Türkiye'nin birikimi... | ||
|
27 Mayıs: Demokrasimizin kara sayfası!27 Mayıs 1960 tarihinin siyaset hayatımızın en kara sayfalarından biri olduğu konusunda maalesef hepimiz hemfikir değiliz. 27 Mayıs darbesine alkış tutan kesimde son yıllarda nispi bir azalma gözlense de "27 Mayıs ilerici bir devrimdir, Türkiye'nin önünü açmıştır, bu yüzden destekliyoruz!" diyenler hiç de küçümsenecek gibi değil. Siyasi hayatımızı gözlemeye çalışan biri olarak bizim temel çıkmazımızın bu olaydaki tavırda gizli olduğunu söylemek mümkün. Gerçekten demokrasiyi ve halkın iradesini içine sindirip sindiremediğini bu olaydaki tavrından anlayabiliriz. Herhangi birine 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve hatta 28 Şubat müdahaleleri hakkındaki fikrini sorun, alacağınız cevap onun demokrasinin neresinde durduğunu size gösterecektir. Öyle kem küm etmeye hiç gerek yok. Sorulacak soru bu müdahaleleri tasvip ediyor musun, etmiyor musun, sorusudur. Verilen cevap kesin ve net değil de bir yorum, tefsir ve açıklama gereğini duyan bir cevapsa, yani "aslında karşıyım, ama..." şeklinde devama ediyorsa bilin ki cevap sahibi henüz demokrasiyi içine sindirememiş, demokrasiye inanmayan, iktidar için güç kullanmaktan yana birisidir. Hem yüzüne karşı kendisinin bir demokrat olmadığını söylemenizde bir beis yoktur. Hiçbir şey darbenin gerekçesi olamaz!
27 Mayıs'ın yanında duranlar bu darbeye meşruiyet oluşturmak için pekçok argüman kullanmaktadırlar. Demokrat Parti'nin yaptığı yanlışları, iktidarın diktatörlüğe gittiğini, Anayasa'nın ihlal edildiğini, ülkede kardeş kavgasının başladığını, Tahkikat Komisyonu'nun kurulduğunu, basın ve gençliğe baskıların yapıldığını anlatacaklardır. Bunların bir kısmı veya diyelim ki hepsi doğru olsun. Evet DP iktidarı Anayasa'yı ihlal etmiş, baskılara yönelmiş, özgürlükleri kısmış olsun. Bütün bunlar ordunun içerisinden bir cuntanın silahlı darbe yapmasını hiçbir şekilde meşrulaştırmaz. Demokratik tavır böyle bir şeyi asla akla getirmez. Demokrasi süreci, bu sorunları kendi içerisinde çözüme kavuşturur. Böyle bir iktidar halk nezdinde taraftar kaybeder, seçimlerde halktan oy alamaz ve iktidarı rakiplerine bırakmak zorunda kalır. Beğenilmeyen bir iktidarı değiştirmenin yolu seçimler ve sandıktan başkası olamaz. 27 Mayıs darbesinin yanında saf tutanlar, genelde sol kesime mensup olanlar ve CHP taraftarlarıdır. Bunu anlamak elbette zor değil, zira CHP darbecilerle beraber hareket etmiş, darbeciler adeta iktidarı elleriyle bu kesime teslim etmişlerdir. Anayasa'nın hazırlanmasında, Kurucu Meclis'in kurulmasında ve 1960 sonrasında cumhuriyetin yeniden örgütlenmesinde CHP ve taraftarları büyük rol oynamışlardır. Bu parti seçimle kazanamadığı iktidarı cuntacılarla kazanmıştır. DP ve sağ kesimin darbeye karşı olmaları da anlamsız değil elbette. Neticede darbe bu kesime karşı yapılmış, halkın sandıkta kendilerine verdiği iktidardan silah zoruyla uzaklaştırılmışlardır. Fakat 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat'taki tutumlarına bakıldığında aslında bu kesimin darbe karşısındaki duruşlarının diğerleri gibi sorunlu olduğu ortaya çıkmaktadır. 12 Mart müdahalesini, sol kesime karşı yapıldı diye AP ve sağ kesim alkışlamıştır. İlginçtir ki, sağ basın önceleri birkaç gün beklemiş ve sola karşı yapıldığı netleşince destek vermekte beis görmemiştir. Solda da sağda da bir İttihat ve Terakki refleksi var!
Türk siyasetinde ta İttihat ve Terakki'den beri bir darbecilik refleksi sinmiş bulunuyor. İster sol olsun, ister sağ kesimler olsun ilke düzeyinde demokrasiyi içlerine sindiremediklerinden kendi yanlısı olan darbelerin rahatlıkla yanında yer alabilmektedirler. Adeta şöyle bir tavır ortaya çıkmaktadır: Sandıkta yenemedikleri rakiplerini silahlı bir güç darbeyle etkisiz hale getiriyorsa bu davranış alkışlanmalı, buna destek verilmelidir. İşte demokrasinin kurumlaşmasını zorlaştıran en önemli zaaf noktamız burasıdır. Siyasetimiz sandığın ve halkın kullandığı oyun erdemine ve tek belirleyici olduğuna inanmamaktadır. Böyle olunca da darbeciler alkışlanmakta, iktidar için darbecilere destek verilmekte, darbeciler en yüce makamlara yerleştirilmektedir. Türkiye'de mahiyetleri farklı olsa da dört ayrı darbe yapılmıştır. Bunları gerçekleştirenlerden hiçbiri yargılanabilmiş midir? Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs bile en büyük suç iken düzeni tümden değiştirenler hangi saikle yargılanmamaktadırlar? Türkiye'de siyaset kurumu ne zaman ki cuntacıları, darbecileri, anayasal düzeni değiştirenleri mahkeme önüne çıkarabilir ve mahkum edebilir işte o zaman demokrasinin önü açılabilir. Unutmamak gerekir ki darbe ile iktidara gelmeyi sadece cuntacılar değil aynı zamanda onlarla beraber hareket eden bazı partiler, siyasal kadrolar ve toplumsal gruplar da bir yöntem olarak benimsemiş gözükmektedirler. Bu durumda darbelerin önüne geçmek ve demokrasiyi kurumlaştırmak kolay olmamaktadır.
ddursun@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|