Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Bu laiklik anlayışına alışacaksınız
Clinton Devlet dairelerine bir genelge göndererek memurların kılık kıyafet, din sembolleri ve ibadet bakımından sıkıntı çekmemelerini, başkalarının özgürlüklerini kısıtlamaksızın bu konularda din özgürlüğünden yararlanarak görevlerini sürdürmelerine imkan tanınmasını istemişti. Amerika'da ve Avrupa'da, ilk ve orta öğretimde -bazı ülkelerde- sıkıntılar bulunmakla beraber, yüksek öğenimde kimsenin kılık kıyafetine karışılmadığını herkes biliyor. Geçen günlerde Gülay Aslıtürk'e, Kur'an-ı Kerim üzerine yemin ettirildi. ABD Dışişleri Bakanı Müslüman örgüt liderlerine iftar yemeği verdi. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Çıkan sonuç ise şudur: Batı'daki laiklik anlayış ve uygulamasına göre devlet, düzenlemelerinde ve uygulamada inanç gruplarına kolaylıklar sağlar, herkesin inancına göre yaşaması için imkanlar hazırlar; bütün bunları laikliğe aykırı saymaz, aksine laikliğin gereği olarak görür ve değerlendirir. Orada laiklik ilkesi gereği olmayacak, yapılamayacak şey, bir inancı veya ona dayalı uygulamayı başka inanç sahiplerine dayatmak, başkalarını da belli bir inanç ve ibadete mecbur kılmaktır. Böyle bir durum meydana gelmedikçe, mesela bir devlet dairesinde bir Müslüman kadının başını örtmesi laikliğe aykırı değildir; çünkü diğeri de başını açabilmektedir. Ramazan'da Ankara'da, bir ilköğretim okulunun müdürü, oruç tutan öğrencilere ve öğretmenlere kolaylık olsun diye ders saatlerinde küçük ayarlamalar yapmış, bu cümleden olarak sabah derslerin 08.00 yerine 07.30'da başlamasını sağlamıştı. Televizyon ve bazı gazeteler yaygarayı bastılar, malum terane: "Laiklik elden gidiyor. Başkentte rezalet, veliler isyan halinde..." Halbuki olup biten şey, olması gerekenin ta kendisi. Başkalarının din özgürlüğüne saygının, "birlikte yaşamanın kaçınılmaz gereği olan" küçük fedakârlıkların, katlanmaların basit bir örneği. Bir yanda birlik ve beraberlikten, hoşgörüden, farklıların bir arada huzur içinde yaşamalarından, çoğulculuktan söz edeceksiniz, öbür tarafta inanç guruplarından ve farklı hayat tarzlarından bir kısmına özgürlük tanırken bir kısmını kısıtlayacaksınız: "Bu ne perhiz, bu ne turşu!" Eğer böyle bir düzenlenenin başkalarının da hayatını etkilediği, mesela okula yarım saat önce gelmeye mecbur ve bundan dolayı rahatsız oldukları ileri sürülüyorsa farklıların bir arada yaşamaları uğruna bu kadarcık bir fedakârlığa katlanılmayacaksa birlikte yaşama ilkesinden vazgeçmek gerekir. Bir Müslüman da "geleneği, inancı, ahlak anlayışı farklı davranmasını, çevresinde olup biten bazı şeyleri engellemesini emrettiği halde" bunlara tahammül etmekte, katlanmakta, bu mânada hoşgörü içinde davranmaktadır. Kafalarının oldukça kalın olduğu anlaşılan laikçilerin buna rağmen şunu anlamaları gerekiyor: İnanç gruplarının hayatını kolaylaştırmak, din özgürlüğünden yararlanmalarını sağlamak üzere devletin yapacağı düzenlemeler ve uygulamalar çağdaş laiklik anlayışına aykırı değildir, aksine laiklik bunu gerekli kılmaktadır. Dini tanımlayan, dindara nasıl yaşayacağını dikte eden, din özgürlüğünü kısıtlayan, kişilerin inançlarına göre yaşamalarına imkan sağlamayan devlet laik değildir, din karşıtıdır. Özgürlüklerin uzak ihtimaller, vehme dayalı tehlikeler yüzünden kısıtlandığı bir yerde demokrasiden ve insan haklarından söz edilemez. Özgürlükleri sınırlayan ilkeler keyfe göre değil, evrensel normlara ve vesikalara göre düzenlenir.
hkaraman@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|