Yeni Şafak Gazetesi Yazarı İbrahim Karagül, bugünkü köşesinde "İsrail'in "Kudüs Kartı" ve o ürkütücü ihtimal.." başlıklı bir yazı kaleme aldı. Karagül, "Önümüzdeki aylarda şaşırtıcı gelişmelere tanık olabiliriz. Belki Gazze'den, belki Lübnan'dan yayılacak bir İsrail krizi. Bunların içinde en büyük ihtimal ve endişe verici olanı, İsrail'in "Kudüs Kartı"nı kullanması, Kudüs üzerinden bölgesel çatışma hesapları yapması ya da İran'ı provoke edip Batı'yı ve dünyayı oldu bittiye getirmesi" diyor.
Kudüs'te olanlara dikkat ediyor musunuz? Yüzlerce Filistinli ile İsrail askerleri arasındaki çatışmalar, Mescid-i Aksa girişlerine abluka, sokakların lastik yakıp bariyer kuran gençler tarafından kapatılması, Zeytin Dağı'ndan Silvan mahallesine kadar bu kutsal mekanda giderek tırmanan gerilim, Filistin'de hemen her gün gördüğümüz olaylar gibi algılanıp görmezden gelinmemeli. Gelişmeler, Eski Kudüs'teki bir sinagogun restore edilip açılması, aşırı sağcı gruplar için yeni yerleşim birimi kurulma kararı ile de sınırlı değil.
Uzunca zamandır şu tezi öne sürüyoruz: İsrail, boyutları bütün bölgeyi aşacak bir krize hazırlanıyor? Üç ihtimal çıkıyor öne: Gazze'ye yeni bir saldırı. Güney Lübnan'a saldırı. Kudüs kartını kullanmak. Kriz için üçü de muhtemel görünüyor ama Kudüs daha öne çıkıyor gibi. 6 Eylül 2009 tarihli, "İsrail Mescid-i Aksa kartına mı sarıldı" başlığı altında, bu ihtimale dikkat çekerken aslında bugünlerde iyice hissettiğimiz endişeyi paylaşmaya çalıştım.
Son yıllarda İran'a odaklanan, bu yönde uluslararası kampanya yürüten ancak bir taraftan da giderek yalnızlaşan İsrail, dar bir alana sıkıştı. İran'dan çok kendisi tecrit oldu. Lübnan'daki yenilgi, Gazze'deki çirkinlik, İsrail'in karizmasını çizen çok önemli gelişmeler olarak ortada duruyor. Bu iki olay daralmanın sebebi değil sonucu sadece.
Böyle bir durum, çatışmayla, krizle, sorunla güç devşiren bir ülke olan İsrail'i başka arayışlara itiyor. "Bu daralma nasıl aşılabilir" sorusuna bakarak yeni durumları, ihtimalleri görebilmek için zihinlerimizi zorlamak, ihtimalleri ortaya koymak zorundayız.
İsrail için daralma; sadece Müslüman dünya ile arasındaki sorunların daha da artmasıyla sınırlı bir durdum değil. İsrail'in artık tartışmasız koruyucusu olan ABD ile bile sorunlarından söz ediliyor. Nükleer gücünün denetlenmesi kırk yıl sonra ilk kez Batı kamuoyu tarafından da dile getirilir oldu. Ancak asıl sorun, Türkiye ve bölge ülkelerinin kendi aralarındaki yakınlaşma, bölgede yeni bir merkezin oluşmaya yüz tutması, barış çabalarını reddeden İsrail'in hızla tecrit olması. Bu yeni süreç, İsrail için belki İran kadar belki da daha fazla tehlike arzediyor.
"İşte tam bu sırada Kudüs'e ve Mescid-i Aksa'ya dikkat etmek gerekiyor" demiştik o günlerde. Binlerce Ortodoks Yahudi'nin Mescid-i Aksa'yı basmak için hazırlık yapması, "Bir milyon Yahudi Mescid-i Aksa'yı basacak" kampanyaları buradan çıktı. Dünyanın şiddetli tepkisine rağmen, son günlerdeki yeni yerleşim kararı da aynı şekilde, bir krizi tırmandırma amacına yönelik gibi.
Dünyanın en hassas olduğu konulardan biri olan, hem İslam dünyasının hem de Batı kamuoyunun üzerinde dikkatle durduğu Kudüs ve Mescid-i Aksa üzerinden bir provokasyon tertip ediliyor olabilir mi? Ben bu ihtimali son derece ciddi görüyorum.
