CHP ve MHP gibi partiler, onların deyimiyle “irtica” ve “bölücülük” gibi sorunlardan nemalanıyorlar. Onlara göre en iyi sorun çözülmemiş sorundur. Şu anda kendi varlıklarını adeta Kürt sorununun varlığına endekslemişler.
CHP'yi “sosyal demokrat” bir parti zannedenler, Kürt Sorununu çözmeye yönelik “demokratik açılım” konusunda CHP'nin olumsuz tavrına şaşırabilirler. Ama CHP'nin “devletçi, sağcı ve hatta yer yer nasyonal sosyalist bir parti” olduğunu idrak edenler, olup bitenlere hiç şaşırmazlar.
CHP niçin MHP'nin kuyruğuna takıldı; yoksa artık kendisine rakip olarak MHP'yi mi görüyor? Daha önce özgürlükçü raporlar hazırlamış CHP niçin şimdilerde, iş ciddiye binince, azgın bir milliyetçi parti gibi öne atılıyor? Bu durumu ciddi ve soğukkanlı bir tahlile tabi tutmak lazım. Ayrıntıya ve tarihsel çözümlemeye girmeden, öne çıkan nedenler bağlamında şunları görüyoruz:
En başta CHP'nin genetik bir problemi var. CHP'ye “esas ruhu”nu verip onu mayalayanlar, onu “devletten çok devletçi”, “statükocu ve tutucu” bir parti olarak dizayn etmişlerdi. Bu genetik yapı CHP'nin değişmesine, farklı ideolojik kulvarlara, örneğin sosyal demokrat kulvara gitmesine izin vermiyor. Mahmut Esat Bozkurt ve Recep Peker gibilerin ırkçı ruhları CHP binasını bir türlü terk etmiyor. Hin-i hacette ortaya çıkıp CHP'yi “esas çizgisi”ne döndürüyorlar. Ortanın solu gibi teşebbüsler bu mahut genetik yapı tarafından kısa bir süre sonra püskürtülmüştü.
İkinci olarak, CHP ordudaki değişimi okuyamıyor. Hâlâ TSK'yı kendisi gibi düşünen bir kurum zannediyor. O yüzden şaşırıyor ve şaşkınlığı saldırganlığa dönüşüyor. Aytaç Yalman'ın itiraflarıyla başlayan ordu içindeki ciddi değişimi CHP okuyamıyor. Ordu artık sorunun silahla çözülemeyeceğini gördü ve en azından kültürel ve kimliksel haklar bağlamında yeni çözümlere gidilmesine sıcak bakıyor.
Üçüncü olarak CHP de artık MHP gibi Doğu'yu ve Kürtleri gözden çıkarmış durumda. “Nasıl olsa oradan bize oy çıkmaz, Kürtlerden bize ekmek yok” anlayışıyla bakıyorlar soruna. Çok kısır ve çok ucuz bir hesap yapıyorlar. CHP biliyor ki DTP, CHP'den ayrılanların kurduğu bir partidir. CHP'nin bir zamanlar laik Kürtlerden aldığı oyları artık DTP alıyor. DTP orada durdukça CHP kendisine Kürtlerden oy gelmeyeceğini biliyor. Tavuk gelmeyecek yerden kazı esirgemesi bu yüzden. Dediğim gibi çok ama çok ucuz bir “siyaset” güdüyor CHP.
Dördüncü olarak Baykal'ın kişiliğinden kaynaklanan bir neden var. Erdal İnönü, her kongre yarışında yendiği Baykal için şu tarihi gözlemde bulunmuştu: “Kendisinde liderlik ve genel başkanlık vasfı yoktur. Sayın Baykal, parti ya da ülke ne zaman bir sorunla karşılaşsa, sorumluluk alması gereken yerde o sorumluluğu almıyor. Ne zaman sorumluluk almak riskli bir durumda olsa, o zaman Baykal ortada olmuyor.” Şu gözlem de bir zamanlar Baykal'ın başdanışmanlığını yapan ve ona Kürt Raporu hazırlayan Şahin Alpay'a ait: “Belkemiği, prensibi yok. Esen rüzgâra göre tavır alan bir politikacı ile karşı karşıyayız”
Beşinci ve son olarak insanın aklına şu geliyor: Son çıkan Ergenekon belgelerinde emekli general Tuncer Kılınç'ın 2004 yılında Ecevit'ten DSP'yi istediği ortaya çıktı. Acaba diyorum, DSP'yi teslim alamayan Ergenekoncular CHP'yi mi teslim aldılar. Zaten onların olan CHP'yi iyice kendilerine mi bağladılar. Avukatlıktan öte bir aynileşme ilişkisi ortaya çıktı belki de.
