Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Cumhurbaşkanı ve parti içi demokrasiCumhurbaşkanı halkın arzularına tercüman olmaya devam ediyor: Parti içi demokrasi talebi de-genel başkanların canını sıksa bile- millete mal olmuş yaygın bir beklentiyi yansıtıyor. Bugün, siyasete güvenin azalmasının başta gelen sebeblerinden biri, başarısız liderlerin halâ partilerinin başında kalması. Delege yapısı, ilçe ve il yönetim kurulları öylesine düzenleniyor ki, Büyük Kongre'de, bunları değiştirmek mümkün değil. Hal böyle olunca, genel başkana muhalefet edenin, onun yanlış yaptığını söyleyenin siyasette şansı kalmıyor; bu kişiler, ya Disiplin Kurulu kararıyla partiden ihraç ediliyorlar, ya da bir sonraki dönem, milletvekili seçilebilecek sıralara yerleştirilmiyorlar. Partiler, kenara köşeye atılan, küstürülen, kendilerinden istifade edilmeyen yüzlerce kişiyle dolu. Adeta bir insan mezarlığı. Disiplin ve esaret
Disiplinsiz parti olmaz. Her milletvekili, aklına eseni, istediği gibi konuşamaz. Bu doğru da, bizdeki disiplin esaret halini alıyor. Oysa hatalı yapılanmayı düzeltmek pek o kadar zor değil. İşe üye kaydından başlanacak. Hiçbir yeterli gerekçe yokken, üye kaydedilmeyen kişiler,devlet mekanizması içinde yer alan, ilçe ve il seçim kurullarında haklarını arayabilecekler. İlçe kongreleri, kayıtlı bütün üyelerin iştirakiyle, hâkim denetiminde, mühürlü oy pusulalarının sandığa atılması suretiyle yapılacak. Şikâyetler, gene ilçe ve il seçim kurulları tarafından denetlenecek. İlçe ve il yönetim kurulları, Genel Merkezce feshedilse dahi, iş sürümcemede bırakılmayacak. 1 ay gibi kısa bir sürede -bindirilmiş kıtalar gibi davranan delegeler değil- partiye kayıtlı bütün üyeler, yeni yönetim kurulunu seçecek. Genel başkana % 5'lik bir kontenjan hakkı tanındıktan sonra, her seçim bölgesinde milletvekili adaylarının tesbiti için, ön seçim düzenlenecek. Bu bir kaç tedbir alınırsa, milletvekilleri, tabanla, çok daha sıkı ilişki içinde olacaktır. Meclis'te, genel başkana karşı düşüncelerini daha özgürce ifade edebileceklerdir. Yolsuzluk
Yolsuzlukların takibinin dahi parti içi demokrasiyle yakından ilişkisi var. Çünkü liderler birbirini aklarken, milletvekillerinden istifade ediyorlar; onları kolayca "ikna" edebiliyorlar. Eğer Parlamento üyeleri, Anayasa'nın öngördüğü gibi vicdanları ile başbaşa bırakılsaydı, hem Tansu Çiller, hem de Mesut Yılmaz Yüce Divan'a gönderilirdi. Parlamento'nun itibardan düşmesinin en önemli sebeblerinden biri, siyasetçilerin üzerine yapışan yolsuzluk yaftası. Bir süredir, Egebank olayı gündemde. Yahya Murat Demirel, hapishanede. Malıyla, mülküyle sorumlu durumda. Egebank'ı, Etibank ve Bank Kapital takip etti. Diğerlerinin de üzerine gidileceği belirtiliyor. Ama ya bu peşkeşin siyasi sorumluları? Mesut Yılmaz, Türkbank ihalesinde bire bir sorumluydu. "Kozmik" uyarılara rağmen, Korkmaz Yiğit'e Türkbank'ı pazarladı. Bu işleme paralel olarak Yiğit, Milliyet, Yeni Yüzyıl, Kanal 6 gibi basın yayın organlarının sahibi yapılmak istendi. Dokunulmazlık
Dokunulmazlıkların sınırlanması için Anayasa değişiklikleri gerçekleşemedi. Çünkü esas önemli olan, bakan ve başbakanların Yüce Divan'a gönderilmelerini düzenleyen 100'üncü maddeydi. Ama milletvekillerini ilgilendiren 83'üncü maddeyle işe başlanıldı. Bir milletvekili nasıl yolsuzluk yapabilir ki? Meclis soruşturmasını düzenleyen 100'üncü madde ele alınıp, Yargıtay bünyesinde oluşturulacak bir ceza heyetinin, bakan ve başbakan hakkında karar vermesi sağlansaydı, inanın, Mesut Yılmaz bugün Türkbank'tan dolayı hesap veriyor olurdu. Ama Meclis'teki ittifaklar ve milletvekillerinin genel başkanlarının telkiniyle, zorlamasıyla bu ittifakların içine çekilmesi, adaletin tecellisini önledi. Liberal Düşünce
