Tutukluluk süresini yeniden düzenleyen 102. maddeyle 40 bin kişi değil 1233 kişinin tahliye olacağını açıklayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, gecikmeden ise Yargıtay'ı sorumlu tuttu: “Yılda 800 bin karar çıkaran Yargıtay 6 yıldır önünde duran 953 kişiyle ilgili dosyaya bakamaz mıydı?”
Cezaevinden tahliyelerin başlamasıyla birlikte kıyamet koptu. “Rahşan affını geride bırakan tahliyeler” mi denilmedi, “Aydınlar Silivri'de tutuklu, Hizbullahçılar özgür” şeklinde yayınlar mı yapılmıyor. Ortalık toz duman. Merak ediyorum. Hizbullahçılar değil de Ergenekoncular tahliye olsaydı aynı tepki gösterilecek miydi? O zaman özgürlüğe adım attılar haberlerinin yapılacağından kuşkum yoktur. Türkiye'de yargılama süreleri uzun, insanların cezaları kesinleşinceye kadar cezaevlerinde tutuklu olarak bulunmalarının adaletle izah edilecek bir yanı yok. Olaya 'geciken adalet, adalet değildir' cephesinden bakıp, Silivri, Hizbullah, adli suçlu filan demeden bunu tespit etmekte yarar var.
Ayrıca tutukluluk süreleriyle ilgili düzenlemeden 40 bin değil 953'ü Yargıtay'da, 280'i ilk derece mahkemelerinde olmak üzere 1233 kişi yararlanacak. Rahşan affından 45 bin kişi istifade etmişti. Rastlantı mı bilinmez ama mafya babalarının, terör örgütü yöneticilerinin öncelikle tahliye edilmeleri toplumda infiale yol açtı. Bu nedenle önce CMK 102. maddenin çıkarıldığı TBMM'deki 3-4 Aralık 2004 tarihli oturumların tutanaklarına baktım. Yetinmedim önce dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek'le sonra da bugünkü Adalet Bakanı Sadullah Ergin'le konuştum. Ergin, yüksek yargıdaki iş yükünün azaltılması için bir çalışma yürüttüklerini belirterek, yeni düzenlemenin Ocak ayında Bakanlar Kurulu'nda ele alınacağını açıkladı.
İşte Bakan Ergin'in açıklamaları: “29 Aralık günü tutukluluk süresi çok uzun diye itiraz ediliyordu. 2004 yılında tutukluk sürelerine bir üst sınır konulmak suretiyle şimdi tahliyeler başladı. Şimdi ise tahliyeler oluyor diye kıyamet koparılıyor. Neye itiraz ediliyor? Konulan üst sınır az mı bulunuyor? Üst sınırı artırmamız mı isteniyor? 20 yıla mı çıkaralım? Bu çelişki ne? Doğru olan yargılama sürelerinin kısaltılmasıdır. Biz bunu ilk derece mahkemelerinde başardık. Temyiz mahkemelerinde ise süre hala uzun. Ancak biz şikayet makamı değiliz. Tıkanmayı aşıp vatandaşın adalete daha çabuk ulaşmasını sağlayacak düzenlemeyi yapacağız.”
Adalet Bakanı Ergin şunu da soramadan edemiyor: “Yılda 800 bin karar çıkaran Yargıtay 6 yıldır önünde duran 953 kişiyle ilgili dosyaya bakamaz mıydı?” Üst sınırın Balyoz ve Ergenekon ile ilişkilendirilmesine ise Ergin tepki gösteriyor:
“Bu yasa 2004'te yapıldı. O zaman Ergenekon ya da Balyoz soruşturması mı vardı.” Ergin burada nokta koyuyor ama 102. maddenin geçmişiyle ilgili bilgi verip bazı soruların yanıtlarının aranması gerekiyor. Tahliyeler nedeniyle tartıştığımız yasa 2004'te kabul edildi. 2005'te yürürlüğe girdi. Çünkü o zaman Türkiye'de tutukluluk süresi 7 yıldı ve bir üst sınırı da yoktu. O nedenle de Türkiye AİHM'de dava kaybediyordu. Mahkemelere 3 yıl süre tanındı, ellerindeki dosyaları sonuçlandırmaları için. 2008 yılına gelindiğinde bu süre 2 yıl daha uzatıldı.
Yılda 800 bin karar çıkarıyoruz diyen Yargıtay Başkanı Gerçeker'e sormak gerekiyor. İlhan Cihaner dosyası yetişmediği için fotokopi üzerinden inceleme yapan Yargıtay, 11 yıldır yargılanan ve kamuoyu tarafından dikkatle takip edilen Hizbullahçılarla ilgili dosyaya 6 yıl içinde bakamaz mıydı? Yoksa Gerçeker'in Hizbullahçıların tahliye olacaklarından haberi mi yoktu? Daha ileri gidip, öncelikle Hizbullahçılar ve mafya babalarının tahliyesi sağlanmak suretiyle bu süreç sabote mi edilmek istendi diye sormak istiyorum. Gerçeker, tahliyelerle vicdanının sızladığını söylerken, sadece bir mübaşir görevlendirseydi, 1 milyon 600 bin dosya arasından 953 kişinin dosyası çekilip bir karara bağlansaydı daha yararlı olmaz mıydı? Gerçeker, Yargıtay'ın iş yükünden ve zaman darlığından yakınırken, “Nasıl çalıştığımız bilinmiyor mu?”şeklinde bir sitemde bulunuyor.
Gerçeker, Daire Başkanlıklarının seçimi, HSYK'ya üye seçimi ve savcı seçimi için geçirdikleri süreyi de buraya ekliyor mu acaba?
Yargıtay'ın iş yükünü azaltacak olan İstinaf Mahkemeleri'nin kurulmasına en sert tepkiyi Yargıtay vermişti. Hem de dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek'i öldürmek amacıyla bakanlığa girmeye çalışan canlı bombanın öldürüldüğü gün. Adalet Bakanı'na bir geçmiş olsun dileğinde bulunmaktan kaçınan Yüksek Yargı hem de o gün zehir zemberek bir bildiri yayınlayarak, İstinaf Mahkemeleri'nin ülkeyi böleceğini savunmuştu. Yargı kararlarını dosyalara değil, kişilere, ideolojilere göre değerlendirdiğimiz için bugün alkışladığımıza yarın karşı çıkabiliyoruz.