Adnan Menderes ve iki bakanın idamıyla sonuçlanan 27 Mayıs darbesi mağdurlarından dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın kızı Nilüfer Bayar Gürsoy, darbeyi Cumhuriyet Halk Partililerin de aralarında bulunduğu karanlık bir gücün adeta dantel işler gibi hazırladığını söyledi. Gürsoy, Demokrat Parti'nin (DP) kuruluş aşamasında bazı Halk Partililerin, "Ne cesaret kuruyorsunuz partiyi. Bu işin sonu darağacında biter! " tehditlerinde bulunduğunu dile getirdi.
Türkiye'nin demokrasi karnesindeki kara lekelerden birisi olarak yerini alan 27 Mayıs darbesi, üzerinden 40 yıla yakın zaman geçmesine rağmen etkisini hissettiriyor. Cuntanın millet iradesine müdahalesiyle başlayan ve Yassıada işkenceleriyle devam eden darbenin mağdurları acı ve ızdırap dolu günleri Cihan Haber Ajansı'na anlattı.
Dönemin baş aktörlerinden Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın kızı Nilüfer Bayar Gürsoy, darbenin Türkiye'de şok etkisi yarattığını ve toplumda büyük bir travmaya sebep olduğunu söyledi. 27 Mayıs'ın sadece asker değil, Cumhuriyet Halk Partililerin de içinde bulunduğu gizli bir yapılanmanın, cuntanın işi olduğunu vurgulayan Gürsoy, darbenin ülke çapında yürütülen dezenformasyonla başlatıldığını aktardı. Gürsoy, "Bu dezenformasyon 27 mayıs günü değil çok önceden başladı. Adeta dantel işler gibi adım adım 27 Mayıs'a doğru gidildi. Önce şartları hazırlandı." diye konuştu.
DP'nin kuruluşunun da çok kolay olmadığını belirten Gürsoy, dönemin TBMM başkanı Refik Koraltan'ın eşine misafirliğe gelen Halk Partili bazı vekil eşlerinin, "Ne cesaretle kuruyorsunuz Demokrat Parti'yi. Bu işin sonu darağacında biter! En kalın ipi de Koraltan'a saklıyorlar." şeklinde tehditlerde bulunduklarını söyledi. Gürsoy, Koraltan'ın eşi Makbule Koraltan'ın, eşinin o tarihten sonra hastalandığını dile getirdi.
Halk Partisi'nin DP'yi karalamak için "Yalan yayma komitesi" adında bir yer altı teşkilatı kurduğunu ileri süren Nilüfer Bayar Gürsoy, yine Halk Partililerin de içinde olduğu bazı kişilerin darbe öncesi DP'lilerin evlerini belirleyerek ihbar ettiğini ifade etti. Çeşme'de yaşadığı bir anıyı da anlatan Gürsoy, "Artık ihbar yapmayın" yazılı afişlerin darbenin ardından sokaklara asıldığını belirtti. Gürsoy, bu ihbarların Yassıada davalarının temelini de bu yalan ihbarların oluşturduğunu kaydetti.
Darbenin yapıldığı anı hüzünlenerek anlatan Nilüfer Bayar Gürsoy, gece yarısı gürültü ile yatağından kalktığını ve korku ile şaşkınlık arasında bir hisse kapıldığını ifade etti. Bayar'ı korumakla görevli Muhafız Alayı Komutanı Osman Köksal'ın henüz iki ay önce göreve başladığını ve eski komutanın ise ortaya atılan yalanlarla görevinden aldırıldığını anlatan Gürsoy, tarihe "9 subay" olarak geçen kişilerin Köksal'ı köşke yerleştirdiğini belirtti. Darbe gerçekleştirildiğinde Köksal'ın çağrılmasına rağmen Bayar'ın yanına gitmediğini söyleyen Gürsoy, nizamiye kapısında bir askerin ise tek başına darbecileri içeri sokmamak için mücadele verdiğini ifade etti. Muhafız Alayı Komutanı Köksal'ın, "Aç kapıyı girsinler" demesi üzerine askerin, "Demek sen de onlardansın." diyerek Köksal'a tepki gösterdiğini aktardı. Gürsoy askerin, komutanı Köksal'ın ısrarı üzerine kapıyı açmak zorunda kaldığını anlattı.
