Osman Pepe: Millet adına gidilmedik eğlence yeri bırakmadık

Fadime Özkan
00:003/10/2006, Salı
G: 2/10/2006, Pazartesi
Yeni Şafak
Osman Pepe: Millet adına gidilmedik eğlence yeri b
Osman Pepe: Millet adına gidilmedik eğlence yeri b

Gürültü kirliliğilini önlemek için 'alışkın olmadığı bir gece hayatı pahasına' mekanları denetlediğini söyleyen Osman Pepe müjde niteliğinde bir açıklamada bulundu: “Bundan böyle Türkiye'ye zehirli madde içeren hiç bir gemi girmeyek”

Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe ile İstanbul'da görüştük. O, 2003'te çıkan yangında yeşil alanının yüzde 25'ini kaybeden Burgazada'nın yeni yeşilini denetlemekten geldi. Mutluydu. Yangından bir hafta sonra dikmeye başladıkları ağaçların boyunu geçtiğini gururla anlattı. Bakan, Bakanlığı döneminde Türkiye'ye, Trakya büyüklüğünde bir orman kazandırdığını söylerken benim içimden, çocukken pek sevdiğim "Orman ne güzel, ne güzel, ne güzel" şarkısı geçti. Osman Pepe, 11 yıl, 4 dönem sonra kendi bakanlığı döneminde çıkan Çevre Yasası için de mutlu ve gururlu. 'İçinize sindi mi' sorumu ise 'Tanrı buyruğu değil ya, gerekirse değişiklik de yapılır' diyerek cevapladı.




* * *

1 ton aspest çıkacağı söylenen Otapan adlı gemi söküm için Amsterdam'dan Aliağa'ya geldi ama gemiden 1 ton değil, tam 54 ton aspest çıktı. Bu esnada basına, Türkiye'ye gelen Hollanda Çevre Bakanıyla tartıştığınız, bakanın sizi tehdit ettiği de yansıdı. Siz de "Basel'deki (Tehlikeli atıkların sınırötesi taşınmasının ve bertarafının kontrolüne ilişkin sözleşme) hakkımızı kullanıyoruz, Türkiye'yi hurdacılar idare etmiyor" dediniz. Orada ne oldu?

Ben sayın bakana Türkiye demokratik bir toplumdur. Sizde kamuoyu baskısı, muhalefet, medya var mı, var. Bizde de var. Türkiye'nin Hollanda'dan farkı yok dedim. Tepkimizden sonra Hollanda'daki yayın organları "Türkiye Hollanda'dan daha ileri" diye yazdılar.


Hollanda'nın yalan beyanda bulunarak, söylenenden fazla atık madde taşıyan bir gemiyi göndermesinin ardında ne var aslında?

Batının Türkiye'ye bakışının tipik bir fotoğrafı bu. Bunların önüne ne koyarsak kabul etmeye mecburdurlar, seslerini çıkartamazlar. Ufak tefek şeyler teklif ederiz, mutlu olurlar anlayışı. Türkiye alttan alan bir ülke değil. Öyle bir yönetim anlayışını paylaşmıyorum. Haklıysam masaya yumruk vurmam gereken yerde, vururum. Bu kabadayılık yapmak değil. Ülkenin, insanlarının çıkarını düşünüyorsun. Ve uluslar arası diplomasinin nezaket kuralları içinde elverdiği ciddi marjlar var. Biz bunu kullandık.

Bir AB ülkesinin, AB ile müzakere eden bir ülkeye bunu yapması şaşırttı mı sizi?

Türkiye'nin İtalyanlarla İspanyollarla ve Fransızlarla çevreyle alakalı bazı sorunları olmuştur. Bunlar sütten çıkmış ak kaşık değiller.

Aspest gibi tehlikeli atık madde içeren gemilerin sökümlerinin toprak ve denizden izole şekilde kızaklarda yapılması gerekiyor. Ama şu an gemiler baştankara ve kıçtankara sökülüyor. Bununla ilgili çalışmanız olacak mı?

Valla ben artık kızak mızak tanımıyorum. Son derece açık ve net olarak şunu söyleyebilirim: Tehlikeli atık madde taşıyan gemiler artık Türkiye'ye girmeyecek, burada sökülmeyecek.

Bu çok yeni ve sevindirici bir gelişme!

Bazı şeyleri göreceksiniz. Durun bakalım.

Fikir aşamasında mı bu, yoksa netleşti mi?

Böyle bir çalışma için arkadaşlara talimat verdim. Bundan sonra böyle yapılacak.

Peki ya 'hurdacılar'ın yani gemi sökümü yapanların tepkisi?

Onlar da tehlikeli atığı olmayan gemileri söksünler. Yahut da başka iş yapsınlar.

