Cezaevlerindeki ölüm orucunu sona erdirmek gerekçesiyle 10 yıl önce yapılan ve 28 kişinin ölümüyle sonuçlanan “Hayata Dönüş Operasyonu” nedeniyle 39 er ilk kez hakim karşısına çıktı. Mağdur yakınları ve avukatlar sadece erlerin değil, dönemin sorumlu siyasi, cezaevi ve askeri yetkililerinin de yargılanmasını istedi
Cezaevlerinde süren ölüm orucu eylemini sona erdirmek amacıyla 'Hayata Dönüş Operasyonu' adıyla 19-22 Aralık 2000'de 20 cezaevinde eş zamanlı operasyon yapıldı. Operasyonlarda 28 tutuklu hayatını kaybetti. 6 kadın tutuklu ise yakılarak ölürken, 55 kişi de yaralandı. Bayrampaşa Cezaevi'nde operasyonlara katılan 39 er ise dün Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada hakim karşısına çıktı. Duruşmaya 26 tutuksuz sanık katıldı. Duruşmada bazı müştekiler ile taraf avukatları da hazır bulundu. Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada Roma, Atina ve Düsseldorf'tan gelen 3 avukat davayı müdahil olarak takip etmek için talepte bulundu. Avukat Neşe Tükenmez, baro tarafından atandığını dosyayı daha önce inceleyemediği ve bugün (dün) incelediktan sonra sanık avukatlığından çekilme kararı aldığını söyledi. Neşe Tükenmez davaya müdahil taraf olarak katılmak istediğini söyledi.
İzmir Barosu, Çağdaş Hukukçular Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Vakfı ve Mersin Barosu davaya müdahil olarak katılma talebinde bulundu. Mahkeme heyeti talepleri değerlendirdi ve iddanamede adı geçen ölen ve yaralanan 42 mağdurun kendilerinin ve ailelerinin katılma taleplerinin kabulüne, Barış ve Demokrasi Partisi, İzmir Barosu, Çağdaş Hukukçular Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Vakfı ve Mersin Barosu'nun davaya katılma taleplerinin reddine karar verdi.
Dosyada yer alan bazı mağdur ve müştekiler adına yaklaşık 60 avukat duruşmaya katılırken, 500 civarında avukat da bu kişilere ilişkin dosyaya dilekçe vererek müdahillik talebinde bulundu. Ergenekon davasının tutuksuz sanığı Prof. Dr. Yalçın Küçük ile yönetmen Sırrı Süreyya Önder, BDP Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ve Avukat Eşber Yağmurdereli de duruşmayı izledi. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, sanıkların 19 Aralık 2000'de Bayrampaşa Cezaevi'nde düzenlenen operasyonda görevli jandarma birliklerinde görev aldığı belirtiliyor. Sanıkların görev sınırlarını aşarak aşırı güç ve silah kullanıp faili belli olmayacak şekilde 12 kişinin ölümüne sebep oldukları, 29 kişiyi de öldürmeye teşebbüs ettikleri öne sürülen iddianamede, “Suç tarihinde jandarma görevlisi olan sanıkların ölen 12 kişi için ayrı ayrı 20 ile 25'er yıl arasında hapis cezası öngören “görevin ifası sırasında kasten adam öldürme” ile 29 mağdur için ayrı ayrı 9 ile 15'er yıl arasında hapis cezası içeren “görevin ifası sırasında kasten adam öldürmeye teşebbüs” suçlarından cezalandırılması isteniyor.
Duruşmayı izleyen BDP Hakkari Milletvekili Hamit Geylani, devletin güvencesi altında olması gereken korumasız insanların ve iki askerin öldüğünü söyledi. Aradan geçen 10 yıla rağmen ne siyaset ne de yargı açısından gelişme kaydedildiğini savunan Geylani, “Diyoruz ki Türkiye'de işlenen tüm cinayetlerin, tüm katliamların arka planlarıyla birlikte ucu nereye kadar ulaşılırsa ulaşılsın, katliamların sorumluluğunu taşıyan tüm siyasilerin, tüm askerlerin, tüm polislerin, tüm bürokratların, sorumluların ortaya çıkarılması gerekir. Bu ülkede yaşanan tüm cinayetleri ortaya çıkarma ilkesi olması gerekiyor. Hatırlayacaksınız dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'dır, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'tür, en önemlisi, dönemin şimdi HSYK üyesi olan Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü, Ali Suat Ertosun'dur” dedi.
Öte yandan davanın dünkü duruşmasında 27 sanığın ifadesi tamamlandı. Sanıkların neredeyse tamamı, cezaevine operasyonlar bittikten sonra götürüldüklerini ve sadece koğuşlarda yapılan aramalara katıldıklarını söylediler. İsyanı bastırmak için Elazığ Jandarma Komando Taburu'ndan getirilen askerlerden bazıları ise "Biz gittiğimiz yerin Bayrampaşa olduğunu bilmiyorduk. Bize göreve gideceksiniz dendi ama neresi olduğu söylenmedi. Biz sadece avluda bekledik" iddiasında bulundular.
