![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
“ Türkiye'nin birikimi... ” |
![]() |
![]() |
|
![]() |
Alan derinliği...12. ve 13. yüzyıllarda Anadolu'da yayılan sufi temelli "evrenselcilik", kültür-siyaset buluşmasının ilginç bir örneğini oluşturur. Bizans'ın ve Doğu'nun kavşak noktasında İbn Arabi, Celaleddin Rumi, Sadreddin Konevi, Hacı Bektaş Veli gibi sembol isimlerle ortaya çıkan "evrenselcilik", İslâm-Hristiyanlık buluşmasını "yeni bir toplumsal mutabakat" oluşturmanın itici gücü haline getirmiştir. Normalde potansiyel bir çatışma alanı olarak varolması doğal olan İslam-Hristiyanlık teması, bu isimlerin "yüksek zihinsel faaliyetleri" sayesinde bir "etkileşim potası"na dönüşebilmiştir. Bu zorlu ve sancılı çaba çok görkemli sonuçlar vermiş ve bugün insanlığın elindeki en büyük kültürel miraslardan birini varetmiştir. Bu kültürel devinimin hemen yanıbaşında ise aynı derecede zorlu ve çok daha sancılı siyasal hareketlilikler yaşanmıştır. Anadolu Selçukluları'ndan başlayarak İslâmi referanslı idarelerin belirmesi ve bu idarelerin şemsiyesi altında büyük Hristiyan toplulukların bulunması, yeni yönetim anlayışlarını şekillendirmiştir. Selçuklu sultanlarının, kültür-siyaset etkileşimi içindeki hareketlilikleri iyi değerlendirerek, o güne kadar devraldıkları yönetim şeklinin normatif ve formel yapılarının dışına çıkmaları sözkonusu olmuştur. Öyle ki, yeni bir "kültürel dil" geliştiren Celaleddin Rumi'nin cenazesine her dinden insan katılırken, Selçuklu Sultanı Keykavus'un bütün dinlere hoşgörülü yaklaşan yönetim anlayışı karşısında, Sultan Zengi, Keykavus'un müslümanlığından şüphe duyduğunu belirten ifadeler kullanmıştır. Anadolu, kültürel bir harman yerine dönerken, siyaset de aynı dinamizmle kendi kendini yenilemiştir. Bugün "yeni bir vatandaşlık dili" geliştirmek, toplumun bağlantı noktalarını yeniden inşa etmek ve siyasetin de yeniden şekillenmesi sağlamak problemleriyle düne göre daha sancılı ve zorlu zeminlerde karşı karşıyayız. Fakat dün toplumun ve siyasetin varoluşunda gözlemlediğimiz "alan derinliğine" bugün sahip değiliz. AB'nin kapısından içeriye girmesi, artık bir tercih olmaktan çıkarak "hayatta kalma stratejisinin" gereği bir zorunluluğa dönüşmüştür Türkiye için. "AB hukuku", "karşılıklı bağımlılık", "İslâm", "uluslararası rekabet", "vatandaşlık kimliği", "göç", "siyasal etik" gibi konular toplumsal ve siyasal yaşamın önünde acil etkileşimli konular olarak durmaktadır. Burada hem kendine ait bir dil oluşturmak hem de bu dili "yeni temas alanlarına" dinamik bir biçimde açmak mecburiyeti vardır. Fakat herşeyin devletin "alan hakimiyetine" dayanan politikaları ile sıkı markaja alındığı bir dönemde neredeyse 1000 yıl öncesinin "derinliğinden" bile yoksundur Türkiye...
ocelik@yenisafak.com
|
![]() |
![]()
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|