Ülkemizin bölünmesini istemiyoruz. Öyleyse şu gerçeğin altını çizelim: Sevmezseniz, -bölmek istememenize rağmen- bölersiniz. ‘Etnik’ sorunumuzu konuşurken bu cümleyi unutursak, yanılırız.
“Filistin ve Lübnan’da mazlumun yanındayız” demiştiniz diyor, Eyüp Mervan adıyla yazan bir okurumuz. Adıyla yazan diyorum, çünkü -muhtemelen konunun hassasiyeti sebebiyle- bu okurumuzun müstear bir isim kullandığını hissediyorum. Mazlumun yanındayız, ifadesini olumluyor ve ‘bir Kürt olarak’ Kürtlerle ilgili sorunları aynı hassasiyetle görüp görmediğimizi tartışmak istiyor. Cümlesi aynen şöyle: “Size dair beklentim o kardeşlerimizin mazlumiyetine taraflığınız kadar biz Kürd kardeşlerinizi de görmeniz.” Benim hayatımda, küçük bir Diyarbakır faslı vardır. İlkokul 5. sınıfı -babamın yedeksubaylığı sırasında- Mehmetçik ilkokulunda okudum, orada bitirdim. Oranın insanıyla komşuluk ettik, oranın çocuklarıyla sokaklarda oynadık, arkadaş olduk.
Diyarbakır’ı, şehir olarak da sevmiştim. Mesela, ben ‘5 Şehir’ diye bir kitap yazsaydım, bu şehirlerden biri mutlaka Diyarbakır olurdu.
Şehirleri insanıyla birlikte seversiniz. Diyarbakır’daki Ulucami’yi Nebi Camii’ni size sevdiren, taşlar değil, o avlularda ellerini açıp Allah’a yakaran insanlardır. İkisi birarada olmayınca, tek başına taş sevilmez.
Bugün, konu çok politize oldu. Ne şimdiki durumu ne de çözümün ne olacağını konuşabiliyorsunuz, bölge ile ilgili herşeye bulaştırılmış politik ve etnik ‘virüs’ nedeniyle.
Konuyu kişiselleştirmek istemiyorum. Eyüp Mervan Bey’in mektubu çevresinde devam etmem, bu sayfanın işlevine daha uygun. “Unutulmamız yetmiyormuş gibi, sadece bir örgütle dillendirilmemiz ve sadece bu çerçevede varlığımızın farkındalığına varış bizi derinden üzmektedir. Ki bu farkındalık bize hiç bir şey kazandırmıyor...”
Bu nokta önemli. Doğru bir talepte bulunuyor Eyüp Mervan. Bölgenin sorunlarını ve ‘sorun’ niteliği taşımayan haberlerini, sağlıklı, ‘virüssüz’ bir üslupla gazete sayfalarına taşımamız gerekiyor. ‘Şiddet’ ve ‘nefret’ birbirini tetikliyor ve ‘terör’ kimi zamanlar bütün sağlıklı yaklaşımları gölgede bırakıyor.
Ben, anahtar kelimenin ‘sevgi’ olduğunu düşünüyorum. Sevmezseniz, bölersiniz. Bir topluluğun iyiliğini istemiyorsanız, o toplulukla bir şeyi paylaşamazsınız.
Bizim terbiyemiz, bu ülkede yaşayan herkes için, ayırım yapmadan, iyi şeyler istemeyi gerekli kılıyor. Aynı şeyi tersinden de söylemeliyiz: Bu ülkede yaşayan herkes, bu ülke için, bu ülke insanı için iyi şeyler isterse, sorunları çözebiliriz.
Mervan’ın işaret ettiği ‘olgu’ya bu çerçeveden bakılmalı. Doğru olan, özgürlüğü, ülkemizi, toplumun bir kesimi için değil, -bir ekonomik sınıf, bir etnik topluluk, bir siyasi zümre, bir dini cemaat vs. için değil- bu topraklardaki bütün insanlar için sevmek.
Mervan’ın mektubunda geçen ‘kardeş’ kelimesine de -politik amaçla kullananlar tarafından çok yıpratılmış bir kelime olmasına rağmen- büyük değer atfediyorum. Evet, biz, aynı milletiz. Bize, aynı milletin ferdi gibi davranmak yakışır.