Kyoto'yu AB desteklerse İmzalarız

Gelişmekte olan ülkelerin işi zor. Bir yandan gelişmelerini tamamlamak için yoğun teknoloji kullanmak, bir yandan gelişmiş ülkelerin on yıllardır aynı sistemleri kullanmalarıyla atmosferde oluşan olumsuzluğun önüne geçmek için yürürlüğe koydukları Kyoto Antlaşması gibi uluslar arası anlaşmaları imzalamak zorundalar. Kyoto'yu imzalamamış AB ülkesi yok. Biz ne zaman imzalayacağız?

Biz Kyoto'ya üretim kapasitemiz, emisyonlarımız İngiltere Almanya Fransa seviyesine geldiğimiz zaman taraf oluruz. Türkiye İklim Değişikleri Sözleşmesine imza attı, parlamentosundan geçirdi. Kyoto'ya taraf olmamasına rağmen kendisini daha az sera gazı oluşturan teknolojilere, yenilenebilir enerjiye yönlendiriyor. Kyoto'yu imzalamam çünkü sanayide ve enerji sektöründe çok ciddi sorumlulukları var. AB bu konuyla alakalı bize yardımcı olur, o zaman destekleriz, bunu telafi ederiz.




2007'deki seçimlerle birlikte en azından pratik açıdan Bakanlığınız sona erecek. Yapmayı istediğiniz her şeyi yaptınız mı?

Kafamdaki planların önemli kısmını realize ettim. Devlette süreklilik vardır. Bu bakanlıkta arabayı kimse geri vitese takamaz artık. Benden önce Türkiye senede 75 bin hektar ağaçlandırma yapıyordu. Biz bunu 350 bin hektarın üzerine çıkarttık. Önümüzdeki sene 400 olacak. Sonraki sene 500. Kimsenin yapamayacağını yaptık. Baltalık ormanları koruya tahvil ettik, orman varlığını geliştirdik. Erozyon mücadelesinde su kaynakları ve ekosistemin iç dengesi, iklim değişikliği açısından son derece önemli bir karardır bu. Bunun altına cesaretle imza attık. Bunlar ancak tek parti iktidarının yapabileceği şeyler.

Çevre ve orman denildiğinde insanların zihinlerinde bunlar değil, bir şekilde yangınlar, zehirli atıklar gibi işin tatsız tarafı kalıyor. İşin daha çok bu yönü medyaya yansıyor çünkü. İcraatlarınızı iyi anlatabildiğinizi düşünüyor musunuz?

Bakanlığın imajıyla alakalı kamuoyu araştırmaları yapıyoruz. Durum dediğiniz gibi olumsuz değil. Şu da var. Çevre ekmek su gibi sabahleyin kalktığımızda ilk aradığımız şey değil. Ama Türkiye değişim sürecinde bütün toplumsal katmanlarıyla aynı hassasiyetleri geliştiriyor artık. Çevre kanunu, Tuzla'daki zehirli varillerle ilgili ortaya koyduğumuz tutarlı ve ısrarlı davranışımız kamuoyuna doğru aktarıldı. Otopan gemisinden, ağaçlandırmadan olumlu puan aldık. Boğazdaki gürültü için saat 24'ten sonra Bakan olarak gittik, denetledik. Hiç alışık olmadığımız bir gece hayatı pahasına, tekneyle boğazı bir uçtan bir uca gezdik. (Gülüyor.) Gitmedik eğlence yeri bırakmadık. Her mekana gittik. Bunu millet için yaptık ama, onu da söyleyeyim.

Alışkanlık yapmadı değil mi?

Yok, yok. Denetlemek için gittik.

İşinizi yaparken en fazla zorlandığınız konu ne?

Ben özel sektörden geldim. Bürokrasinin bir takım refleksleri var, devlet makinesi biraz yavaş işliyor. Ben ağır işleyen bu makineyle daha hızlı gitmek istiyorum. Onun için yürüyüş takımlarında falan ufak tefek problemler olabiliyor bazen.(gülü-yor)




Ağustosta çıkan orman yangınlarında takdire şayan bir insani çaba ortaya konuldu ama teknik açıdan yetersiz miyiz sorusu da takıldı zihinlere. Bizim niye yeterli düzeyde bir yangın söndürme filomuz yok?

