Türkiye'nin birikimi... | ||
|
BAŞÖRTÜLÜLER
1968 yılından, otel yapılacağı gerekçesiyle han sahipleri tarafından tahliye edildiği geçtiğimiz yıla kadar İstanbul'un en önemli kitap merkezlerinden olan Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı'nın yerine kurulan Vezneciler'deki İstanbul Kitap ve Kültür Merkezi (İKM) yeterince tanıtılamamanın sıkıntısını yaşıyor. Türkiye'de sivil kurumlar ve etkinliklerin zayıf olması ve mevcut olanların da devletten bağımsız olmaması nedeniyle, toplumun kendisini ifade edebilmesinin yolları son derece sınırlıdır. Sorunların çözümü genellikle siyasetten beklenmektedir ama siyasetin yeniden yapılanmasını sağlayacak bir kamusal tartışma ortamının önü de sürekli tıkanmaktadır. Yine de uzun yıllar kamusal alanda seslerini duyuramamış kesimler bu tıkanmayı aşarak seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Başörtülüler, neredeyse otuz yıldır çok söylemli, renkli, parçalı yeni bir kamusallığın inşasının gerekliliğini hatırlatıyor, bir zorunluluk olarak duyurtuyor ve varlıklarıyla bu kamusallığı oluşturuyorlar. 30 yıllık sorunNazife Şişman'ın Fatma K. Barbarosoğlu ile yaptığı röportajlardan oluşan Kamusal Alanda Başörtülüler isimli kitap, bu otuz yıl içinde başörtülü özne'nin konumu, oluşumu ve dağılımına ilişkin soruları ve sorunları çok farklı boyutlarıyla ve çarpıcı tespitlerle ortaya koyuyor. Kitapta 70'li yıllarda takva ve ihlasla belirginlik kazanan bir hareketin doksanlı yıllarda kazandığı (veya yitirdiği) içerikler ve anlamlar irdeleniyor. Bu irdelemede benim açımdan iki husus önem kazanıyor: İlkin, başörtülü öğrencinin özne olabilirliği, ikinci olarak da tesettürün sosyolojik ve imani, yani hidayetle ilgili anlamları bağlamındaki görüş farklılıklarının başörtülülere ve başörtülülere yönelik bakış açısına nasıl yansıdığı... Bu irdelemeler, 90'ların ikinci yarısında islami kesimle ilgili oluş(turul)an yenilgi psikozunun ne kadarının sahici, ne kadarının bir kavramsallaştırma probleminin sıkıntıları olduğunun anlaşılmasına yardımcı oluyor. Nazife Şişman'ın önemli soruları ve Fatma K. Barbarosoğlu'nun bu sorulara verdiği cesur cevaplar, bu toplumda başörtülünün var olma şartları ve imkanları üzerine yeni sorular getiriyor gündeme. Bazı sosyologlar başörtülü öğrencinin özne olamayacağını ispat etmeye çalıştılar geçtiğimiz yıllarda. Yapıbozumcu sosyologlar "başörtülü zaten özne olamazdı, İslam geleneği buna izin vermezdi" derken, Barbarosoğlu, başörtülünün neden gerektiği kadar/gibi özne olamadığı ve özne'nin nerede nesne'leşmeye açıldığı sorularına cevap arıyor. Bir sosyolog, kişisel olarak yaşamamışsa, hidayet üzerine ne söyleyebilir ve hidayete kavuşan bir genç kızı nereye kadar anlayabilir? Kamusal Alanda Başörtülüler, imani olan karşısında sosyolojinin sınırlarına işaret ediyor. Başörtüsü yasaklar nedeniyle gerektiğinden çok gündemi işgal etmiş, kamusal alanın yeniden yapılandırılması süreci için belki olduğundan fazla ama konjenktürel bakımdan kaçınılmaz ağırlıkta bir misyon yüklenmiş. Nazife Şişman'ın sorusuyla ortaya koyduğu gibi; dindar kadınlar başörtüleriyle varlıklarını şeffaflaştırdıkları için onların zaafları hep göz önünde ve gündemde. Barbarosoğlu'nun ifade ettiği gibi başını örterek kendisini "dindar" olarak tanıtan kadının zaaf noktaları, hem islami kesim tarafından gözetim altında tutuluyor, hem de başörtüsü karşıtları tarafından. Herkes başörtülüden mükemmelliği beklerken aynı zamanda iki taraflı bir değersizleştirme de sürdürülüyor. Sonuç, başörtülü depresyonu diyebilir miyiz?.. 80'li yıllarda islamcı aydınlar müslüman bireyi inandığını yaşaması zorunlu biri olarak tanımlıyordu. İnandığını yaşamakta kusurları olan eziklik duyardı. İlkeye çağrı90'lı yıllarda bu söylem esneyerek yerini kişisel okumaların ve bireysel pratiklerin öznelliğinin karışılmazlığına bıraktı. Tabiatıyla, sorunlu ve çok sorulu bir esnemedir söz konusu olan. Bir inanç kitleselleşirken, türlü bağlılık biçimleriyle birlikte yeni görünümler ortaya koyuyor. Ama bu oluşum bir aydının 10 yılda hem devrimci, hem liberal hem de yeni gelenekçi söylemleri dillendirmesini makulleştirebilir mi? Başını örten kadınların sayısında geometrik bir artma olduğu halde 70'li yılların idealizminden eser yok mu sahiden de? İslam adına sürdürülen olumsuzlukları sorgularken, "sizden farkımız yok" demek istemeden de "öteki"ne benzeyemez miyiz?.. Ya da da şu: Hak Söz Dergisinde, kendinden önceki kuşağa mensup bazı kızlar gibi önüne bakarak değil de karşıya bakarak yürümeyi tercih ettiğini söyleyen genç kız, kendi baktığı noktadan, kendi dini algılayışı ve tecrübeleri zaviyesinden haklı olamaz mı? Bu sorular, Barbarosoğlu'nun başörtüye yüklediği anlama bağlı olarak açıklık kazanıyor. Kitaptaki tespitleri bazan katılmasak bile önemsiyoruz: Yazarlar bağlandıkları zeminden sorular soruyor ve bu sorulara, tarihsel bir tanıklık düzeyinde cevaplar arıyorlar. Kitap genel başörtülü fotoğrafına bakışın yanında, bu fotoğraftaki duruşları da eleştiriye tabi tutarken, iki yanlı değersizleştirilen başörtüsünü yeniden takva örtüsü olarak anlamaya, yani ilke'ye çağırıyor. İz Yayıncılık, Tel: 231 67 22
Cihan AKTAŞ
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|