Hrant Dink cinayeti üzerinden tam 4 yıl geçti ancak sır perdesi hâlâ kalkmadı. İhmal iddiaları soruşturmaları beraberinde getirirken, takipsizlik kararları ardı arkası kesilmeyen ihmaller zincirinin çözülmesini engelledi. Hrant Dink, tartışmalar gölgesinde ölümünün 4. yıldönümünde anılıyor
Dört yıl önce bir fotoğraf karesi kazındı aklımıza. Yerde yatan bir ceset ve üzerine serilmiş beyaz bir muşamba… Hrant Dink'in yırtık ayakkabı giydiğini ertesi gün yazacaktı gazeteler. Ki en önemlisi üzerine örtülen beyaz muşambayla, onu vuran katilin başındaki berenin aynı renkte olmasıydı. Hrant Dink (52) Halaskargazi Caddesi üzerinde bulunan Agos Gazetesi önünde 18-19 yaşlarında bir genç tarafından ensesinden vurularak öldürüldü. Beyaz bere giydiği belirtilen ve robot resmi çizilen o kişi Ogün Samast'tı. Cinayetin ardından geçen 4 yılda suikastın çemberi o denli büyüdü ki, ihmaller zincirinin kişilerden çıkıp kurumlara ulaştığı yönünde ciddi kaygılar dile getirildi. Kaygıların en büyüğü de orta yerde duran ve cevaplanmamış onlarca sorunun ne zaman yanıt bulacağıyla ilgili… Yeni Şafak, Dink cinayetine giden süreci bir kez daha hatırlatıyor.
Agos Gazetesi'nin 6 Şubat 2004 tarihli haberinde Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in yetimhaneden alınmış bir Ermeni olduğuna ilişkin haber sonrasında Genelkurmay Başkanlığı çok sert bir açıklama yaptı. Yayınlar aleyhine, basın özgürlüğünün ve Türk vatandaşları ile kurumların görev sınırlarını da çizdiği o sert açıklamanın hemen ardından Dink, İstanbul Valiliği'ne çağırıldı. Azınlıklardan sorumlu Vali Yardımcısı Ergün Güngör'ün odasında gerçekleşen ve iki görevlinin de katıldığı o görüşme sonrasında Dink, “Artık Hedefteyim” adlı yazısını kaleme aldı.
Görüşmeye katılanlardan Özer Yılmaz adlı kişinin Ergenekon davası sanıklarından biri olması nedeniyle deşifre olması, Yılmaz'ın ve diğer görevlinin MİT mensubu olduğunun ortaya çıkmasına neden oldu. MİT, 19 Temmuz 2010 tarihinde mahkemeye gönderdiği resmi yazıda görüşmeye katılanların MİT mensubu olduğunu kabul etti.
Valilikte yapılan görüşmeden bir gün sonra Ülkü Ocakları'nın Agos önünde yaptığı gösteride Ülkü Ocakları İl Başkanı Levent Temiz, “Hrant Dink bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir” şeklindeki açıklamayı yaptı. Bu olay ardından Hrant Dink Ermeni Kimliği üzerine başlıklı yazılarını yazmaya başladı. Yazı Adalet Bakanlığı'nın izniyle dava konusu oldu. Bilirkişi raporuna rağmen “Türklüğe hakaretten” mahkûmiyetle sonuçlandı. Karar temyiz edilmesine rağmen Yargıtay kararı onadı. Karara yapılan itiraz da kabul edilmedi.
Dink cinayetine götüren olay zinciri planlı yapılıyormuş izlenimini ilk kez o günlerde veriyordu. Mahkûmiyet kararı sonrasında şaşkınlığını gizlemeyen Dink, “Bu karar benim algılarıma göre ırkçı bir karardır. Mahkeme bu kararı düzeltmezse ülkemi terk etmek zorunda kalırım” diyordu. Başta Kemal Kerinçsiz ve Ergenekon tutuklularının içinde olduğu Büyük Hukukçular Derneği hazırladıkları tek tip dilekçelerle Dink'in bu açıklamalarının “yargıyı etkileme girişimi” olduğunu ileri sürerek dava açılmasını talep etti. Bu şikâyet üzerine Dink'e bir dava daha açıldı. Beraatla sonuçlanması beklenen dava duruşmalarına Ergenekon tutukluları Oktay Yıldırım, Veli Küçük, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz de katıldı. Duruşma çıkışlarında grupların üzerinde “Misyoner Çocuğu Hrant” pankartları dikkat çekiyordu.
Dink cinayetinin dördüncü yılında yurt içi ve yurt dışında Dink'le ilgili çeşitli anma etkinlikleri de gerçekleştiriliyor. Dink cinayetinin gerçekleştiği 19 Ocak haftasında yapılacak 33 etkinlik arasında yürüyüş, panel, seminerler bulunuyor. Bugün “Katil Kim” adlı yürüyüş Bodrum'da STK'lar öncülüğünde yapılacak. Saat 15.00'te ise Agos Gazetesi önünde “Hrant'sız geçen 4 yılın ardından gerçek faillerden hesap sormak için...” sloganıyla Taksim Meydanı'na kadar yürüyüş gerçekleştirilecek. “19 Ocak Nefret Suçları ve Ayrımcılıkla Mücadele Günü” adıyla düzenlenecek bir başka etkinlik de İzmir'de yapılacak. Dink'in avukatlarının davadaki süreçleri ele alacağı toplantı Bayraklı'daki Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi'nde saat 19.00'da başlayacak.
Dört yıldır devam eden davada büyük kara delikler oluştu. Bu kara deliklerin her biri devletin farklı kademelerindeki sorumluluk alanlarından kaynaklandı. Cinayet sonrası polis tarafından el konulan Akbank Osmanbey Şubesi'ne ait ATM kamera kayıtlarında, cinayet gününe ait önemli bölümü Emniyet'te ortadan kayboldu. Avukatlara göre o kamera kayırları, cinayete ortak olan diğer kişilerin ortaya çıkarılmasında önemli deliller taşıyor.
Ogün Samast'ın cep telefonuna ait sim kartlar cinayet gününden bugüne kadar hep konuşuldu. Sim kartlarla ilgili ifadelerin çelişkilerle dolu olması kuşkuları arttırdı. Görgü tanıklarının ifadelerine göre Samast çok defa cep telefonuyla konuştu. Ancak dava sürecinde o ifadeleri verenlerin hiç biri duruşmalara katılmadı. Dava avukatlarına göre, tüm aramalara rağmen cinayet sonrasında ifade veren görgü tanıklarına ulaşılmadı.
Cinayetten önce Ogün Samast, Agos Gazetesi'nin bulunduğu Sebat Apartmanı yanındaki Şafak Sokaktaki İnternet Kafede 1 saat bilgisayar üzerinden sohbet ettiği anlaşıldı. Kafeyi işleten polis memuru Cavit Kılıç'ın ifadesine avukatların talebi üzerine cinayetten ancak 2 ay sonra başvuruldu. Soruşturma savcılarınca Tarbzon İl Handarma Komutanlığı ve Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nde ihmali olanlarla ilgili takipsizlik kararı verildi.
Konuyla ilgili ihmal iddialarına adı karışan dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstanbul İstibarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz'ün mahkemede tanık olarak dinlenmesi yönündeki taleplerin tümü mahkemece reddedildi.