“Barış süreci başladığı zaman sırt üstü yatılmaz. Bu süreci güçlü takip etmek gerekiyor. Barış güçleribu tür sinsi oyunlara karşı kenetlenmeli, uyanık olmalı...”
Kürt sorunu güvenlik, ekonomik, sosyal, kültürel boyutları olan ve çözülmedikçe derinleşen çok boyutlu bir durum.
Bu "derin sorun" çözülmeden Türkiye'nin doğusuyla, batısıyla gelişmiş toplumlar düzeyine ulaşması, tam demokrasiyle tanışması, hak ve özgürlükleri taçlandırması beklenemez.
Teşhiste tedavi de belli…
PKK öldürmekle ve ölmekle bir yere varamayacağını görmeli.
Bölgede her evde bir yasın tutulması acıları yoğunlaştırmaktan başka bir işe yaramadı.
PKK bu yöntemle "özgürlük savaşçısı" olarak değil sadece ve sadece "terör örgütü" olarak bilinir.
Ankara da devlet gücüyle yıllardır PKK'nın kökünü kazıyabilmiş değil. Şehit cenazeleri ana baba ocaklarına ateş düşürürken, kamuoyunun vicdanını da acıtmaya devam ediyor.
"Şehitler ölmez, vatan bölünmez" demeye devam edelim.
Gurur duyalım askerlerimizle.
Gurur duyalım şehitlerimizle.
Ama şehitlerimizi ölüme gönderen arzularımızla, siyaset tarzımızla, emirlerimizle gurur duymak bizi bir yere götürmüyor.
Şimdi yüzleşelim arzularımızla, emirlerimizle.
İnsanı yaşatamamanın hesabını soralım kendimize.
Uygulayıcı siyasi irade lazım.
Türkiye'nin geleceğini şekillendirmeye kilitlenmiş "fantezi siyaset" ötesi tavrıyla doğusundan batısına bütün insanlarını bütün renkleriyle yüreğinde taşıyan, onlarda ortak bir "ufuk ve vizyon" aşılayan liderlere ihtiyaç var.
Eski tarz siyasetle ve eski siyasilerle yeni bir şey olmuyor.
Mazeretlerin ağına düşüp en hassas yerinden vurularak yarı felç halde kimi güç odaklarına teslim olmuşlarla çözülemiyor Kürt sorunu.
Çözümsüzlüğü çözüm görenlerle de olmuyor.
Uluslararası süreç işliyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Kürt sorunu çözülecek.
Kimin, yani hangi inisiyatifin çözeceği önemli. Ya dış dayatmalarla ya da iç dinamiklerle çözülecek Kürt sorunu.
Türkiye ya kendi çözümünü üretecek ya da başkalarının Kürt sorunu çözülecek.
Türkiye sorunlu bir Kürt varlığıyla daha fazla yaşayamaz.
Kürtlerin sorunu Türkiye'nin sorunudur.
Dinamiklerini ıskalar, Kürtlerini iterse, dağdakilerini düze indiremezse…
Gün gelir "Anadolu'nun Türk sorununu çözelim" diyenler çıkar…
Ey Türkiye;
Kendine şu soruyu sor; Kürt sorununun varlığı içeride ve dışarıda kimlerin işine yarıyor?
Ey Türkiye;
Korkmadan barış çağrılarına yoğunlaş. Bombalara, ölüm saçan silahlara, cenazelere, ağıtlara ve tabut üzerinden siyaset yapanlara aldırmadan…
Silahlar sussun, Kürt sorunu temelden çözülsün istiyoruz. Tabanımızın sesini dinledik ve bir harmanlama yaptık. Ortadoğu'daki değişimi, Irak'taki dengeleri, Türkiye'yi ve hükümetin konumunu, yaklaşan seçimleri dikkate aldık. Bu koşullarda barış için zemin var. Umut ediyoruz çağrımız yankı bulacak.
Medyadan bazı isimlerle, aydınlarla toplantılar yaptık. Karşılıklı olarak iyi niyet açıklamaları adresini buluyor. Ordu, istihbarat, siyasiler ve hükümet içinde bizimle aynı kaygıları paylaşan bazılarıyla bunları paylaştık.
Bağımsızlık, azınlık hakları değil.. Ülkenin birliği ve bütünlüğü içinde toplumsal barışın sağlanması için kısa orta ve uzun vadede bazı adımların atılması gerekiyor. Kürtler ne istiyor sorusunun net cevabı; Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısı içinde Türk kardeşlerinin haklarını istiyorlar. 70 milyonun 20 milyonunun Kürt olduğu gerçeğiyle bağlantılı eşit ve özgür yurttaş olarak yaşama hakkıdır. Soruna ekonomik, siyasal, sosyal tüm boyutlarıyla bakılmalı.