Hacer Arıkan duruşmada da operasyona katılan herkesten şikayetçi olduğunu ifade etti. Olayları anlatırken vücudundaki yanıkları mahkeme heyetine göstermek için kafasındaki peruğu çıkaran Arınkan şunları kaydetti: "Bir yılda 8 ameliyat geçirdim, ondan öncekilerin sayısını bilmiyorum. Bir yıl önceye kadar burnum yoktu. Omzumdan alınan parçalarla bana burun yapıldı. Bu operasyona kim katıldıysa herkesten şikayetçiyim.'
Operasyon sırasında vücudunun yüzde 40'ı 3. ve 4. derece yanan Hacer Arıkan davaya mağdur olarak katıldı. O gün yaşadıklarını anlatan Arıkan, “İçerden çıkış saati 03.30 civarıydı. Ben koridorda ağabeyimle birlikteydim. Koğuşuma döndüm. Uzandım ve sonrasında operasyon sesi ile uyandım. O saate kadar içeride ne bir eylemlilik ne bir karşı gelme ne de rehin alma herhangi bir şey yoktu. Aksine o günkü koşullarda hayatımıza devam ediyorduk. İçerde görüşmeler devam ediyordu. Silah sesiyle uyandık. Sonradan öğrendim ki ilk silah sesleri sırasında ağabeyim Erol Arıkan vurulmuş. Yani ilk yaralanan kişi oydu. Koğuştan dahi çıkamadık, çünkü askerler koğuşun kapısının önündeydi. Arkasından atılan bir bomba oldu” dedi.
“Yaşamak için onların attığı, biber gazı, gaz bombaları gibi şeyleri camdan dışarıya havalandırmaya attık” diyen Arıkan, “İkinci katta yatakhanedeydik. Artık iyice nefes alamaz hale geldik. Bilincimiz kapandı. Gidebileceğimiz iki yer vardı. Yemekhane ve havalandırma. Çıktığımız anda içeriye bir madde bırakıldı. Önce çıkış noktamızda yatak yakıldı ve tavandan bir hortumla içeriye bir madde bırakıldı. Ben halen o madde neydi hangi maddeyle yandım bilmiyorum. Biz C1 koğuşunda 27 bayandık. Arkadaşlarım öldü ve koğuştan en son çıkartılan bendim” diye konuştu. Arıkan, “Asıl sorumlular buraya gelen erler değil. Yargılanması gerekenler bu emri verenlerdir. Yani askerde emir komuta geçerlidir. Sorumlular kimse bu emir komuta zincirinde onların yargılanması gerekir” ifadesini kullandı.
Davanın görüldüğü sırada bir grup da adliye önünde sorumluların cezalandırması için eylem yaptı. “Diri diri yakılanlarımız için adalet istiyoruz” diye bağıran grup adına basın açıklamasını operasyon sırasında Bayrampaşa Cezaevi'nde tutuklu bulunan Mehmet Güvel yaptı. Güvel, “Teslim ol çağrılarının ardından bir anda içeriye gaz bombaları atıldı. Peşinden de silahlarla üzerimize ateş edildi. Şefinur Tezgel ile Seyhan Doğan o kadar yanmıştı ki aileleri teşhis dahi edemedi. 10 yıl sonra bugün gerçekleşen duruşmaya ise sadece erler katılıyor. Asıl sorumlular olan komutanlar, dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün de yargılanmasını istiyoruz” diye konuştu. Operasyonlarda Ümraniye Cezaevi'nde yatan Cengiz Karataş ise “Burada yargılananlar figüran, bu davanın asıl sorumlularının yargılanması gerekir” dedi. Adliye önünde bekleyenlere Grup Yorum da bir şarkı söyleyerek destek verdi. Öte yandan 300 kişilik gösterici grup cezaevlerinde yaşanan olayları anlatan bir tiyatro gösterisi yaptı.
Sadece görevli jandarmaların yargılanmasına tepki gösteren mağdur yakınları ve avukatları, dönemin sorumlularının da yargılanmasını istedi. Operasyonunun yapıldığı dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, İçişleri Bakanı da Sadettin Tantan'dı. Operasyonun başında emekli Tümgeneral Osman Özbek, operasyonu yöneten isim ise Ankara Jandarma Özel Asayiş Komando Birliği Komutanı Albay Burhan Engin'di. Operasyonda adı geçen bir diğer önemli isim de çıkardığı krizlerle tanınan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Üyesi, dönemin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun'du. Dönemin Adalet Bakanı Türk, 2008 yılında bir gazeteye verdiği demeçte, operasyon hakkında şunları söylemişti: “Operasyondan önce terör örgütleri cezaevinde egemenlik kurmuştu. Hayata Dönüş Operasyonu bir zorunluluktu, sonuçları itibariyle ülke yararına olmuştur. Cezaevlerinde insan onuruna uygun yaşam koşullarının sağlanması bakımından ve devlet egemenliğinin gerçekleşmesi bakımından yararlı olmuştur.” Dönemin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ertosun ise geçtiğimiz yıl temmuz ayında yaptığı bir basın açıklamasıyla operasyonla ilgili kendisini şöyle savunmuştu: “Operasyon kararı salt benim kararım değildir. Hükümetin kararıdır, MGK'nın kararıdır, öz olarak devletin kararıdır. Keşke ölümsüz olsaydı. Operasyon yapılmasaydı dışarıda çok daha fazla insan ölürdü. F tipi cezaevleri olmasaydı Türkiye'nin hali nice olurdu?”