YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Şimdi arkadan geleceklere bakalım ve soralım...

 
Bu olayların ardından getirilmek istenen baskı yasalarına. Olağanüstü tedbirlere ve kaynatılan kazanlara bakın yeter... 'Bu vahşet ne işe yarıyor? Ne işe yarayacak?' diye kendi kendinize sorun...

 

Son Milli Güvenlik Kurulu kararlarının açıklamasını yapan kalemler köşelerinde ifade ediyorlar...28 Şubat kararlarından şimdiye kadar savsaklananlar, bu aşamadan sonra çok daha hızlı bir biçimde hayata geçirilecek...

İllerde kurulan takip kurulları çok daha sıkı bir biçimde çalışacak...

Dikkat edilirse, daha önce Hizbullah'ı devletle irtibatlandıranlar da artık o işlerden bahsetmez oldular...

Ülkede yeniden kaynatılmakta olan cadı kazanına karşı kimler, hangi demokratik güçler karşı çıkacak?

Bu meselenin, hiçbir komplekse kapılmadan üzerine gitmesi gereken ana muhalefet partisi ise daha ilk çıkışında kendisini saf dışı bıraktı...

Çünkü kendi örgütsel ve ilkesel tavrını koymak yerine, başkalarının tepkilerine sığınarak zayıflık sergiledi...

Devletten beklentileri olan eski yeni yöneticiler sayesinde, yine aynı devlet tarafından azarlandı... Geri adım attı...

Ana muhalefet olduğu halde...

Genelkurmay'ın bildirisi bana göre, Fazilet Partisi'nin kapatılma davasını etkilemesinden daha çok, bu partinin ne kadar güçsüz olduğunun kamuoyuna gösterilmesi açısından önem taşıyor...

Tabii güçsüz olan, ya da arkasındaki gerçek gücü hiçe sayan partilerin kapatılması daha kolay oluyor...

Daha önce Susurluk konusunda da böyle yapmışlardı...

Kendilerine güvenen yığınların beklentilerini hiçe sayarak, çeteye karşı tavır almamışlar ve buna rağmen iktidardan uzaklaştırılmışlardı...

Sanmışlardı ki, bu devleti savunurlarsa o mekanizma, onların daha fazla iktidarda kalmalarını sağlayacak...

Bir kere geri adım atmaya görün... Bunun arkası gelmez...

İşte CHP'nin hali ortada...

Kitlelerin sorunlarını hiçe sayıp, devleti kayıtsız şartsız savunmasının cezasını barajı geçemeyerek, parlamento dışı kalarak ödedi...

Parti olarak varlığını sürdürebilmesi için de yine, Türkiye'deki çarpıklıkların, baskıların, gizli kapaklı ilişkilerin, çetelerin üzerine gitmesi gerekiyor...

Bu devlet yapısını savunmak, ancak bu devletle çıkar ilişkileri olanlar için avantajlı...

Hem devletin ezdiği vatandaşların haklarını savunmak hem de devletçi olmak mümkün değil...

Böyle bir politika izleyenler küçülüyor...

Bence, belli bir amaç için şu sıralar ortaya çıkartılması uygun görülen Hizbullah vahşetine doğru teşhisi koyarken, kimsenin bir komplekse kapılması, inançlarından ötürü hicap duyması, devletten korkması gerekmiyor...

Daha önceleri ülkücü katiller vahşi cinayetler işlerken, milliyetçi camia da belki biraz tedirgin oldu ama sonunda da iktidara ortak oldu...

Hizbullah, çoğunlukla devletin de ortadan kaldırılmasından memnun olduğu insanları öldürdü... PKK'nın, devlet düşmanlarının düşmanı benim dostumdur, dedi...

Devlet o zaman ülkücüleri kullandı, PKK'nın itirafçı, eli kanlı katillerini kullandı, daha sonra da Hizbullahçılar'ı kullandı... Dikkat edilirse bunların da tetikçileri aslında itirafçı...

Yani, ne kadar vahşi olurlarsa devletten o kadar aferin alan, hatta ödül alan gözü dönmüşler...

Devlet biliyor ki, ne kadar şiddet uygulanırsa caydırıcılık da o kadar artıyor...

Bunu devlet yetkilileri söylüyor...

Bu nedenle, nasıl Susurluk uzun bir süre MGK'nın gündemine girmediyse, Hizbullah da girmedi...

Hem bu ülkenin bütün iç güvenliğinden de sorumlu olmak, memlekette yaprak kımıldasa bilmek, hem de, Hizbullah denen şiddet örgütünün varlığından yeni haberdar olmak, pek inandırtıcı gelmiyor...

Hiç komplekse kapılmaya gerek yok...

Bu olayların ardından getirilmek istenen baskı yasalarına. Olağanüstü tedbirlere ve kaynatılan kazanlara bakın yeter...

'Bu vahşet ne işe yarıyor? Ne işe yarayacak?' diye kendi kendinize sorun...

Hizbullah'la ilgili bir yığın soru sormak gerekiyor... Bu muhakkak...

Ama başka sorular da sorun...

İpekçi'nin katili olarak hüküm giyen Mehmet Ali Ağça askeri cezaevinden nasıl kaçırıldı?

Güpegündüz sokak ortasında katledilen değerli bilim adamı Cavit Orhan Tütengil'in katil zanlısı, Emniyet'in talebine rağmen gözaltında tutulduğu sıkıyönetim tutukevinden nasıl bırakıldı?

Kimler Tütengil, İpekçi, Mumcu, Musa Anter, Binbaşı Cem Ersever cinayetlerinin ortaya çıkmasını engelliyor...

Kimler Susurluk'un ortaya çıkmasını engelliyor...

Doğu ve Güneydoğu'daki diğer binlerce, onbinlerce mezarı açabilsek Hizbullah vahşetinin bu mezarlarda yatanlara uygulananların yanında 'insani' kaldığı görülebilecek... Bunu herkes biliyor...

Bilmez görünüyor...

Oysa bu mezarlarda yatanların haklarını da korumanın ve bu soruları sormanın şimdi tam zamanıdır...

Bildirilerden korkmanın değil, sorular sormanın zamanıdır...

İşte o zaman gazeteci, o zaman gerçek politikacı, işte o zaman birey olunur...

O zaman bu ülke huzura kavuşur...


2 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...