2006 Ağustosu son 30 yılın en sıcak Ağustosuydu. Sıcaklık gölgede 45 dereceydi. Bir de vatandaşın ihmalkarlığı ve bazılarında kötü niyet eklenince karşımıza böyle bir tablo çıktı maalesef. Bugün itibariyle 6 bin 5 yüz hektarlık ormanımızı kaybettik. Bu azımsanacak bir rakam değil ama hem Türkiye'nin dününe, bugününe hem de aynı iklim şartlarında başka ülkelerin durumlarına bakmamız lazım. Ben 2002'nin sonunda geldim. 4 yılda orman kaybımızın ortalaması yıllık 5 bin hektar. Benden önceki 10 yılın ortalaması ise 14 bin hektardan fazla. Yani ben bu rakamı üçte bire indirdim. Alan olarak bize en yakın orman alanı İspanya'da var ve İspanya'da bu yıl 140 bin hektar, biz de 6 bin 5 yüz hektar orman yandı.

Yani?

Şunu söylemeye çalışıyorum. Biz 2006 başında "Yangınlara karşı acil eylem planı" hazırladık. Helikopter, uçak, arazöz, iş makinesi, eleman vs. temin ve eğitimiyle alakalı çalıştık. İşimiz iyi de gidiyordu. Ağustos başında Gürcistan'da çıkan yangına gönderdiğimiz 8 uçak devre dışı kaldı maalesef. Hesaplarımız bozuldu. Kamuoyuna karşı sanki zaaf var gibi oldu.

Eylem planında var görünen uçakların tam da lazım geldiği sırada arızalı çıkması tepki uyandırdı.

Elimde olan bir şey değil ki bu. Bunu hiç kimse önceden kestiremez. Helikopterler ilave ederek işin üstesinden gelmeye gayret ettik.

Yangına müdahale filosu şu anda yeterli mi peki?

Çalışmalara başladık. 2007'de uçak ve helikopter filomuz bu yıldan çok daha iyi olacak.



Tuzla'da zehirli varil vakasında sorumluları kınadınız, Karadeniz Otoyolu'yla ilgili olarak "Bunu yapanların eli kolu kırılsın" dediniz. Sizden bunu duymak şaşırtıcı. Çünkü bu muhalif ve edilgen bir söylem. Siz ise Bakansınız, iktidarsınız yani. Yetki ve sorumluluk alanınız bu olmasına rağmen bu şekilde konuşmaya ihtiyaç duymanızı duygusallığınıza mı bağlamalıyız?

Ben bir insanım. Bu ülkenin insanıyım. 73 milyon insanla birlikte bu ülkede nefes alıp veriyorum. Bakan olmaktan öte insan olmam önemli. Etten ve kemikten ibaret değilim. Duygularım var. Elbette ki öfkelerim, kızgınlıklarım oluyor. Aynı zamanda ben bir mühendisim. Müthiş bir mühendislik faciası görüyorum. İsyanım budur. Gösterdiğim tepki, öyle zannediyorum ki halkla aynı frekansta olduğum için.

Bu tepkiyi halk da veriyor ama Bakan olarak sizin böyle söylemeniz, "kime şikayet ediyor ki" gibi eleştirileri de beraberinde getiriyor?

Ben sadece söylemiyorum, korkmadan çekinmeden, adam gibi üstüne gidiyorum. Benim üstüne gittiğim olaylar öyle kolay olaylar değil. Karşınızda büyük sermaye grupları var. Bunun zorluklarını biliyorum ama hiç kimse milletten daha büyük ve daha güçlü değil. Emaneti halktan aldık, ona hesap vereceğiz.


Son dönemde medyanın dolayısıyla kamuoyunun gündemine gelen bir konu da bazı Ak Partilerin özel hayatları. Olup bitenlerle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bizim partimiz muhafazakar demokrat bir parti. Muhafazakarlığımız aile ve değerlerini korumaktan geçer. Bu olayların hiç birisini tasvip etmiyorum. Ailenin toplumdaki yerinin zedelenmemesi için ister milletvekili, ister kim olursa olsun daha hassas olmalı. Boşanmalar artıyor, aile temelden sarsılıyor. Herkesin günahı var ama en büyük günah değerleri yıprattığı için medyanın. İki AK Parti milletvekili de yanlış yapmış. Doğru yapmışlar demiyorum, yazıklar olsun diyorum.




Yanan bir ağaç görünce ne hissedersiniz?

Müthiş bir hüzün ve ıstırap.

En sevdiğiniz ağaç hangisi?

Sedir ağacı. Sedir büyürken boynu büküktür. Anadolu toprağında sediri boynu bükük bırakmamak keyifli.

En sevdiğiniz türkü "Aman ormancı" olabilir mi?

Aman Ormancı türküsünü ben ormancılara haksızlık olarak görürüm.

Yaşanmış bir olayı anlatır ama?

70 bin kişi çalışıyor bakanlığımda. İstisnası olabilir.

Sizi perküsyon ustası Burhan Öçal'a benzetenler var.

Bunu ilk kez sizden duyuyorum.