Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Hasankeyf için uluslararası dayanışma
Slovakya'nın başkenti Bratislava'da bugün uluslararası bir konferans toplanıyor... Dünyanın en etkili hükümetler dışı (NGO) çevreci kuruluşlarından biri olan Friends of World'ün organize ettiği 'Çevre ve Barajlar' konulu bu toplantıda, Hasankeyf'te yapılacak olan Ilısu Barajı ile ilgili özel bir gündem maddesi bulunuyor... Konu: Binlerce yıllık bir tarihî ve kültürel dokunun baraj suları altında kalması... Toplantıdan çıkacak sonuç şimdiden belli: Çevreci örgütler, bu barajın yapılması için Türkiye'ye kredi verecek ya da bu kredileri garanti edecek, başta İngiltere olmak üzere finansör devletlerin Türkiye'ye yeşil ışık yakmamasını isteyecek... Kredinin onaylanması için bazı şartların yerine getirilmesi talep edilecek... Toplantıya katılan çevreci örgütlerin yanısıra hükümet dışı (NGO) bazı Kürt örgütleri, Hasankeyf'teki tarihî dokunun korunması, bölgedeki Kürt kültürel değerlerinin yok olmasının önlenmesi, yeniden yerleştirme yapılırken bu bölgede yaşayan insanların görüşlerinin alınması ve baraj nedeniyle Dicle nehrinin sularının Irak ve Suriye aleyhine kullanılmaması gibi şartları dile getirecekler... Aslında bu örgütler, bir süredir Avrupa'da, baraja kredi verecek devletler nezdinde yoğun bir etkileme çalışması yapıyorlar... Nitekim bu çalışmaların sonucunda İngiltere, İtalya ve İsveç şimdilik kredi verme işlemini durdurmuş bulunuyor... Demokratik toplumlarda işler böyle yürüyor... Nitekim İngiltere'de hükümet, sivil toplum örgütlerinin kredi işlemlerini kamuoyundan gizli yürütmeye çalıştığı gerekçesiyle açtıkları dava nedeniyle geri adım atarak, bu konuda kamuoyuna bilgi vermeyi kabul etti... Hükümet artık Ilısu Barajı ile ilgili gelişmeleri kamuoyunun önünde tartışıyor... Biraz da kendisine yönelen baskılar üzerine Tony Blair hükümeti bağımsız kurumlara bu amaçla iki rapor hazırlatmış bulunuyor... İki rapor da, Türkiye'nin çok zor kabul edeceği şartları içeriyor... Hatta sivil toplum örgütlerinin ve bu konuda yoğun bir lobi faaliyetinde bulunan Kürt İnsan Hakları Projesi'nin hazırladığı raporlardan bile daha ağır olduğu söylenebilir... Raporların biri, bağımsız bir çevre araştırmaları kuruluşu olan EIA'nın Kasım 1999'da hazırladığı 14 sayfalık rapor... Bu raporda özetle, proje ile ilgili bilgiler verilerek bu bölgedeki başta Kürt kültürü olmak üzere kültürlerin, tarihî varlıkların yokolma tehlikesinden, su kalitesinin düşüp düşmeyeceğinden, barajın çevreye olumsuz etkilerinden, tarım, orman varlıklarının ve doğal hayatın yok olma ihtimalinden söz ediliyor... Export Credit Guaranty Departman ( ECGD) adlı kuruluş tarafından Ağustos 1999 taraihinde hazırlanan 80 sayfalık diğer rapor ise, EIA'nın raporunda belirtilen hususların yanısıra, yerleştirme, kamulastırma sorunlarından, erozyondan, ağaç ve hayvan varlıklarının yok olma tehlikesinden bahsediyor... Sanıldığının tersine bölgede işsizliğe neden olabileceğini ileri sürüyor... Raporda tek tek bölgedeki köylerde yapılan araştırmalar sonucunda, insanların baraja bakışlarıyla ilgili bilgiler de veriliyor... 36 bin kişinin etkileneceği ifade edilen Ilısu Barajı'na, yörede yaşayanların genellikle sıcak bakmadıkları da belirtiliyor... Ve İngiliz Hükümeti şimdi bu raporların ve aralarında Kürt kuruluşlarının da bulunduğu çevreci örgütlerin talepleri doğrulusunda Türk hükümetine topu atmış buluyor... Krediyi onaylamak için şartlarını sıralıyor... Kredi verecek konsersiyumda bulunan Fransa, İsveç, Portekiz, Fransa da kredi onayını beklemeye aldılar... Projenin çevre ve doğa ile ilgili Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kararlarına, kurallarına uygunluğunu araştırıyorlar... Çarşamba günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi artık sadece Öcalan'ın idam karararında değil bir doğa ve kültür katliamında da uluslararası tepkiler, kurallar, ilkeler devreye giriyor... 'Ben yaptım, oldu' dayatması yok artık... Eğer belli bir uluslararası camianın üyesi iseniz o camianın bazı standartlarına da uymak durumundasınız... Apo'yu asamayacağınız gibi, vatandaşınıza rahatça işkence yapamayacağınız gibi bütün dünyanın kültür hazineleri arasında yer alan bir tarihî çevreyi de yok edemezsiniz... Nitekim, bizim bürokratların, yılbaşından önce Hasankeyf'te yaptıkları bilgilendirme toplantısındaki dayatmacılıklarına, yöre haklının tepkilerini umursamazlıklarına karşın, dünya kamuoyu Hasankeyf için kaynıyor... İlgili ülkelerin hükümetlerine yüzlerce başvuru dilekçesi, yardım çağrısı, faksla, internetle, postayla dünyanın dört bir yanından yağıyor... 'Hasankeyf'i katletmeyin...' Ve İngiliz hükümeti Türkiye'den cevap bekliyor... Hasankeyf'teki kültür zenginliklerini, tarihî dokuyu yok etmeden, bu bölgedeki insanların hayatlarını altüst etmeden, bu sulardan yararlanan komşulara zarar vermeden ve bu konularda bölge halkının görüşlerini alarak bu barajı yapabilecek mısınız? Sorun bu... Yoksa kimse baraj yapılmasına karşı değil... Başta yöre halkı olmak üzere... Hasankeyf Belediye Başkanı ne diyor? 'Bizler insanız, nerede olsa yaşarız. Ama asıl önemli olan, insanı insan yapan geleceğin sağlam temellerini oluşturan tarihî ve kültürel değerleri korumaktır, yaşatmaktır... Görünen o ki, Hasankeyf'i boğmaya karar vermişsiniz...' Evet, Gökova'da da bürokratlar yanlış yaptı ve yanlışlarından dönmediler... Dünyanın en güzel yörelerinden birini 25 yıllık bir santral uğruna yok ettiler... Şimdi de sıra Hasankeyf'te... Ama Hasankeyfliler artık yalnız değil... Uluslararası toplum bu kez cinayeti önlemek için var gücüyle çalışıyor...
kduzgoren@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|