Osmanlı'nın dillere destan madalya ve nişanları vardı. Zelzele Nişanı deprem mağdurlarına yardım edenlere verilirken, Maarif Madalyası başarılı öğrencilere, İmtiyaz ve Liyakat Madalyaları devlet hizmetinde bulunanlara takdim ediliyordu. Savaş ve felaket mağduru olanların yardımına koşan kadınlara ise Şefkat Nişanı veriliyordu. Tarihte dilekçeyle istediği madalyayı çizen bile vardı. Bugün de internetten sıtaşa çıkaranlar var.
Küresel ekonomik kriz hatıralarımızı da elimizden almaya başladı. Nasıl diyeceksiniz? Krizden muzdarip olanlar “Belki derdimize bir nebze çare olur” diye aile yadigarı eşyalarını satmaya başladı. Ekspertizler son birkaç ay içinde kendilerine yapılan başvuruların 3 kat arttığını, krizle birlikte sıkıntıya düşenlerin dedelerinden kalan ve antika değeri taşıyabilecek kahve fincanı takımları, kağıt para, kama, kılıç, harita gibi eşyaları satmak istediklerini söylüyorlar. Bu eşyalar arasında kuşkusuz manevi değeri en yüksek olanlar madalyalar. Osmanlı Madalyaları, İstiklal Madalyaları, Kurtuluş Savaşı beratları bile satılıyor artık. İnternet sitelerinde ve müzayedelerde Osmanlı Nişanlarını 450 TL.'ye, İstiklal Madalyalarını 140 TL.'ye, Çanakkale Harbi Subay Madalyası'nı 225 TL.'ye bulmak mümkün. Bazıları rütbe, bazıları yararlılık, bazıları da bir olay üzerine verilen bu nişan ve madalyalar, murassa (mücevherli) olanları hariç, günümüzde belki çok fazla maddi değer taşımıyor, ama muhakkak ki verildiği dönemde sahipleri için manevi değerleri oldukça fazlaydı. Yabancı devlet adamlarının gösterdikleri ilgi, Osmanlı tebasının 'ben de isterim' mealindeki başvuruları Osmanlı madalya ve nişanlarının kişiler için önemini gösteriyor. Bu taltif objelerinin değerini birazcık da olsa anlayabilmek ve anlatabilmek için Osmanlı Nişan ve Madalyaları'nı araştırdım. Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi'nden yayınlanan İftihar ve İmtiyaz Osmanlı Nişan ve Madalyaları kitabının yazarı Prof. Dr. Edhem Eldem bana yol gösterirken, Osmanlı üzerine pek çok araştırma yapan yazar Kemal Özdemir ve iyi bir koleksiyoner olan Uzman İsa Akbaş bilgilerini benimle paylaştı.
Osmanlı neredeyse kuruluş yıllarından beri, devlet adamlarını ve devlete yarar sağlayanları kürk, at, para gibi hediyelerle ödüllendiriyordu. Madalya vermek, Osmanlı İmparatorluğu'nun 19. yüzyılda giriştiği Batılılaşma süreci içinde gelişen bir gelenek. Napolyon Bonapart'a karşı zafer kazanan İngiliz Amirali Lord Nelson'a maddi açıdan da oldukça değerli özel bir çelenk hediye edilmesi bu geleneği başlatmış. Avrupa'nın nişan olarak değerlendirdiği bu hediye basında da oldukça ilgi görmüş. İlk madalya ise 1801'de İngilizlerin Fransızları Mısır'dan kovmasının anısına bastırılan ve İngiliz askerlerine verilen, Altın Vak'a-i Mısrıyye madalyası olmuş. Nişanlar, devlet adına gösterilen üstün başarı ve yararlılıklarından dolayı hak eden kişileri onurlandırmak amacıyla belli sayıda yapılır. Kişiye özel ve hayatta olduğu sürece kullanılmak üzere; ne için verildiğini açıklayan beratıyla padişah tarafından törenle takılırdı.Her nişan için ayrı çıkarılan nizamnamelerde, nişanın kaç dereceli olduğu kimlere verileceği, nasıl kullanılacağı maddeler halinde yazılı olurdu. Yüksek dereceleri elmaslı (murassa) olan nişanlar şemseleri ile birlikte kullanılırdı. Şefkat Nişanı ve Hanedan-ı Âli Osman Nişanı ölüm halinde geri alınmaz ve kullanılmak kaydıyla varislere hatıra diye saklanmak üzere bırakılırdı.
Sadece kadınlara verilen Şefkat Nişanı'nın ilk olarak Sultan 2. Abdülhamit tarafından bizzat İngiltere sefirinin eşi Lady Layard'a verildiğini biliyoruz. Kemal Özdemir ise daha sonra bu nişanın Hanım Sultanlar veya Valide Sultan tarafından verildiğini söylüyor. Osmanlı arma ve madalyaları üzerinde çok sayıda silah, kılıç gibi erkeklikle ilgili semboller olduğunu anlatan Özdemir, Şefkat Nişanı ile ilk defa kadınlara yönelik bir şey yapıldığını ve nişanın Osmanlı'nın kadınlara verdiği değeri gösterdiğini söylüyor. Bu nişan kadının hayat içindeki yeri ve önemine bir vurgu idi. İsa Akbaş, Şefkat Nişanı verilen kişinin ehemmiyetine göre taşlarının kalitesi büyüklüğünün değişebildiğini vurguluyor. Şefkat nişanları savaş ve felaket kurbanlarına yardımda bulunan kadınlara veriliyordu. Sonraki yıllarda ise Şefkat Nişanı, hanedan kadınlarına, diplomat eşlerine, kraliçe ve prenseslere verilen bir nişan haline geldi.
