Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Cumhurbaşkanı'nın siyasi duruşu...Cumhurbaşkanlığı makamının 'siyaset üstü' olmasını 'siyaset dışı' ya da 'siyaset ötesi' algılamak gibi çarpık bir siyasi kavrayış geleneğimiz var. Oysa Cumhurbaşkanı'nın 'siyaset üstü' olması demek, kesinlikle 'siyaset dışı' ya da 'siyaset ötesi' bir tutumu olması gerektiğini göstermez. Zaten siyasetin tanımı ve tabiatı gereği de imkansızdır bu. 'En yüksek insan faaliyeti' olarak tanımlanabilecek felsefi içeriğinden 'sonuç alma sanatı' olmasına kadarki pratik varoluşuna kadar 'siyaset', kaçınılmaz bir eylem biçimidir. Devletin başındaki birinin bu varlık alanından kaçınan bir tavır içinde olmasını beklemek ve onaylamak ise mümkün değildir zaten. Cumhurbaşkanı'nın 'siyasi tarafsızlığını' ifade eden 'siyaset üstü' olması, bu nedenle 'siyaset dışı' bir siyasi pozisyonu tanımlamaz kesinlikle... Cumhurbaşkanı'nın lider sultasına dönük eleştirilerine, 'siyasi partiler düzeni'nin liderlerinden gelen eleştiriler, Cumhurbaşkanı'nın inşa ettiği 'siyasi pozisyon'un bu ülke için ne kadar hayati olduğunu ve bu tarihsel dönemeçte, sağlam bir hukuk ve siyaset mantığına sahip böyle bir Cumhurbaşkanı'na sahip olmanın ne büyük bir şans olduğunu bir kere daha gösteriyor. Cumhurbaşkanı, milletvekillerini liderlerin seçmesini eleştirerek, halkın bir onay makamı haline getirilmesini eleştiriyor. Bunun üzerine gelen karşılıklar ise 'siyasetsizleşmenin' ne derece 'derinleştiğini' gösteriyor... ANAP ve DSP'den Cumhurbaşkanı'nın sözlerine karşıt tepkiler geldi. Mesut Yılmaz, Cumhurbaşkanı'nın sözlerine 'zemin tartışması' yaparak dolaylı karşılıklar vermeye çalışıyor. Resepsiyonda söylenen sözlerin basın toplantısında ya da Meclis'te söylenmesi gerektiğini söylüyor. Böylece her zaman yaptığı gibi, tartışmanın 'içini boşaltarak' kendi lehine çalışan statükoyu el altından dokunulmaz kılmanın yollarını arıyor. Hala Meclis Başkanlığı seçiminde kendi partisinin adayının kazanmasını gerçekten isteyip istemediği belli olmayan, ortaklarına karşı destekliyormuş gibi gözüken ama kriz çıkarmamak için de kazanmaya dönük sıkı hamleler yapmaktan geri durduğu konuşulan Yılmaz'ın 'tipik' davranışlarından biri olarak görünürleşiyor Cumhurbaşkanı'na verdiği cevap... DSP adına ise Hüsamettin Özkan konuşuyor 'yine'. Ve, Cumhurbaşkanı'na kendisini de eleştirdiği liderlerin seçtiğini söylüyor. İsmi demokrasiyle ve hukukla özdeşleşmiş bir Cumhurbaşkanı'na karşı ikide bir kendisini seçen liderlere karşı 'diyet borcu' olduğunun hatırlatılması anlamına gelen 'hükümet refleksi'nin artık bilinen cümlelerinden biri bu da. Demokrasi terbiyesinin yerleşikleştiği ve hükümet etmenin bir 'fetişizm' haline gel(e)meyeceği her ülkede akıldan bile geçmeyecek bir 'buluş', Cumhurbaşkanı'na olur olmaz yerde 'diyet borcu' olduğunu söylemek. Hükümet, bu ülkeye cumhurbaşkanı seçilmesini, bir 'görev' olmaktan çok bir 'lütuf' gibi takdim ederek, kendi pozisyonunu 'siyasal meşruiyet'in tüm kavramlarının ötesinde bir zeminde temellendirdiğini bir kere daha ifşa ediyor böylece. En traji-komik karşılık ise FP Lideri Recai Kutan'dan geldi doğal olarak. Cumhurbaşkanı'nın 'kendi içlerinde demokrasi olmayan partilerin, ülkeye demokrasi getirmelerinin boş bir çaba olduğunu' ifade etmesine karşılık, Kutan bu durumun kendileri için geçerli olmadığını, kendilerinin 'parti içi demokrasiyi en geniş manada tatbik eden bir parti' olduğunu söylüyor. Bütün siyasi görüntüsü parti içi demokrasinin işletilmemesi sebebiyle çıkan yönetim krizlerinden ibaret olan ve parti içi demokrasiyi işletememiş olmanın getirdiği skandal uygulamalar da olmasa kimsenin yaşayıp yaşamadığını anlayamadığı bir siyasi varlık haline dönüşmüş olan FP'nin vereceği cevabın bundan başka birşey olmasını kimse beklemiyor ama en azından bunun Cumhurbaşkanı'nın sözleri vesilesiyle söylenmemesi 'siyasi basiret'ini gösterebileceği hala bekleniyordu. Çünkü her fırsatta Cumhurbaşkanı'nın arkasına sığınarak kendi siyasetsizliğini örtbas eden bu partinin 'istikamet tayini'ndeki kronik beceriksizliğini, en azından Cumhurbaşkanı'na göre hizalanma sağduyusunu işleterek telafi etme yoluna gitmesi umulabilirdi. Bu minumum siyasi basireti bile beklememek gerektiği böylece görülmüş oldu... Cumhurbaşkanı, söyledikleriyle, giderek siyasetten soğumaya başlayan halk kesimlerini siyaset içinde tutmanın da en garantili yolunu gösteriyor aslında. Ana gövdesini 'kararsızlar'ın oluşturduğu seçmen kitlesine karşı çaresiz kalan siyaset kurumuna bir yol gösteriyor. Cumhurbaşkanı'nın söylediklerinden 'dar bölge sistemi'ni ima ettiğini çıkarıyor siyasetçiler. Eğer böyleyse, bunun iktidar hesaplarının dışında, 'siyasetin derinleşmesi' için ne anlam ifade ettiğini düşünmek yerine, liderlerin çıkarlarına ne getirip götüreceğini tartışıyor siyaset. Ve, halka bire bir ulaşan Cumhurbaşkanı'nın mesajlarının 'yükselen siyasi değer' haline gelmesinin sebeplerini ıskalıyor... Tek tek bütün siyasi partiler 'siyaset artığı' haline gelirken, bu ülkenin geleceğini temsil eden 'siyasi pozisyonu' tek başına Cumhurbaşkanı temsil ediyor ve hakkıyla taşıyor...
ocelik@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|