İnsandaki gerçeklik algısı değişebilir mi?

Prof. Dr. Nevzat Tarhan
00:009/10/2010, Cumartesi
G: 9/10/2010, Cumartesi
Yeni Şafak
İnsandaki gerçeklik algısı değişebilir mi?
İnsandaki gerçeklik algısı değişebilir mi?

Son yıllarda sıkça kullanılan mistik deneyim tanımı, teknik olarak kısa süreli yaşantılar için kullanılır. Bir insanın birkaç saat süren kendinden geçme, halidir. Mistik deneyim esnasında bazı kişiler kişilik sınırlarının ortadan kalktığını, bütün isteklerinin karşılandığını, bütün ihtiyaçlarının giderildiğini hisseder tarzda bir ruh halini yaşarlar. Bazı kişiler ise hallusinasyonlar görebilirler. “Yeniden doğmuş gibiyim, ebedi ve ezeli güç tarafından kuşatıldığımı hissediyorum, onun oradaki varlığından şüphe etmem kendi varlığını etmekten daha güçtü, onun gerçekliği benimkinden daha baskındı, ruhum o güçle mükemmel bir uyum içinde, yıldızların dışına çıkmış gibiyim, dünyanın bütün güzelliğini, aşkı, hüznü, ayartılmışlığı duyumsuyorum, bir tecelli yaşıyorum, parlak ışık gördüm, bana “gel” diyor, “beni sev” diyor, duvarın içinden birisi geldi ve bana dokundu, böylece içimde bir heyecan oluştu, karartı gördüm” gibi beş duyu ile ilgili algılamalar mistik deneyimi ifade eden sözlerdir.

Hallusinatuar yaşantıyı kişi tanrısal varlığın ifşası olarak yorumluyordu. Aynı zamanda korkunç, tarif edilemez varlıklar tarafından kuşatılmak, berbat his uyanması, takip hissi, büyüsel varlıklar tarafından yönetilme hissi, düşüncelerini okuyan kişilerin varlığı düşüncesi hepsi pozitif veya negatif etkili halüsinasyon veya illüzyonlardır.

Bu alanda araştırma yapanlar içerisinde eski görüşe sahip olanların fikri, bu mistik deneyimlerin organik temeli olmadığı yönündeydi. Cenevre'de Profesör Flournoy istem dışı yazı yazma yeteneğine sahip bir arkadaşının yaşadıklarını şöyle anlatıyordu: “Ne zaman otomatik olarak yazı yazmaya başlasam, bunun bilinçaltından kaynaklanmadığını hissederim. Bedenim dışında yabancı bir varlığın farkına varırım. Bu izlenimi tanımlamak çok güç, ama öylesine belirgin ki, tam yerini bile işaret edebilirim.” Peki bütün bu yaşantılar nesnelleştirilmiş ve dışsallaştırılmış fikirler miydi, yoksa görünmeyen gerçeklik tarafından algılarımızın değiştirilmesi mi ifade ediyordu? Bu soruya bilimsel prensipler içerisinde evet veya hayır cevabı vermek çok güçtür. Ancak materyalist bakış bunların beyinsel bir fenomen olduğunu söylerken, ilahi perspektifin görüşü; beyinsel bir fenomen de olsa, ilahi iradenin dışına çıkamayacağı eksenindedir.

Gerçeklik algısı beynin çalışmasının bir parçasıdır. Şizofreni gibi akıl hastalıklarında hayal ile gerçek arasındaki sınırları algılama bozulduğu için kişi halüsinasyonlara inanır ve hezeyanlar oluşturur. Beynin bazı bölgelerinin farklı çalışması ve hatalı protein üretmesi laboratuar ortamında test edildiğinde çarpıcı bulguların olduğunu fark ederiz: Mesela, bazı ilaçlarla deneysel manipülasyonlar yapılıp kişi mistik deneyimlere sokulabilmektedir. Mistik deneyime inandırılıp intihar komandosu tarikatı oluşturan “Haşhaşi” tarikatı Ortadoğu'da uyuşturucu ile insanları inandırmıştır. İlk defa, Boston'daki bir nörolog 1975 yılında dini ve felsefi uğraşlar gösteren bir sara hastasının beyninde temporal bölge bozukluğu olduğunu tanımlamıştır. Mistik deneyim şeklinde nöbet geçiren kişilerin beyinlerinde bu bilgileri işleyen alanların bozulduğu böylece tespit edilmiş oldu.

Beyinsel bir fenomen olan mistik deneyim bir başlangıç mıdır yoksa bir sonuç mudur? Tanrı inancı insan beyninin ürünü müdür, yoksa Tanrı soyut evrenden somut evrene bağlantı kurma organı olarak beyni mi var etmiştir? Bu sorulara herkes yaşama bakışına göre cevabını verecektir. Ancak şu da bir gerçektir ki, mistik deneyimi yaşayan kişiler yaratıcının varlığına yönelik tartışmalarda sarsıcı etkiden kurtulabilmektedirler. Kendinden geçme hali görünmez olmasına rağmen, mevcut olan beş duyu ile algılayamasa da “orada bir güç” var duygusu ile bilincin algılamasına yol açmaktadır.