Darbenin ardından DP'lilerin adeta tecrit edildiğini hatta DP ile ilgili iyi bir şey söylemenin bile yasaklandığını belirten Gürsoy, kendilerinin de Çeşme'deki yazlıklarında izole bir ortamda tutulduklarını bildirdi. Darbecilerin akrabaları hatta onların yakınlarına bile eziyet ettiğini belirten Gürsoy, Darbenin ardından üniversitelerden de DP taraftarlarının atıldığını vurguladı. Çeşme'de hapis hayatı yaşadıkları dönemde görev yaptığı Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ne gidemediğini ve durumu bir dilekçe ile gerekli makamlara bildirdiğini söyleyen Gürsoy, "Senelik iznim tamamlandı ve yapılacak işlerim vardı. Ankara'da 'buradan çıkmama müsaade edin' diye dilekçe verdim ancak dikkate almadılar. Daha sonra da 'vazife başına gelmediğiniz için görevden alındınız.' diye tebligat geldiğini anlattı.
Darbeden sonra Adalet Partisi'nden siyaset teklifi geldiğini belirten Nilüfer Bayar Gürsoy, teklifi Yassıada'da yargılanan eşi Ahmet İhsan Gürsoy'a mektupla şifreli şekilde yazdığını belirtti. Eşinden yine şifreli bir şekilde, "Bursa'ya gidersen Adalet teyzene uğra! " cevabını alan Gürsoy, AP'nin teklifini kabul ediyor.
Bir süre sonra AP ile yollarını ayırma kararı alan Gürsoy, sebep olarak Demirel'in söyledikleri ile yaptıklarının birbirini tutmamasını gösteriyor. Demirel'in 27 Mayıs yasaklılarına siyasi hakların verilmesi tartışmalarında da zorlaştırıcı rol oynadığına değinen Gürsoy, "Tabi insan olarak gayet saygılı. Ama sözlerle hareketler birbirini tutmayınca, ayrılık olunca, hükmünüzü verebiliyorsunuz. O günlerin askeri rejiminin de dahli vardı ama Demirel'in hiç değilse cesaretle bizleri müdafaa etmediğini söyleyebilirim." ifadelerini kullandı.
Ethem Menderes'in darbecilerle işbirliği yapıp yapmadığı noktasının karanlık olduğunu belirten Gürsoy, darbe sonrası Milli Birlik Komitesi'nin başına geçen Cemal Gürsel'in Adnan Menderes'e iletilmek üzere Ethem Menderes'e verdiği mektubu hatırlattı. Darbe sonrası Yassıada Mahkemeleri'nde okunan mektubun Gürsel'in isteği ile değiştirildiğini belirten Gürsoy, şimdiye kadar kimsenin bilmediği üçüncü mektubun varlığını açıkladı. "Aslında değiştirilen ilk mektup o değil, bir mektup daha var." diyen Gürsoy, Cemal Gürsel'in ölmeden önce bunu İsmet Bozdağ'a anlattığını ifade etti. Gürsoy, mektubun içeriği hakkında ise ipucu vermekten kaçındı. Gürsoy, "İsmet Bozdağ, aradan seneler geçti 3-4 sene evvel çaya geldi bize. Mektubu tartışıyoruz. Baktık böyle Bozdağ'ın yüzünde gülümseme belirdi. 'Bir versiyon daha var' dedi. Cemal Gürsel ölmeden önce mektubu Ethem Menderes'e anlatmış." şeklinde konuştu.
Cumhuriyet Halk Partililerin kendilerini devletin sahibi olarak gördüklerini belirten Gürsoy, "Halk Partisinin umdeleri aynı zamanda Cumhuriyetin de umdeleri. Halk partililer bunları bir bütün olarak gördüler. Ortak değerleri sahiplendiler. 'Devlet biziz' zihniyetini aşılamaya çalıştılar." dedi. Halk Partililerin DP'yi devlete karşı olarak lanse etmeye çalıştığını aktaran Gürsoy, "Atatürk'ün has ve objektif çizgisini karalamaktan çekinmediler. " diye konuştu.
Atatürk'ün ölümünün ertesi günü henüz Nutuk Meclis'te okunmadan CHP'li bazı vekillerin Bayar'a gelerek "Artık Atatürk yok." dediğini belirten Gürsoy, Bayar'ın 'Atatürk'ü anmak milli bir vicdan borcudur' sözünü o gün zabıtlara geçirdiğini ifade etti.
Atatürk'ün üstünden raht elde etmeye çalışan CHP'lilerin Atatürk'ün mirasına ve projelerine sahip çıkmadıklarını savunan Gürsoy şöyle konuştu: "Atatürk'ün projelerini hayata gözlerini yumduğu anda yok ediyorlar. Resmi pullardan resmi kaldırılıyor. Atatürk'ün tarih tezini yok etmek için Atatürk'ün tarih kurumuna hazırlattığı kitabın 1. cildini Şemsettin Günaltay daha 1939 yılında yeniden kendisi yazıyor ve okullarda okutulmasını kabul ediyor. Atatürk'ün fikriyatını silmeye çalışıyorlar."