Ergenekon 3. iddianamesinde yer alan Mustafa Özbek'in evlerinden çıkan belgeler ve Hilmi Özkök'ün verdiği ifade gözleri bir kez daha Kıbrıs'a çeviriyor. Kıbrıs, Ergenekon Davası'nın yumuşak karnı. Şu gerceği görelim; Ergenekon davası Kıbrıs'a uzanmadıkça kontrgerilla 'yavru'lamaya devam edecek!
Ergenekon davası sessis biçimde ilerliyor. Ancak eksik bir parça var: Kıbrıs. Ergenekon davası ile Kıbrıs arasında iddianamelerde kurulan bağ mutlaka bir araştırmaya dönüşmeli. Bu Ergenekon davası için önemli bir ilerleme olacaktır. Şimdi Ergenekon 3. iddianamesindeki Kıbrıs'ın izini sürelim. 3. iddianamede, birincisinde ve ikincisinde olduğu gibi Kıbrıs'a ilişkin önemli iddialar içeriyor. Ama savcılar, Mustafa Özbek ile ilgili çok somut Ergenekon-Kıbrıs bağlantılarına rağmen “tüm delilleri bir bütün olarak değerlendirdik”lerinde iddianamenin 34. sayfasında sadece şu sonuca ulaşıyor:
“11- Bu dönemde “Ulusal Birlik Hareketi”ni kurdurarak, kendilerine yakın sivil toplum kuruluşlarını tek merkezden yönetmeye çalıştıkları,
12- CÇG'nun planları arasında yer alan “sendikaların maniple edilmesi” stratejisine uygun olarak, özellikle örgüt üyesi Mustafa Özbek'in başkanı olduğu sendika ile kendileri ile birlikte hareket edecekleri yönünde tespitler yaptıkları bazı sendikaları amaçlarına uygun olarak yönlendirdikleri anlaşılmıştır.”
Cumhuriyet gazetesinin Ergenekon tutuklusu yazarı Mustafa Balbay, dizüstü bilgisayarında çıkan ve iddianamenin 740. sayfasına konu olan “SENER.TXT” isimli dosyada şöyle diyor: “Büyük Anadolu Oteli'nde Mustafa Özbek'le yemek... Ciddi beklenti içindeler. Askerin bir çıkış yapabileceğini düşünüyorlar. Ne olabilir, bilmiyorlar. Avrasya TV'nin girmemesine yanıyorlar. Denktaş'ın daha sert konuşmasını bekliyorlar. İş referanduma kalırsa evet çıkacağını düşünüyorlar...”
Oysa Ergenekon tutuklusu Mustafa Özbek, iddianamenin 742. sayfasında yer alan ifadesinde, referandumunda 'hayır' oyu çıkması için Kıbrıs'a gidip faaliyetlerde bulunduğunu itiraf ediyor. Hatırlatmakta yarar var, Ergenekon'un karanlık yüzbaşısı Muzaffer Tekin'in de referandumda 'hayır' çıkması için canla başla çalıştığı ortaya çıkmıştı. Bu yüzden KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş tarafından şükran madalyası ile ödüllendirmişti.
Mustafa Özbek madalyaya ihtiyaç duymuyor nasıl olsa. Kendisi Kıbrıs zenginlerindendi. Kıbrıs'ın taşı toprağını altın eyleyenlerden. 1992'de Asil Nadir'in otelini Kıbrıs İhtiyat Sandığı'ndan ihale yolu satın alarak ve vatandaşlığa alınarak zaten madalyasını almıştı. Özbek, onursal başkanı olduğu Avrasya TV'yi bu madalyalarla Kıbrıs'ta kurmuştu.
