Türkiye'nin birikimi... | ||
|
1492'yi kutlayacağı söylenen Türk Lisesiİnsan tecrübelerini dikkate aldığında umutlu olamıyor; herşeyin kötü gittiğini, kötüye gittiğini düşünmeye başlıyor. Oysa umutlarıyla, hayalleriyle yaşamaya/avunmaya başladığında, bu sefer tecrübelerini önemsemiyor, "Belki bugüne kadar böyle oldu ama bundan sonra işler düzelecek, iyi olacak" demeyi yeğliyor... Emek mahsûlü bir örnek, insanın kötümserliğini yenmesine neden olabildiği gibi, derinlikten uzak, sığ ve ucuz gösteriler, beylik sloganlar, parlak ve içi boş (daha açıkçası: aptalca) laflar insanın canını sıkıyor, heyecanını azaltıyor, hatta yok ediyor... Gayretsiz, heyecansız, seviyesiz bir dünya... Bu dünyanın içinde yer almamak kaygısıyla hareket etmek yetmiyor; gayretin, heyecanın ve seviyenin varolduğu bir dünyayı kurmak, böylesine muhayyel bir dünyanın kurulabileceğine hiç değilse ilkece inanmak da gerekiyor... Hani bir söz vardır; "Tecrübe umutlara galebe çalsaydı; eşlerinden boşanan insanlar ikinci kez evlenmeyi denemezlerdi" diye... İnsanlar ikinci kez evleniyorlar ve tecrübelerini değil, umutlarını dikkate alıyorlar, "Bu sefer belki sonuç iyi olabilir" diyorlar. Umutlu olmak için hâlâ nedenlerimiz var diye düşünüyorum; küçük de olsa, kıpırtı halinde bile olsa nedenlerimiz var; zira hâlâ bütün olup bitenlere rağmen birşeyler yapmaya, birşeyleri harekete geçirmeye çalışan insanlar var. Çevrenize bakınız; hâlâ günceli önemsemeksizin gelecek için birşeyler yapmaya çalışan insanların varolduğunu göreceksiniz; ellerindeki bütün imkânları kullanarak üzerimize geldikleri halde; inançlarımızı, geleneklerimizi, tarihimizi, kültürümüzü hayasızca karalamak için ellerinden geleni yaptıkları halde, kim oldukları, ne iş yaptıkları bilinmeyen karanlık insanları dinimize ta'n etmek için hergün televizyon ekranlarına, gazete manşetlerine çıkardıkları halde, susan gözlerle izleyen, sessiz sessiz dinleyen, dayanan, direnen insanların bulunduğuna şahit olacaksınız... Vıcık vıcık bir dünya... Vıcık vıcık insanlar... VE bu vıcıklığın ortasında, endişeli gözlerle bekleyen, ne olduğunu/olacağını anlamaya çalışan mazlum ve mağdur insanlar... Çocuklarının gösterilerini izlemek için devletin okuluna giden başı kapalı anneler ve İstiklâl Marşı okunurken başlarını açmadıkları için onları kovan, hakaret eden işgüzar idareciler... Değer verdiğim bir siyaset adamı, "Devlet çökerse din de çöker; fakat din çökerse devlet onu yeniden ayağa kaldırabilir" demişti... Evet yıllardır ülkeyi yönetenler de böyle düşünüyorlar... "Devlet tehlikede, sıkıntılar var, baskılar var... Devletin bekası için mecburuz böyle yapmaya" diyorlar... Yaklaşık iki asırdır, bu anlayışla bize ait olan ne varsa üzerinden silindirle geçtiler, milletin değerlerinin küçümsenmesine ses çıkarmadılar, hatta teşvik ettiler, siyasette eyyamcıları ve eyyamcılığı hükümfermâ kıldılar... En nihayet devletin bekası adına, milleti zaafa uğrattılar... Milletin kutsalları adına, milletin kutsallarını yok ettiler... Ne yazık ki millet zaafa uğradığında, devletin de zaafa uğrayacağını hiç düşünmediler! Öğrendiğim kadarıyla, İstanbul'un eski Belediye Başkanlarından birinin kurmuş olduğu (Nakkaştepe'deki) İstek Özel Belde Lisesi'nin mezuniyet töreninde çocuklara 1492 tarihinin önemini hatırlatmak amacıyla (!) Amerikan Milli Marşını okutacaklarmış... Hazırlıklar yapılırken birkaç veli, daha önce Şişli Terakki Lisesi'nin Müdürlüğü'nü de yapan Orhan Tekin'e gidip, "Çocuklara niçin bu marşı okutuyorsunuz?" diye itiraza yeltenmişler... Kendisinin cevabı ise şöyle olmuş: "Sayın veliler! Ben de sizlerin çağdaş olduğunuzu sanıyordum!" Bu ülkede devletin okullarında İstiklâl Marşı okunurken, başları kapalı veliler, çocuklarının gözleri önlerinde azar işitip kovulurken, paralı kolejlerin mezuniyet törenlerinde Amerikan Milli Marşı okutulmaya çalışılıyor... Bu olup bitenler karşısında umutsuzluğa mı kapılacağız? Tecrübelerimize dayanarak gelecekten ümit mi keseceğiz? Aslâ! Sırada kovulmayı bekleyen milyonlarca velînin olduğunu unutmayacağız; zâlimlerin hoyratlığını değil, mazlûmların asîl sessizliğini nazar-ı itibara alacağız. Ümidimizi onların sessiz dirençlerinde arayacağız. Amerikan Millî Marşını okutmaya çalışan idarecileri değil, o okullarda bile itiraz edebilecek velîlerin bulunduğunu önemseyeceğiz. Evet, umudunuzu kaybetmeyeceğiz! Güçlü görünen zâlimlerin çıkardıkları gürültüleri değil, zayıf görünen mazlûmların sükûnetlerini izleyeceğiz. İstanbul'un Fethini kutlamaktan utandıkları halde, Amerika'nın fethini kutlamaktan çekinmeyenlere Millî Mücadele, Kuvâ-yı Milliye, Misâk-ı Millî ve İstiklâl-ı Tam gibi sözcükleri hatırlatmayı sürdüreceğiz. "Nedir bu garip sözcüklerin anlamı?" diye sorarlarsa, "Bilmiyorsanız, açın Mustafa Kemal'in Nutkunu, hiç değilse bunları oradan öğrenin" diyeceğiz.
dcundioglu@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|