarındaki gibi, ekonomik krizler, siyasi bunalımlar ve demokrasiye müdahaleler yaşandı.. Bu oluşumlar sırasında, ne uyarıcı, ne de çözüm önerici oldu.. Bütün bu tabloya rağmen, koalisyon partilerinin ve hatta bir kısım muhalefetin de, Demirel'in görev süresini uzatma çabaları, Türkiye'deki statükoculuğun yeni bir hamlesidir. Türkiye'de "politika"da, "kurulu düzen"in sahibi olan "dar bir çevre"de, "yeni"yi, "ileri"yi, "genç ve dinamik" olanı aramaya, korkmaktadır.. "Daha iyi olan"ı aramak yerine, "mevcudu muhafaza etmek", Türkiye'de "istikrar" diye tanımlanan, durgunluğun ve orta-kararlılığın en belirgin göstergesidir. Türkiye'deki "bozuk düzen"in kötü bir yan ürünü olan "kartel medyası" da, gerçekleri yansıtmak ve eleştiri görevi yapmak yerine, Demirel türü portreleri cilalamayı tercih etmektedir. Her manşette ve her yazıda, adeta bir tekerleme gibi tekrarlanan "genç Türkiye", Demirel meselesi gündeme geldiği zaman, unutulmaktadır. Biz Türklerin de, genç, kararlı, çözümleyici ve güçlü politik liderleri özlediğimiz gerçeği, ABD Başkanı Clinton'ın ziyareti sırasında, kendisine gösterilen ilgi ve sevgi ile ortaya çıkmıştır. Bir başka mesele de, Demirel'e atfedilen "bölgenin duayen lideri" kimliğidir. Türkiye'deki hiçbir köklü soruna çözüm üretemiyen Demirel, bazılarına göre, "bölgenin lideri"dir.. Oysa Demirel ne Arap-İsrail meselesinde, ne Rus-Çeçen faciasında, ne Arnavut-Sırp çatışmalarında, ağırlıklı bir rol oynayamamıştır.. Eğer 17 Ağustos depremi ve sonrasında Amerika'nın başrolü oynadığı gelişmeler olmasaydı, Türk-Yunan ilişkileri de, eskisi gibi, gerginlik içinde sürüp gidecekti.. "Duayen lider"ler, bugün görevlerini bırakmış olsalar bile, dünyada hem aranır, hem de onlara ihtiyaç duyulur.. Örneğin Güney Afrika'nın eski Cumhurbaşkanı Mandela, askerî rejimlerdeki mahkûmların hayatının kurtarılması çabalarında (Nijerya olayı) veya içsavaşların önlenmesi çalışmalarında (Burundi olayı), hep devletler-üstü bir aracı olarak görev yapıyor.. Demirel, Ermenistan'ın işgali altındaki topraklar konusunda mı, Pakistan'daki askerî rejimin hukuk dışı yargılamaları meselesinde mi, "duayen bölge lideri" rolü oynayabilmiştir? Elbet Demirel'in de hizmetleri ve olumlu yanları var.. Ama bizim görevimiz, herhalde 77 yaşındaki statükocu bir eski kuşak politikacıyı, 2000'li yıllar Türkiye'sine, "ümit" ve "istikrar sembolü" olarak sunmak değildir. ŞAKA
Zavallı Kohl!.
Bu Almanlar da garipleşti.. Partisini fonlamak için gizlice para aldığı ortaya çıkan Almanya'nın eski Başbakanı Kohl, rezil olmak üzere.. Bütün başarıları ve Almanya'yı birleştirmesi bile hatırlanmıyor.. Keşke partisine değil, doğrudan cebine alsaymış paraları.. O zaman, hiç olmazsa biz Türkler anlardık onu.. YEŞİLKÖY
Gecikmeli olsa da güzel!.
İstanbul'un yeni havalimanından ilk defa yurtdışına çıkış yaptık.. Gerçekten güzel, temiz, görkemli ve etkileyici bir eser bu yeni havalimanı.. Demek işi özel sektöre bırakınca, hem hızla bitirilen, hem de "evrensel ölçüde iyi" şeyler yapılabiliyor.. Ama bir yandan da, "kayıp yıllar"ımıza üzüldük.. Bu havalimanı, bundan 10 yıl önce yapılabilirdi.. Ve şimdi, daha büyük, daha ileri olanının inşaatı başlamış olabilirdi.. Ama 1990 sonrasında gelen iktidarlar, "özelleştirme"yi de, "dünyaya açılma"yı da, "evrensel rekabet" kavramını da, unuttular.. Ahbap-çavuş demokrasisinin, siyaseti de, ekonomisi de, dar çevreye dönük ve içe kapalı bir uğraş oldu.. "Özal dönemi"nde dünyaya oynayan Türkiye, "Demirel'li yıllar"da, içine döndü.. Sonuç, her alanda gecikmemiz ve her alanda krizler yaşamamız oldu.. İstanbul'dan Dubai'ye uçtuk.. Havalimanı eski, büyük ve tıklım tıklımdı. Yeni havalimanı yapımı sürüyordu.. Bir başka deyişle Dubai Havalimanı, bölgenin havacılık merkeziydi.. Eğer "kayıp-yıllar"ı yaşamasaydık, İstanbul hava limanı, şimdi Dubai kadar işlek olabilirdi..
mehmetbarlas@attglobal.net
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|