İlla dedektiflik yapmaya da gerek yok, Ergenekon savcıları zaten yapmış. Savcılar, Mustafa Özbek'in evinden çıkan 1998 KKTC Genel Seçimleri ile ilgili belgeyi Ergenekon 3. iddianamesinin 771. sayfasına koymuş. “SY. Dr. Derviş Eroğlu'na sunulmak üzere 06.12.1998 KKTC milletvekili genel seçimleri” ibaresiyle başlayan yazıda, Yavru Ergenekon'a şöyle ışık tutuluyor:
“SY. M. Özbek'in devreye girmesi için 03.11.2998 tarihlerinde öncü dört ekip derhal gönderdi... Yapılan bu seferki ciddi çalışmalarda UBP 12 milletvekili değil 14 potansiyelinde bir oya sahip olduğu kesin kanaatine varıldı... Derhal ilk çalışmalar Derviş Eroğlu'nun şahsiyetinde birleştirilerek başlanması kararına varıldı” denilerek, dönemin KKTC milletvekili adayları hakkında istihbari çalışma notlarına yer veriliyor. Devamında “bu operasyonun şalterini sayın Özbek basmıştır. Bu kazanılar zamanda raporlar Ankara'ya ulaştırılarak çalışmanın önemi arz edilmiş ve derhal Tülü'den bir milyon dolar sevk edilmiş, yine bu alanda kullanılacak 17.5 milyon seçimden iki gün önce acil elden getirilmiş, o da dağıtılmıştır” deniyor.
Belgede ayrıca, “Bu çalışmalarda iki adet cip, üç adet yerli otomobil, dört adet dinleme aygıtları bulunan Nissan Panelvan, bir adet başbakan tarafından verilmiş GSM telefonu kullanıldı”ğı belirtilerek, “Elemanların tamamı 08.12.1998 günü adayı terk etmişlerdir” deniliyor. Belgede bu operasyonun tamamen Türkiye'nin menfaatleri için yapıldığı, üst kurulda bu konuda tam bir fikir birliği sağlandığı, Rauf Denktaş'tan sonra Derviş Eroğlu'nun Cumhurbaşkanlığına gelmesi gerektiği belirtiliyor. Belgenin altında “Üst Kurul (Batı ÇLM)” imzası var. Belge şu notla bitiyor: “Bir adet SY Derviş Eroğlu'na, üç adet G. KR. II. B, yedi adet Ö. Daireye gönderilerek operasyon tamamlanmıştır.”
İddianamenin 770-771 sayfalarında yer alan 'Araştırma raporu'nda daha pek çok bilgi mevcut:
İkinci sayfada, “KKTC'ye seçimler için ve onun genel başkanına destek verilebilmesi yönünde güvenilir oluşları dolayısıyla dairemiz üst kurul nezdinde bu aşağılayıcı tavır ve hareketlerin incelenmesinde fikir ve bayanlarımızın akabinde alacağımız yeni hareket şeklinin yine üst kurul tarafından KKTC başbakanına açıklanması uygun görülmüştür. İbarelerinin bulunduğu ayrıca daireye yakın olan bu operasyonda son aşamaya gelindiği belirtilerek 'bize emanet verilmiş olan bir adet KKTC'de kulalanılan sivil başkanlığımızın emanetindedir. Onun uygun göreceği bir zeminde bu emanet yerine iletilecek ve kararımız bizzat Başbakan'a şifai olarak anlatılacaktır... Kapanış...” yazılı.
Üçüncü sayfada: “Dairemizin başarısı” başlığı altında Üst Kurul 05.01.1999 ibareleri ile son bulan, KKTC'de yapılan seçimler ile ilgili yapılan faaliyetlerden bahsederek faaliyetlerden son derece memnun olunduğu belirtilen raporda “Ayrıca 18.04.1999 Türkiye genel seçimleri için organizasyon ile dairemiz buradan en üst başarı ile ayrılacağından üst kurulun en küçük şüphesi yoktur. Bu duygular içinde herkese başarılar dileriz.”
13 ve 22 sayfalarında ise; 2 Kasım 1998'de Serdar Denktaş'a bazı çok önemli ekiplerin karşı tarafı dinlemek üzere geldikleri beyan edilerek Serdar Denktaş ile paşa ismiyle belertilen bir şahsın yapmış oldukları bir telefon görüşmesinin tapahesi yapılmış. Raporda, olumsuz bir durum olursa şifreli mesaj çekilmesi gerektiği belirtilmiş, Kıbrıs'ta yapılacak seçimler ve seçim çalışmaları hakkında bilgiler verilmişti. Ziver ibaresi ile son bulan yazının devamında KKTC haritası verilip 03.11.1998 ilk alan dağılımı denilerek şu not düşülmüş: “İlk çalışma başlangıcı operasyon elaman konuşlanması başlığı altında harita üzerine çeşitli noktalara bayraklar yerleştirilmiş”tir.
'Üst Kurul'un bir başka müdahalesi 2004'te.