Liberal Düşünce Derneği bünyesinde hazırlanan ve Hacettepe Üniversitesi kamu yönetimi bölümünden Tanel Demirel'in imzasını taşıyan bir çalışmada, TÜSES'in araştırmasına değiniliyor. Sonuçlar, siyasetçiler açısından hiç de iç açıcı değil. Soru: Türkiye'de hak etmediği kadar kazanç sağlayanlar kimlerdir? Deneklerin % 42'si işadamları, % 40'ı siyasetçiler cevabını veriyor. "Geniş bir toplum kesiminin, demokratik olduğunu iddia eden bir sistemde, bu kadar yaygın biçimde yolsuzluk yapıldığına inanması, demokrasinin geleceği açısından umut verici değildir; bu anket, aynı zamanda, demokratik rejimi zedeleyen müdahaleler karşısında, geniş kitlelerin niçin sesiz kaldığını da açıklamaya yardım ediyor. Yolsuzluk, adalet duygusunu ve rejime güveni zedeliyor." (Türkiye'de siyasal yolsuzluk olgusu- Dr. Tanel Demirel) Yolsuzluklarla örülmüş bir siyasi yapı, ne ülkenin dahili problemlerini halledebilir, ne de dış dünya karşısındaki konumumuzu güçlendirebilir. İşte Zaman gazetesi, manşetten duyurdu: Bu defa da Ermeni tasarısı, Fransa Senatosu'na sunulacak. Meclis Dışişleri Komisyonu üyesi FP milletvekili Azmi Ateş, geçenlerde Bülent Ecevit'e bir sözlü soru önergesi verdi. Parlamento ve partiler, sadece skandallar ile, veyahut iç kavgalarla basının gündeminde yer alıyor. Olağan siyasi faaliyetler, önergeler, vs hep gözardı ediliyor. Bu yüzden TÜSES'in araştırmasında belirtildiği gibi, vatandaş, milletvekillerinin hak ettiklerinden daha çok para kazandığını düşünüyor. Azmi Ateş soruyor: "Neden, % 100 haklı olduğumuz bir davada, Türkiye, Batı kamuoyunu aydınlatacak bir faaliyeti, bugüne kadar göstermedi? Üniversitelerimiz konuyu bilimsel bir anlayışla, neden uluslararası platforma taşımadı? YÖK, çağın yükselen değerleri olan temel hak ve hürriyetler ve bilimsel özgürlüklerin önüne -Yüksek Öğretim Komiserliği yaparak- yasaklar koyacağına, zaptiyelikten vakit ayırıp, gerçeklerin gün ışığına çıkmasına katkı sağlayamaz mıydı?" Sorumluluk iktidarda
Hemen hemen her milletvekilinin, gerek yöresindeki insanın sesini ve ihtiyaçlarını Parlamento'ya duyurmak, gerek iç siyasetteki veya ekonomideki olumsuzlukları dile getirmek için benzer faaliyetleri var. Milletvekili, soru önergesi veya araştırma / soruşturma önergesi verebilir; bir konuda genel görüşme isteyebilir, ihtisas komisyonlarında kanunların hazırlanmasına katkıda bulunur. Meclis kürsüsünden konuşmalar yapar. O kadar. Faaliyet alanı sınırlı; sorduğu sorulara bile aradan birkaç ay geçmeden cevap alamıyor. Cevapların çoğu da yetersiz. Araştırma, soruşturma, genel görüşme talepleri Meclis çoğunluğu tarafından red ediliyor. Sade milletvekilleri değil, muhalefet partileri de aynı yetkisiz durumda. Buna mukabil, iktidar, Parlamento'yu istediği gibi yönlendirip, çalıştırabiliyor. İktidar partileri içindeki milletvekilleri daha büyük bir sorumluluk taşıyor. Ama onlar da, liderlerinin kararlarına uyan, birer parmak kaldırma mekanizması. Bu yüzden, Cumhurbaşkanı'na aynen katılıyorum. Parti içi demokrasiyi sağlayıp, lider sultası kırılmadan, ne yolsuzluklarla mücadele edebiliriz, ne de demokrasiyi sağlam bir zemine oturtabiliriz. Sade milletvekilleri ne kadar gayret ederlerse etsinler, Parlamento, halk nezdindeki itibarını yükseltemez. Göz dolduran iki milletvekilinin, DSP'li Sema Pişkinsüt'ün İnsan Hakları Komisyon Başkanlığı'ndan, Anaplı Ertuğrul Yalçırbayır'ın da Anayasa Komisyon Başkanlığı'ndan alınması, lider sultasının bir başka tezahürüdür. Verilen hizmet bir kenara itilmiş, itaatsizlik ve kişilik cezalandırılmıştır. Çünkü arazi olmayı başaran kişiliksizler daima tercih edilmektedir.
nilicak@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|