Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Yüreklere ulaşabilen müzik, yaşıyor demektirBestecisi bugün belli bile olmayan bir İspanyol Rönesans ezgisi, beni ve benimle birlikte o eseri dinleyenleri de, daha ilk dinleyişimizde etkilemişti. Eğer İspanyolca bilmiyorsanız, Shirley Ramsey adlı şan sanatçısının seslendirdiği "De Antequera Sale el Moro" adlı bu müziğin sözlerinden bir şey anlamanız mümkün olmaz... ama ezgi öylesine hoş ki, bundan en az beşyüz yıl önce bestelenmiş olmasına rağmen, 21. yüzyıla ulaşmış birçok insanı etkileyebiliyor. Acaba neden, bestelendikten beş asır sonra yaşayanları bile etkileyebilir bir müzik eseri? Hatta beşyüz yıldan da eski bir romans, nasıl olur da kendisini defalarca dinletebilir ve dinleyici bu dinlemelerin hiçbirinden bıkmaz, yeniden ve yeniden dinlemek ister? Hele bir de çalıyorsanız, neden bu romansı çalmaktan bıkmaz usanmazsınız? Antonio Vivaldi adlı İtalyan bestecinin yüzyıllar önce bestelediği "Mevsimler" adlı süiti, neden bugün de zevkle dinlenmektedir? Neden Mozart'ın eserleri, bestelenmesinin üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen, 21. Yüzyıla ulaştığımız şu günlerde bile tazeliğini koruyabilmektedir? Neden Itrî'nin Segâh Tekbir'i, yüzyıllar sonra bile dilden dile dolaşmaktadır... neden Dede Efendi'nin "Yine Bir Gülnihal"i bugünün insanına da hitab etmektedir? Nasıl olmaktadır da Karacaoğlan'ın bir deyişi bugüne ulaşabilmekte, Mevlânâ'nın veya Yunus'un bir şiiri, üstelik din, dil, ırk falan da tanımadan bütün insanlığa bugün bile hitab edebilmektedir? Neden Leonardo ustanın "Musa" heykeli yüzyıllarca önce yapılmasına rağmen günümüz insanının da beğenisini kazanabilmekte, Van Gogh'un bir eseri güncelliğini koruyabilmekte, neden Joaquin Rodrigo'nun "Concerto de Aranjuez"i günümüz insanına kendisini bıktırmadan, usandırmadan dinletebilmekte, neden Rimski-Korsakof'un "Şehrazat" süiti hâlâ büyük bir zevkle dinlenmektedir? (Örnekleri çoğaltabilmek mümkün). Eğer bundan yüzyıllarca önce bestelenen bir eser, -ister Dede Efendi'ye, ister Beethoven'e ait olsun-, bugün de dinlenebiliyor veya kendisini dinletebiliyorsa, yaşıyor demektir. Müzik eserinin yaşaması ne demektir? Bir müzik eserinin yaşıyor olmasının en önemli alâmeti, bestelendikten çok sonra bile yüreklere dokunabiliyor, yürekleri titretebiliyor ve kendisini dinletebiliyor olmasıdır bence. Mükemmel bir müzik eseri, sadece bestelendiği çağı ifade eden bir araç değildir. Evet, bir eseri tahlil ettiğinizde, yaşadığı dönemin bestecisini nasıl etkilediğini ve bunun eserine nasıl yansıdığını anlayabilirsiniz belki. Ama bu her şey demek değildir. Eser, sonuç olarak bir yürekten çıkmıştır ve bir başka yüreğe ulaşmaktadır. Eğer ulaşabiliyorsa, kim ne derse desin yaşıyor demektir. Bir müzik eserinin yaşama biçimi böyledir çünkü. Bir müzik eseri, ait olduğu zamanı ifade etmekle birlikte, zamanını da aşabilir. Bir müzik eserinin yaşıyor olması için, bestecisinin de yaşıyor olması gerekmez. Rodrigo öldü, ama gitar konçertosu yaşıyor... Dede Efendi öldü, ama "Yine Bir Gülnihal" yaşıyor... Beethoven öldü, ama "Ay Işığı Sonatı" yaşıyor, senfonileri yaşıyor... Bach öldü, ama Brandenburg Konçertoları yaşıyor... Maurice Ravel öldü, ama "Bolero" yaşıyor... Chopin öldü, ama "Requiem" yaşıyor. Bu eserlerin çalınıp dinlenmesi, toprak olmuş bestecilerinin ruhlarını şâd etmek için değildir... eser, kendi zamanını aşmış ve bugüne ulaşabilmiş bir eserdir, kendisini hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın dinletebilmektedir. Eğer bunu kendiliğinden başarabiliyorsa, o eser yaşıyor demektir. Üç-dörtyüz yıl önce bestelendiği halde, bugünün yüreklerine ulaşabiliyor ve o yürekleri titretebiliyorsa, o eser yaşıyor demektir. Ama ölü doğan müzik eserleri de vardır... oturur Dede'yi veya Beethoven'i taklid ederek beste yaparsanız, bunlar bence ölü doğmuş eserlerdir. Güzel bir eseri, belli bir zaman dilimine sığdırmanız mümkün değildir. Her şeyden önce bu eserleri ortaya koyan sanatçılar, -eserlerinin bu kadar uzun ömürlü olmalarını sağlayabilmişlerse- sadece yaşadıkları zamanı değil, geçmişle birlikte geleceği de içlerinde taşıyan insanlardır. Gerçek sanatçı, zaten budur... yaratıcısının kendisine bahşettiği çok özel bir konumdadır... ilhamını yaratıcısından alır... yaratıcısının yarattıklarına bakarak, onlara hayranlık duyarak yaşar... eserleri, yaratıcısının eserlerinden izler taşır. Onun için de eserleri -genellikle- güzeldir. Güzel bir eser, her zaman güzel bir eserdir, geleneksel veya modern gibi kavramlarla izah edilemez, bu kavramlara da sığmaz. Güzel bir eser, tarih üstüdür... zaman üstüdür. Yürekten çıkmıştır... yüreğe ulaşacaktır. Ne zaman ulaşacağı o kadar önemli değildir. Ama bir gün ulaşacaktır. Yüreklere ulaşmayı başarabilen bir müzik eseri de, -bu tür sınıflandırmalardan hiç hoşlanmıyorum- ister geleneksel olsun, ister modern... ister Doğulu olsun, ister Batılı... ne olursa olsun yaşayacaktır. Eğer yüreklere ulaşmayı başarabilmişse bu onun yaşaması için yeterlidir... hiç kimsenin kendisine özel olarak korumasına, yaşatmaya çalışmasına ve hatta "kurtarıcı gibi körü körüne sıkıca sarılmasına" ihtiyaç hissetmez.
ycetinkaya@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|