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök'ün, Ergenekon'un üçüncü iddianamesinin ek klasörleri arasında yer alan 18 sayfalık ifadesinin satır aralarında, dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur'un, Annan Planı ve Kıbrıs görüşmelerine nasıl müdahale ettiğiyle ilgili ayrıntılar söz konusu. Ergenekon savcıları, iddianamenin 35. sayfasına dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün şu ifadelerini not düşmüş:
“Kıbrıs konusunda çalışma yapmaları hususunda tüm kuvvet komutanları ve Jandarma Genel Komutanına birlikte bir çalışma talimatı verdiğini, normal usulde bu tür çalışmalarda herkesin görüşünü beyan ettiğini ve bu görevi kıdemli olana verdiğini, kıdemli olanın da bu tür çalışmaları elden arz ettiğini veya bir kapak yazısı ile gönderdiğini, daha sonra da Genelkurmay karargahında değerlendirildiğini ve Genelkurmay başkanının görüşü alınarak ilgili makama verildiğini, kendisinin böyle bir çalışma beklerken birden 4 imzalı alışılmış usullerin dışında yazılı bir belge önüne gelince usul olarak rahatsız olduğunu,
Ayrıca daha sonraki dönemde Kıbrıs Büyükelçisinin kendisinden habersiz bazı bilgileri Jandarma Genel Komutanına ilettiğini duyması üzerine bu konuşu ilgisine usulüne uygun bir şekilde söyleyerek, bu yapılanın uygun bir davranış olmadığını bundan sonra tüm bilgilerin kendisine getirilmesini ilettiğini...”
Rauf Denktaş'ın Annan Planı görüşülürken kulağının son dakikaya kadar generallerin yayınlayacağı bildiride olması, Danışmanı Mümtaz Soysal'ın “her şeyin bitmediğini, farklı gelişmelerin olabileceğini” söylemesi boşuna değilmiş...
Darbe Günlükleri'nde Kıbrıs'a ilişkin şu ifadelerin yer almasının boşuna olmaması gibi:
“5 Şubat 2004 Perşembe... Kıbrıs'ta, herkesi Annan Planı aleyhinde sokağa dökerek gösterilerin yapılmasını sağlama ve anavatandan da bu hareketlere destek vererek hükümet aleyhine olaylar çıkarmak.
28 Şubat 2004 Cumartesi... 14:00'te kuvvet komutanları ile bizim evde toplandık. Amacımız, Kıbrıs meselesini değerlendirmek ve Denktaş'tan aldığımız birçok özel ve gizli mektupları değerlendirmekti. (...) Hükümete karşı bir tepki olarak da hem Kıbrıs'ta hem de anavatanda gösterilere ve ulusal platformda toplantılara 3 Mart'tan itibaren başlanacaktı.”
Hatırlanacaktır, bu günlerde Kıbrıs'ta peş peşe bombalar patlamıştı. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın Girne'deki konutu 18 Şubat 2004'te bombalanmıştı. Bu provokasyonu Kıbrıs gazetesinin bombalanması takip etmişti. 11 Mayıs 2004'te, Gönyeli Bölgesi'nde terk edilmiş şüpheli bir araçta büyük miktarda C-4 patlayıcı bulunmuştu. Aracın Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'nda görevli bir astsubaya ait olduğu açığa çıkmıştı. Aynı dönemde Afrika gazetesine de iki bomba atılmıştı. 1-2 Eylül 2004 tarihleri arasında Rumlar tarafından yapılacak ayin öncesi ise tüm dünyanın gözlerinin üzerinde olduğu Ay Manas Kilisesi bombalanmıştı. Kıbrıs polisinin yaptığı incelemede patlayan bombalar C-4 ve TNT, MKE yapımı olarak kayıtlara geçmişti.
Ergenekon 3. iddianamesinde yer alan Mustafa Özbek'in evlerinden çıkan belgeler ve Hilmi Özkök verdiği ifade gözleri bir kez daha Kıbrıs'a çeviriyor. Ama hâlâ çıt yok. Oysa Kıbrıs, Ergenekon Davası'nın yumuşak karnı. Bir kez daha tekrarlamakta sonsuz fayda var: Kimse kimseyi kandırmasın; Ergenekon davası Kıbrıs'a uzanmadıkça kontrgerilla 'yavru'lamaya devam edecek!