Sorunun dağdan Meclis'e inilerek çözülmesi gerekiyor. Bu da Kürtlerin siyasete katılımının sağlanmasıyla ilgili. Hukuksal güvence ve demokratik seçim şartları oluşturulmalı. Baraj düşürülmeli ve halkın özgür iradesi Meclis'e yansımalı. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı. Farklı dilerde de siyaset yapabilme olanakları açılmalı. Genel af çıkarılmalı. Kültürel haklar konusundaki sınırlı olanaklar genişletilmeli. GAP televizyonu bu konuda daha geniş bir yayın yaparsa Kürtlerin yüzleri dışarıdan kendi televizyonlarına döner. Devlet Kürtlerin kültür ve kimlik taleplerine kamusal olarak bakmalı.
Daha önce üç kez ateşkes çağrısı yapıldı, hepsinin arkasından birtakım provokasyonlar gelişti. Hâlâ ordunun içinde şahin bir kanat var. Şemdinli'nin, Susurluk'un, JİTEM'in kodunu çözemezsek bu sorunları da çözemeyiz. Rantla başlayan bu karanlık örgütlenmeler çeteleşerek illegal yollardan büyük paralara hükmediyorlar. C4'ler A4'ler bu kesimin daha önce de kullandığı bomba türleridir.
Hayır. Susurluk raporunda diyor ki, cinayetler uzatmalı çavuş-korucu düzeyine düşmüştür. Şimdi Şemdinli'de itirafçı var, devlet içindeki JİTEM tipi yasa dışı karanlık örgütlenmeler var. Susurluk tipi siyaset-bürokrat-çete bağlantılı olan çeteler var. Bunlar yakın zamanda Atabeyler çetesi, Sauna çetesi olarak çıktı ortaya. Bu tür çeteler barış ortamından rahatsız oluyorlar. Bir de etnik milliyetçilik ve şovenizmi kaşıyan bir kesim var ki, onlar da çatışma zemini üzerinden siyasi rant hesabı yapıyorlar.
Kimi zaman ulusalcı, kimi zaman Kızılelmacı, kimi zaman da bunların ittifakına dönüşen AB sürecinin, demokratikleşmenin önünü kesmek isteyen karanlık güruh. Onlar da Türkiye'de barış olmasını istemiyorlar. Vatan-millet-Sakarya edebiyatı dışında bölücülük-irtica gibi tehditleri öne sürerek toplumun büyük bir kesimin potansiyel düşman kategorisine koyuyorlar. Bunlar normal siyasi süreçten gelip iktidara geçemedikleri için bu tür yollarla etkinlik peşindeler.
Provokatörler… Kim kullanılmış olursa olsun JİTEM, TİT, PKK… bu barışa yönelmiş bir eylemdir. Bölgede barışın sağlanması için jandarma ve polisin yeniden yapılandırılması ve sivil otoriteye bağlanması gerekiyor. Şemdinli'de görüldü ki adalet, özgürlük ve güvenlik tek başına silahlı güçlere bırakılacak bir şey değil.
Onlara göre farklılıklar, renkler problem. 12 Eylül'de 1 milyon 962 bin kişi gözaltına alınıp fişlenmiş. Son yirmi yıllık çatışma sürecinde de 600 bine yakın. Toplam 3 milyon diyelim. Bunları anne, baba, kardeşi, yeğeni yakın akrabalarıyla toplasanız 40-50 milyonu bulur. Yani bugün devletin gözünde hepsi potansiyel suçludur. Ailede bir fişlinin olması onların da "hassas görevlere" alınmamasına yetiyor. Dünyanın neresinde var, nüfusunun yarıdan fazlasıyla husumetli bir devlet anlayışı. PKK ile güvenlik güçleri arasındaki çatışma öne çıkıyor ama toplumun her yanını saran bir şiddet dalgası var.
Eğer ülkede barış isteniyorsa Diyarbakır provokasyonu mutlaka çözülmeli. Devlet Diyarbakır'da var olduğunu göstermek zorunda. Savcısıyla, Bakanı'yla, Genelkurmay Başkanı'yla, Başbakanı'yla devlet orada sınavdadır.
Hiçbir demokratik ülkede Genelkurmay Başkanı'nın ismi bilinmez. Çünkü konuşmazlar. Gelişmiş demokrasilerde kışlaya siyaset ve ticaret sokulmaz. Türkiye'de asker biraz fazla siyasete ve ticarete müdahale ediyor. Barış ve demokrasi için herkese görev düştüğü gibi askere de görev düşüyor.
Hükümetle her zaman diyalogda olmak istedik ama bazı yerlerden çekindikleri için olsa gerek bize kapıları kapattı.
Hayır.. PKK, bağımsız devletten Kürdistan'ı birleştirmekten bugün demokratik mücadeleye, birlikte yaşamaya kadar geldi.
