Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Demokrasinin kitabını yazmış..."Mesut Yılmaz demokrasinin kitabını yazdı..." Gazete haberi... Ne anlatıyor orada? 28 Şubat sürecinde parlamenter demokrasiyi nasıl katlettiklerini mi? Kesintisiz eğitimi çıkarır çıkarmaz Hacıbektaş ilçesine koşup, "Size bir müjdeyle geldim..." diye ünlediği haybedan iktidar günlerini mi? Ne anlatıyor? Genelkurmay'dan yediği fırçaları mı? Meramını ancak sessiz sinema oynayarak anlatabildiği "muhtıra" günlerini mi? Türkiye Cumhuriyeti'nin meşru hükümeti Haziran 1997'de "darbe tehditi"yle düşürülmüş, yerine toplama üyelerden mürekkep "Anasol-D" kurulmuştu. Mesut Yılmaz, işte bu hükümetin başbakanıydı. Başbakan olarak icraatları, 28 Şubat uygulamalarını meşrulaştırmaktan öte gidemedi. Söz hükümette değil, apansız ortaya çıkan o namütenahi "irade"deydi. Nasıl teşekkül etmişti bu irade? Kimlerden oluşmaktaydı? Kimileri "zinde güçler", kimileri de "aktif irade" tabir ediyordu... Adlı adınca "MGK Genel Sekreterliği" diyerek işi aleniyete dökenler de vardı ya, "aktif irade" yahut "militarist cephe" tamlamaları meram anlatmaya yetiyordu. 28 Şubat muhtırası, brifingler serisi, BÇG'nin "fişleme düzeni" derken, iş Türkiye'nin en büyük siyasi partisini kapatmaya kadar vardı. Karar hukuk dışıydı. Ancak, darbe süreci hukuk tanımıyordu. Daha önce de darbeler olmuş, partiler kapatılmış, hatta başbakanlar, bakanlar asılmıştı. Yapılması gereken, bu nahoş "de facto" görüntüyü ortadan kaldırmak, ülkeyi militarizmin pençesinden kurtarmaktı. Bu da öncelikle hükümetin ve parlamentonun göreviydi. Ancak, Türkiye'nin "sivil" başbakanı Mesut Yılmaz, bir siyasi partinin kapatılmasıyla sonuçlanan ve askerî iradeyi parlamento üzerinde "meşru" bir güç konumuna yükselten vetireyi dikkate almadı. Aslında dikkate aldı da, kendisini orada tutan gücün çıkarlarını öncelediği için, "üç maymun"u oynamayı tercih etti. 1997'nin son ayları... Necmettin Erbakan iktidardan henüz düşürülmüş... Partisi "kapatma tehditi"yle karşı karşıya. Tek tek liderleri dolaşıyor. Uğrak yerlerinden biri de Başbakanlık binası. Kısa süren başbaşa görüşmeden sonra Başbakan Yılmaz gazetecilerin huzuruna çıktı ve kendisini ziyarete gelen Erbakan'a ilişkin aynen şunları söyledi: "Erbakan askere karşı sivil konsensus arıyor." Donup kalmışım. Bütün nezaket kurallarını bir tarafa itmiş, üçüncü şahısların yanında konuğunu refüze ediyor. Yalnızca refüze etse... Suçluyor: "Erbakan askere karşı sivil konsensus arıyor." Askere karşı sivil konsensus aramanın "suç" olduğunu da böylece "sivil başbakan" Mesut Yılmaz'dan öğrenmiş olduk. Demokrasinin kitabını yazmış. Boşuna uğraşmasın... Tarih, parlamentonun "sivil siyaset" arayışını çelmeleyen ve bunu bir "suç" olarak lanse eden Yılmaz hakkındaki hükmünü verdi bile...
akekec@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|