Atilla Akar, “Türkiye Komplolar ve Provokasyonlar Tarihi” adlı kitapta komplo adı verilerek geçiştirilmek istenen birçok olayın, arkasında yatan gerçekliklerin peşine düşüyor. Kitapta, İzmir Suikastı, Menemen Vakası, 6-7 Eylül Olayları, Ecevit'e suikast girişimi, Katliamlar dizisi, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine hazırlıklar, Gazi Mahallesi Olayları, Cumhuriyet Gazetesi'ne bombalı saldırı ve Danıştay Baskını gibi Türkiye tarihinde damgasını vuran olaylar ele alınıyor
Açıklama ve anlamlandırma çabasına giriştiğimiz yakın tarihteki belli başlı kimi olaylara ilişkin zaman zaman gündeme getirilen komplo iddialarının aslında gerçeğin ta kendisi olduğu ortaya konursa, çoğumuz güven duygusunu yitiriveririz. Böylesi bir durumla karşı karşıya kalan sadece bir kişi ise, şüphesiz, 'kâbus görmüş' diyebiliriz onun için. Ya bu durumla karşı karşıya kalan koskoca bir halksa! Bir insan yaşadıklarının gerçekte yürürlüğe konulmuş bir komplo veya provokasyon olduğunu öğrendiğinde ne düşünür? Temiz duygularla çirkin eylemlerin içine girdiğini ve fakat o temiz duygunun, çirkin eylemini meşrulaştırmadığını fark ettiğinde ne yapabilir ki! Oyuna getirilmiş, kandırılmış olmanın ağırlığını-çaresizliğini geleceğe taşımanın zorluğunu yaşamak, yaşayacak olmak; insan ne düşünebilir! Yakın tarihte okuyarak-araştırarak öğrendiğimiz bazı olayların yanı sıra, son dönemde şahit olduğumuz kimi olayların da geleceğe taşınmayı bekleyen bir yük içerdiği muhakkak. Ne yazık ki, yazılmış ve yaşanmış senaryoların gönüllü-saf oyuncuları kulaklarına çarpan kimi sinsi kahkahalarla yaşamak zorunda kalacak! Bu da son kertede geçmişe karşı güvensizlik, bugüne ve yarına karşı güvensizlik demek. Çünkü ortada başarıyla kotarılmış ne kadar komplo ve provokasyon varsa; her birine verilmiş yüzlerce, belki de binlerce kurban vardır. Kurbanların yanı sıra olaylardan bir şekilde etkilenmiş milyonlarca insan. Böylece güvensizlik duygusu halka halka yayılır. Atilla Akar, “Türkiye Komplolar ve Provokasyonlar Tarihi” adlı eserinde bu tür iddiaların, yani komplo adı verilerek geçiştirilmek istenen birçok olayın arkasında başka hesapların yattığını, dolayısıyla komplo diye üstü çizilen tezlerin aslında gerçeğin kendisinden başka bir şey olmadığını güçlü bir sesle dile getiriyor. İzmir Suikastı, Menemen Vakası, Tan Matbaası Baskını, 6-7 Eylül Olayları, Ecevit'e suikast girişimi, Katliamlar dizisi, 12 Mart ve 12 Eylül Darbelerine hazırlıklar, Mezhep Çatışmaları;Kahramanmaraş-Çorum-Sivas Olayları, Gazi Mahallesi Olayları, Cumhuriyet Gazetesi'ne bombalı saldırı, Danıştay Baskını, e- muhtıra…
Mustafa Kemal Atatürk'ün hedef alındığı İzmir Suikastı başka hesapların eseri olabilir miydi? Sözgelimi iktidarı kaptırmış, buna karşın devletin sahipleri olarak sadece kendilerini gören İttihatçıları saf dışı etmek amacıyla yazılmış bir senaryo olabilir miydi, İzmir Suikastı? Mustafa Kemal'den yapılan; “Bir İttihatçı iyi dosttur, iki İttihatçıdan korkulur, üç İttihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur.” bu alıntı, belki de, yukarıdaki sorulara verilen bir cevaptır. Tasarlanan suikastın önlenmesinden sonra başlatılan soruşturma kapsamında İttihatçı geçmişi olan paşaların yargıçlar karşısına çıkarılmaları, yargılanmaları neticesinde beraat etmelerine rağmen tasfiye olmaları, bu konuda cevabı verilmemiş nice soru olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü listede Kazım Karabekir'den tutun da, Refet Paşa'ya, Ali Fuat Cebesoy'a kadar çok sayıda isim vardır. İzmir Suikastı'nın “Paşalar Grubu bu sayede etkisizleştirilmiş ve olması mümkün 'alternatif arayışlar'ın önü kesilmiştir. İzmir Suikastı Kemalist yönetimi netleştirmiş ve perçinlemiştir.” şeklinde özetlenebilecek önemli sonuçları olmuştur. Hakeza bugün bile içinden çıkamadığımız, girenin içinde kaybolduğu bir labirente dönüşen “Menemen Vakası”. Menemen'de tam olarak neler oldu? Halkın galeyana getirildiği, bir günde her şeyin olup bittiği bir olay mıydı Menemen; yoksa daha öncesi var mıydı? Öncesi varsa neden zamanında önlem alınmadı? Dış güçlerin olayla bağlantısının olup olmadığı da ayrı bir soru işareti… Olayın baş aktörü ve aynı zamanda kendini Mehdi olarak gören Giritli Mehmet isminin karanlıkta kalan birçok yönü var. Olay, ülkeyi karıştırarak emeline ulaşmayı hedefleyen sömürgeci İngilizlerin bir provokasyonu da olabilirdi veya halkın büyük desteğini alan Serbest Cumhuriyet Fıkrası'nın önünün kesilmesi amacıyla hayata geçirilen bir komplo mu? Soruların hepsini cevaplamak bizi çözüme biraz daha yaklaştıracak. Gerçekte bu olay “birkaç esrarkeş”in hareketi de değildir, “gözü dönmüş gericiler”in ayaklanması da. Bu iki bakış açısı aynı zamanda yıllar boyunca inanmış insanları rencide eden bir işlevi yerine getirdi. Oysa ki, Menemen çok kapsamlı değerlendirilmesi gereken çok yönlü bir olay olarak, tekrar tekrar gözden geçirilmesi gereken bir provokasyon olarak hala önümüzde duruyor.