Federasyon isteyen bir kesim var ama etkin değiller. Federasyon gibi şablonların Türkiye'ye uymadığını Kürtler görüyorlar. Türkiye Irak değil.
Var. Kürtlerin de kendi şahin kanatlarına karşı seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Birlikte yaşamaktan yana olan dostlarıyla güçlerini birleştirmeleri gerekiyor.
Çok boyutlu bir olay... Dağlarda 20-30 bin silahlı insanın dolaştığı bir yapıda uluslararası güçlerin, istihbaratın etkin olmadığını söylemek saflık olur.
Çatışmanın bir tarafı illegal silahlı örgüt. Eğer bir taraf bu çatışmada söz ve karar sahibiyse onu görmemezlik körlük olur. Örgüt açısından vazgeçilmezdir. Bizim için çözümün seçilmişler ve DTP üzerinden olması önemli. Barış için hangi lider kendini riske ederse ben ona lider derim.
Yeni tehditlerden endişelerimiz var ama barış süreci güçlü olarak takip etmek lazım. Bu süreç başladığı zaman sırt üstü yatılmaz. "İyi çocuklar" biraz daha kıpırdanacaklar. Bugünlerde sadece Kürtlere değil AKP başta olmak üzere bazı siyasilere, kimi aydınlara yönelik provokasyonlar olabilir. Bu tür sinsi olaylara karşı barış güçleri uyanık olmalılar.
Aile içi sorunu biz çözemedik
Kabul edelim ki askeri kritik edemiyoruz. Sanki Büyükanıt Paşa ve etrafındaki birkaç kişi ordu adına her şeyi yapıyorlar. Öyle değil. Türkiye NATO üyesi. Askerimiz daha çok Batı ve ABD ile iç içe. Onların asker üzerinde sorunun çözümünde dış dinamik olarak etkileri olabilir. Ama sorununun Türkiye'nin içinden, sivil toplumuyla, siyasilerle çözülmesi daha gerçekçi olur. Koordinatör formüllü başka bir örnek yok. Aile içi sorunu biz çözemedik. İnisiyatifin Türkiye'den çıkma durumu var.
İmralı'da birinci duruşma sürecinde çekildim. Bir de Avrupa Mahkemesi sürecinde yaptım.
Zor siyasi davaların riski oluyor. Uzunca bir süre iş alamıyorsunuz.
Öcalan'ı tanımıyordum. Avukat olarak beni talep etmiş. Buna rağmen benim avukat olmam bir ay engellendi. Daha çok Kürtler tarafından… İmralı'ya görüşmeye giderken bir şartım vardı; "Barış için bir şeyler yapabilir miyiz!" Eğer olumlu bir sinyal almasaydım kabul etmeyecektim.
Dışarıda her taraf yakılıyor, yıkılıyor, kendini yakanlar var dedim. 'Bu dönemde bunların hepsini provokasyon olarak kabul ediyorum, mutlaka üstüne gidin, hepsini durdurun' dedi. PKK'nın silah bırakma olayı ilk orada konuştuk. Demokratik Cumhuriyet Projesi'ni açtı. 'Bunca yıl savaşan bir örgütü demokratik sürece nasıl hazırlayacaksınız' diye sordum; 'başka seçenekleri yok, demokrasiyi öğrenmek zorundalar dillerini değiştirecekler…' dedi.
Bu müvekkil ile vekil arasında sır olan konu.
Avukat, müvekkilinin cüppe giymiş hali değildir. Öcalan'ın avukatlığını da profesyonel olarak yaptım.
Barış süreciyle bu kart Türkiye Cumhuriyeti'nin olarak kalır.
Tavuk mu yumurtadan çıkmış, yumurta mı tavuktan çıkmış… Dağdakiler veya ölenler uzaydan gelmediler. Dağdaki ile düzdeki akraba…
Şu an Türkiye'de 51 parti var. Birkaçı hariç hepsi bunu söylüyor. Neyi çözdüler? Bir projeleri var mı? Eğer kavramlarla sorunları çözebilseydik her şey çok kolay olurdu…
PKK'nın varlığı bölgedeki bütün Kürtleri, bütün siyasi partileri etkiliyor. Örgütün televizyonları, gazeteleri, ajansları var. Bütün dünyada kurulmuş teşkilatı var. Büyük bir propaganda gücü var. Birisine tavır aldığı zaman etkiler. Her zaman örtüşmüyoruz.
Biz PKK'nın sivil simetriği değiliz. Biz farklı düşünceleri de kapsayan bir kitle partisiyiz. İdeoloji ve kadro partisi değiliz.
Bunu zaman gösterir. 12 Eylül öncesi bölgede PKK'dan çok daha güçlü örgütler vardı. Şimdi yoklar. Eğer PKK süreci yanlış okursa o da yok olur.