İlerleyen yıllarda yabancı diplomatların ısrarlı talepleri ve resmi bir mevkide bulunan hemen hemen her devlet görevlisinin istekleri madalya ve nişan dağıtımının artmasına neden olmuş. Bu talepler içinde Mühendishane-i Hümayunda baş hoca olan İshak Efendi'nin serasker vasıtasıyla sunmuş olduğu arzıhali bir yönüyle ayrılıyor. Kendisine hocalık görevindeki hizmetlerinden dolayı bir nişan verilmesi isteyen İshak Efendi, arzıhaline iliştirdiği varak üzerine kendisine verilmesini istediği nişanın bir de resmini çizdi. Resimde ucunda iğne bulunan bir zincire bağlı ve elmaslarla süslenmiş kurdela ve çelenk motiflerinden oluşan bir çerçevenin ortasında madalyonvari bir nişan, nişanın üstünde ise elmaslı bir yer küresi ve pergel yer alıyordu. İshak Efendi'ye hayalini kurup çizimini bile yaptığı nişan değil, ama rütbesiyle mütenasip bir nişan verildi.
Osmanlı nişanları bunu neredeyse bir hak telakki eden Avrupa Devletleri'nin ısrarlı taleplerini karşılamak için de veriliyordu. Haziran 1837'de Fransız sefiri Baron Roussin yeni tayin edilen katibiyle, ikinci ve üçüncü tercümanlarına Nişan-ı İftihar istemeyi ihmal etmemişti. Bu denli düşük rütbeli memurlar için nişan talebi alışılmamış olacak ki sefir bu nişanın daha evvel İngiltere ve Rusya sefaretlerinin de ikinci ve üçüncü tercümanlarına verilmiş olduğunu hatırlatıyordu.
Osmanlı'nın son döneminde Avrupa'nın önde gelen şahsiyetlerinden bir çok kişiye murassa Nişan-ı İftihar dağıtıldı. Ancak bu kadar çok nişan verilmesine rağmen, günümüze kadar gelen pek az nişan gelebilmiş. Bunun sebebinin, Avrupa nişanlarının aksine, pek çok kıymetli taş içeren Osmanlı nişanlarının bir tür mücevhere benzemesi olabileceği düşünülüyor. Muhtemelen nişanlar kırılıp taşları satılmış ya da yüzük küpe gibi ziynet eşyalarının yapımında kullanılmış.
Madalya bugünkü ilişkilerde ne ifade ediyorsa o zaman da aynı şeyi ifade ediyor. Ödüllendirme, taltif amaçlı. Madalya genelde hangi olaya binaen verildiğini üstünde taşır. Nişan padişahın ünvanlarını veya padişahın tuğrasını, amblemini taşıyan bir alamettir. Bütün cephelere katılan birine de verilebilir. Aynı nişan hem Kırım, hem Çanakkale hem Yunan harbinde verilebiliyor. Nişan rütbeleri, murassa olanlar hariç, 3-5 arasında değişir. Çünkü murassalar taşlıdır, derece olarak değerlendirilmez, verilen kişiye göre taş kalitesi değişir. Osmanlıda taltif önce geleneksel hediyelerle yapılıyordu. Bugün hala ailelerin ellerinde Osmanlı'dan kalan nişan ve madalyalar var. Bu nişanlar hala satılıyor ve çeşitli mezatlara, müzayedelere çıkıyor. Yurt içinde alım satımları serbest. Bunların Türkiye'de alınıp satılmasında yarar var. Çünkü madalyaların en iyi değerini koleksiyoncular verir. Yurt dışında satılan madalyalar da Türkler tarafından alınıp ülkemize getiriliyor. Herkes kendi eserine sahip çıkıyor, koleksiyon yapmaya, sergi açmaya çalışıyor.
Osmanlı'ya nişan ve madalyaların gelişi çok geç. Osmanlı'nın Batı'nın deneyimine açılması, globalleşmesi ile verilmeye başlanmıştır. Dereceleri vardır ve verilecek kişiye göre değerlendirilir. Nişanlar ünvan gibidir. Madalyalar ise harp madalyaları gibi bir konuyla ilgili olarak verilir. Diyelim ki katıldığınız bir sergide güzel şeyler sergilediniz. Orada Padişah takdir eder, size madalya verir. Sanayi madalyası vardır, Tren madalyası vardır. Murassa nişanlar genellikle çok üst düzeydeki yabancılara ve Osmanlı'nın üst düzey yöneticilerine, savaşlarda ittifak edilen ülkelerin en üst düzey komutanlarına verilmiştir. Şefkat Nişanı “Bu toplumda kadınlar da var” demiştir. Osmanlı kadın cemiyetlerinde çalışan kadınlara, bazı gazeteci kadınlara verilmiştir.