Süleyman Demirel ile İlhan Selçuk'u aynı noktada buluşturan Tan Matbaası Baskını'nda olduğu kadar mezhep görünümü verilen çatışmalarda da birbirine benzer komplo - provokasyon kokuları var. Ecevit'e suikast girişimleri, 12 Eylül Darbesi öncesi yaşananlar… Gazi Mahallesi olaylar, Danıştay Baskını. Yakın tarihe damga vurmuş, spekülasyona açık bu kadar çok olayın meydana gelmiş olması bana tuhaf geliyor. Bütün bu olayların kendiliğinden olup bittiğini kabullenmek alıkça değilse bile, safça bir yaklaşım olacaktır. Safça olacaktır; çünkü son birkaç yıl içinde belirli bir gidişatın önüne set çekmek amacıyla organize edildiği ortaya çıkan olayların uzak-yakın şahitleriyiz. Türkiye, bu bakımdan 'şüpheli olaylar cenneti' veya komplolar-provokasyonlarla yarınından şüphe duyan, topraklarında endişenin yeşerdiği bir ülkeydi. Hatırlayalım, Danıştay Saldırısının gerçekleştiği gün bu ülkede yer yerinden oynadı. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı öngörülüyordu. Saldırının mahiyeti yavaş yavaş ortaya çıkınca, bu saldırı ile Cumhuriyet Gazetesi'ne bombalı saldırılar arasında bağlantı belirince olayın üzerindeki sis perdesi de dağılmış oldu.
Biz, bu ülkenin insanlarına, hepimize 'ağır' gelecek bilgi ve iddialarla dolu bir eserle karşı karşıyayız. Bütün bu olayların enine boyuna araştırılarak değerlendirildiği, değerlendirme sonucunda ortaya çıkan sorulara cevap arandığı ve elde edilen verilerin derli toplu sunulduğu bir eser. Milletin farklı kesimlerinin, geçmişte yapılan hataları fark ederek bugün benzer hatalara düşmesinin önüne geçme gibi uyarıcı bir amacının olması da eseri önemli kılıyor. Tashihine biraz daha özen gösterilmiş olsaydı şayet, okuyucunun kafasında 'aceleye getirilmiş' gibi bir yargı oluşmayacaktı. Diğer yandan böylesine önemli tarihi olayların arka planına ışık tutan bir eserde tarihin sadece iktidar olgusu üzerinden değerlendirilmiş olmasını ironik buldum. Tarihi, iktidar olgusu üzerinden tanımlamaya, anlamlandırmaya kalktığımızda, kimi doğa olaylarını da komplolara bağlamış oluruz ki, işte o zaman tam tamına bir komplo üretmiş oluruz. Veba salgınları, depremler, su baskınları… gibi insanlığı derinden etkilemiş doğa olaylarına tarih içinde çokça karşılaşırız. Ortaçağ'da Avrupa'yı kasıp kavuran Veba hastalığı gibi…
Netice itibariyle yıllar yılı kendiliğinden meydana gelmiş olduğuna inandığımız o belirli olayların iç yüzünün bildiğimiz gibi olmayabileceğini bir tarafa not edelim. Belki dünyanın her yerinde böyledir ama bu ülkenin akışını değiştirmiş olaylar dizisinden hiçbirinin kendiliğinden olmadığına dair soru işaretleri beni huzursuz ediyor. Huzursuz olmak isteyenler, gerçeğe yaklaşmanın hazzına karşılık huzurundan vazgeçenler için önerilebilir bir eser…