Mescid-i Aksa'nın yakılması üzerine İslam Konferansı Örgütü kurulmuştu. Benzer provokasyonlar yüzünden İntifada başladı. Bu seferki provokasyon Filistinlilerle sınırlı kalmayabilir. Bütün bölgeyi etkileyebilir ve bugünkü görüntü bir anda değişebilir.
İsrail, İran'ı mı tahrik etmek istiyor yoksa bütün Müslümanları mı? Amacı ne olursa olsun bu çok tehlikeli bir oyun. Elindeki kozları zayıflayan, en caydırıcı gücü olan nükleer silahları bile tartışmaya açılan İsrail, Kudüs ve Mescid-i Aksa kartına sarılmış gibi. Kudüs'teki son olaylardan sonra "Üçüncü İntidafa" çağrılarını bu açıdan ciddiye almak gerekiyor.
Kudüs merkezli yeni bölgesel kriz hesaplarının iki amacı olabilir: Türkiye'nin öncülüğünde, ekonomik, siyasal ve güvenlik içerikli bölgesel yakınlaşmanın sabote edilmesi ya da İran'ın Kudüs hassasiyetinin tahrik edilip bir provokasyona zemin hazırlanması. Ardından da nükleer çalışmalarıyla hedef olan İran'a yönelik bir müdahale... Neden olmasın?
Kriz Kudüs eksenli olunca, sadece İran ya da birkaç Arap ülkesiyle sınırlı kalmayacak. Endonezya'dan Fas'a kadar bütün bölgeyi sarsacak. Peki bu durum Müslüman ülkeleri daha da birbirine yakınlaştırmaz mı? Elbette ilk ihtimal bu. Ancak, böyle bir durumda, ABD ve Avrupa ülkeleriyle dünyanın bir çok ülkesinin müdahil olacağını düşünmek gerekiyor. İşte o zaman bölgede bir denklemden söz etmek mümkün olmayacak.
İran'a karşı küresel konsensüs oluşturamayan, ABD'nin isteksizliğinden bile tedirgin olan İsrail için, Kudüs-İran merkezli krizin ve bölgesel kaosun sonuçları elbette bugünkü durumdan daha tercih edilebilir. İsrail siyasi ve güvenlik politikalarına bakanlar bunu iyi anlayacaktır. Bu yüzden, son gelişmelerin, tamamen Tahran'ı provoke edip, yakın gelecekte nükleer güce erişmesi beklenen bu ülkeye karşı dünyayı bir olup bittiye getirmek için planlanmış olabileceğini söylemek hiç de abartı olmayacaktır.
Bu gelişmeler olurken aynı zamanda ABD'den Hint Okyanusu'ndaki askeri üslere, sığınak delici bombalar taşınması dikkat çekiyor. Yüzlerce "bunker-buster" bombasının Ocak ayından bu yana, California'dan gemilere yüklenip Hint Okyanusu'ndaki Diago Garcia askeri üssüne nakledildiği haberleri geliyor. Bu üssün, işkence gemileri ve esir ticaretinin yanında, Irak işgali gibi, büyük operasyonlarda nasıl kullanıldığını biliyoruz.
Daha önce, İsrail'e verilen yüzlerce benzer bombanın ne için saklandığı da meçhul. Bu bombalar, yeraltındaki sığınakları ve gizli askeri üsleri vurmak için kullanılıyor. Tabi İran'daki yer altı nükleer merkezler için en iyi silah olduğunu söylemeye gerek yok. Yine İsrail'in, İran hava sahasına kadar gidebilecek insansız uçaklar geliştirdiğini biliyoruz. Heron TP uçaklarının, normallerinden çok daha yüksekte uçabildiği, çok daha fazla havada kaldığı belirtiliyor.
Askeri seçenekler, kullanılacak hava sahası, saldırının niteliği, tespit edildiği söylenen on bin hedef, Türkiye ve bölge ülkelerinin pozisyonları ayrı ayrı tartışılabilir.
Ancak şu an için acil olan konu şu: Önümüzdeki aylarda şaşırtıcı gelişmelere tanık olabiliriz. Belki Gazze'den, belki Lübnan'dan yayılacak bir İsrail krizi. Bunların içinde en büyük ihtimal ve endişe verici olanı, İsrail'in "Kudüs Kartı"nı kullanması, Kudüs üzerinden bölgesel çatışma hesapları yapması ya da İran'ı provoke edip Batı'yı ve dünyayı oldu bittiye getirmesi.
Bir endişeyi paylaştım sadece...