Hükümetin 3 generali açığa alma kararından sonra gözler Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin vereceği karara çevrildi.
Gelen bilgiler, AYİM'in yürütmeyi durdurma kararı vereceği yönünde.
Peki ondan sonra hükümetin tavrı ne olacak?
Aynı soruyu Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'e sordum.
“Ne karar çıkacağını bilmiyorum. Karar çıktıktan sonra bir değerlendirme yapıp, ona göre hareket edeceğiz” dedi.
“Bize sızan bilgiler yürütmenin durdurulması yönünde olacak” deyince Bakan, ”Bana sızan bir bilgi yok” karşılığını verdi.
Yanlış anlaşılmalara neden olmamak için Askeri Yargıya uzak durduğunu anlattı. ”Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanları 30 Ağustos tarihinde değişti. Yanlış anlaşılma olmasın diye tebrik ziyaretine bile gitmedim” dedi.
Ancak çıkacak karara göre, a ve b planlarının bulunduğunu ifade etmekten de geri durmadı.
Başbakan Erdoğan'ın, ”Gerekirse yasal düzenleme yaparız” sözleri üzerine nasıl bir düzenleme yapılabilir sorusunun cevabını arıyoruz.
Öncelikle 2 günlük İsviçre gezisi nedeniyle birlikte olduğumuz Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün gelişmeleri yakından takip ettiğini belirtmeliyim. Zaten açığa alma işlemini sorduğumuzda, ”Önceden haberim vardı” yanıtını verdi. Hükümet ile Çankaya bu işleri görüşerek yapıyorlar ve birkaç adım sonrasına göre hazırlıkları var.
Re'sen emeklilik bir formül. Zaten 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasasının Subay ve Astsubayların Atanmalarıyla ilgili 121. maddesinin son paragrafında, “(b) ve (c) bendlerinin uygulanmasında Genelkurmay Başkanının teklifi üzerine, Milli Savunma Bakanı inha işlemini yapmadığı takdirde, Genelkurmay Başkanı, talebini yazı ile Başbakana gönderir. Başbakan kararını yazı ile Milli Savunma Bakanına ve Genelkurmay Başkanına bildirir. Başbakanın bu kararına uyulması zorunludur.” deniliyor. Ancak Genelkurmay açıklamasında yer aldığı üzere başbakanlık 3 paşanın emekliliği için gerekli evrakları istemiş, ancak “hukuki süreç” devam ettiği gerekçesiyle buna yanaşılmamış.
Geriye ne kalıyor? Geriye hükümetin kararlılığından başka bir şey kalmıyor. Bu ülkede son sözü millet idaresini temsil eden seçilmişler mi söyleyecek, yoksa atanmışlar mı? Eğer seçilmişler söylecekse formül çok.
Hükümet ve Çankaya cephesinde edindiğim izlenim bu konuda en ufak bir tereddüt yok.
Nasıl ki hakim ve savcı atamalarında HSYK'nın kilitlenmesi Türkiye'ye yeni bir HSYK'nın hediye edilmesine yol açtı, bu konuda da nur topu gibi bir çocuğumuz olabilir.
Bu aşamada bir Anayasa değişikliği öngörülmüyor. TSK Personel Yasası'nda birkaç maddelik değişiklik yapılacak. 926 Sayısı personel yasasının terfileri düzenleyen 34. maddesi ile atamaları düzenleyen 121 maddesi başta olmak üzere yapılacak değişiklikle bu sorun çözülüp, 3 paşa emekliye sevk edilebilir. Bu yönde bir çalışma da hükümetin elinin altında bulunuyor.
Yaşanan sıkıntılar dikkate alınarak yeni Anayasa ile Yüksek Askeri Şura sisteminin yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Bir yanda seçilmiş bir Başbakan öbür yanda 14 General. Başbakan ile generalin oyu ise aynı.
Öncelikle bu sistem kaldırılmalı. Yüksek Askeri Şura ancak teknik konularda bir danışma kurulu olarak görev yapabilir. O da Milli Savunma Bakanına bağlı olarak çalışır. Zaten 27 Mayıs ihtilalinden önceki konumu da budur. Ayrıca 27 Mayıs ihtilali ile Askeri Yargıtay kuruldu. 12 mart müdahalesinden sonra 20.07.1972 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi oluşturuldu. 12 Eylül darbesinden sonra ise askeri olmayan makamların dahi askerlikle ilgili yaptıkları işlemler buranın yetkisi altına alınarak, alanı genişletildi.
Yeni Anayasa ile altın vuruşu yapıp, yargıdaki iki başlılığı kaldırmak gerekiyor.