Eğer bu ihtimal doğruysa şu hükme varmak lazım: CHP, ele geçirilmiş, moda tabirle, iliştirilmiş (embedded) bir partidir. Normal bir parti değildir; bir siyasal örgüttür. Sivil değildir, demokrat değildir, sosyal demokrat hiç değildir…
Kimileri CHP'deki sorunu basitçe bir “yönetim sorunu” olarak görüyor. Baykal gidip falan kişi gelse CHP düzelir sanıyorlar. Bu çok ciddi bir yanılgıdır. Yukarıda da dediğimiz gibi CHP'de bütün yönetimleri ve kişilikleri aşan kurumsal bir kimlik, kültürel bir genetik var. Bu genetik yapı genel başkanlığa kim geçerse geçsin er veya geç onu da aynı ideolojik bataklığa çekiveriyor. Ecevit'in, 12 Eylül'ü bahane edip kaçarcasına genel başkanlıktan istifasının arkasında bu neden yatar…
Şunu görmek lazım: Baykal ilk başlarda ve müsait zamanlarda demokrat söylemlerde bulunmuştur... Fakat CHP'nin o mahut ruhu Baykal'ı da “hizaya” sokmuştur. Ayrıca şunu da hesaba katmak lazım: CHP'yi üst perdeden etkileyen ve Baykal'ı da şan güçler vardır. Tıpkı Hürriyet'i, Aydın Doğan'ı da aşan güçlerin etkilemesi gibi…
Susurluk Komisyonu üyesi rahmetli Bedri İncetahtacı “müsait zamanlar demokratı” diye bir deyim kullanırdı; tam da Baykal'a uyan bir deyim. 80 sonrası, kendisi de rejimin sillesini yediğinde Ahmet Türk'le rakı içip efkâr dağıtıyordu, hesap sormaktan bahsediyordu… SHP'nin müsait ortamında özgürlükçü Kürt raporları hazırlıyordu. CHP ilk kurulduğunda Kürt sorunu hakkında özgürlükçü nutuklar çekiyor, raporlar hazırlatıyordu.
CHP ve MHP gibi partiler, onların deyimiyle “irtica” ve “bölücülük” gibi sorunlardan nemalanıyorlar. Onlara göre en iyi sorun çözülmemiş sorundur. Şu anda kendi varlıklarını adeta Kürt sorununun varlığına endekslemişler.
Hatırlamak lazım ki, MHP'nin yükselişi PKK sorununun yükselişiyle paralel seyreder. PKK'nın olmadığı dönemde, 12 Eylül öncesinde, MHP yüzde 3-5 bandında kıvranıp duruyordu. Terör sorunun tırmanması MHP'nin de yüzde 15'lere tırmanmasını sağladı. Kim ister yeniden baraj altına düşmeyi. MHP'den sonra şimdi de CHP bu kanlı rant alanına gözünü dikmiş durumda.
Kürt sorunu, CHP ve MHP'ye rağmen çözülecektir. Çözülecektir, çünkü çözümün önünde bir kaya gibi duran esas mânia yerinden oynatılmıştır. Ergenekon örgütü ve zihniyeti, değişimin ve çözümün önünde bir kaya gibi duruyordu. Şimdi o kaya yerinden oynatıldı ve çözüm treni harekete geçti. Eskilerin deyimiyle, mani zail olunca memnu avdet eder.
CHP bu statükocu tavrında ısrarcı olursa Doğu'da bitip tükendiği gibi batıda da bitecek ve MHP'nin yedeğinde bir parti konumuna düşecektir. Milliyetçi oylar MHP dururken niçin CHP'ye meyletsin?
Aslında CHP içinde ve tabanında, CHP'nin resmi tavrı dışında, açılım düşüncesini destekleyenler de var. Ama Baykal'ın korkusundan sesleri gür çıkmıyor. Ayrıca, şükür ki CHP-dışı ciddi bir sol var ve bu sol çevreler açılımı destekliyorlar. Bu bağlamda söylemek gerekirse, mutabakat peşinde koşan hükümet, keşke CHP yerine çok daha doğru bir adres olan SHP'nin kapısını çalsaydı.
Bu saatten sonra, devletten daha çok devletçi bir parti olan CHP'den bir katkı beklemek beyhude. Baksanıza, “devlet”i temsil anlamında ilk akla gelen bir kuruma (MGK) bile muhalefet ediyor CHP. “Siz bilmiyorsunuz, biz biliyoruz!” diyor ve belki de “esas devlet biziz” demek istiyor.
Hükümet, artık gerçek niyeti iyice aşikâr olan CHP'yi kendi kaderine terk edip (SHP gibi, DSP gibi, DİSK gibi…) CHP-dışı sol ile mutabakat aramalıdır. Buna paralel olarak iyice kendini kaybeden MHP'yi de bırakıp konuya daha soğukkanlı bakabilen (BBP gibi, Türk Ocakları gibi) MHP-dışı milliyetçi odaklarla temas etmelidir.
Baykal için “müsait zamanlar demokratı” demiştik. Yine o müsait zamanların birinde İsmail Cem ile birlikte yazdığı “Yeni Sol” isimli kitapta Türk solunun çok doğru bir analizini ve eleştirisini yapmıştı. Baykal'ı kendi sözleri ile baş başa bırakalım; sanki bugünkü CHP'yi resmediyor: “Sol, özünü, yani yeniliğini yitirmekteydi. (...) Yeni bir söz söylemiyor, topluma yeni hedefler gösteremiyordu. (…) Yeni çözüm getiremiyordu. Yeni tezler geliştiremiyordu. İster istemez büyük ölçüde 'istemezük'den ibaret bir siyasal söylemin sözcüsü konumuna düştü. Bir tepkici muhalefet anlayışının, Anayasa Mahkemesi kapılarında tükenen bir yaklaşımın yansıması oldu. Eskimeye, kanıksanmaya başladı. İdeolojisinden, idealizminden, iddialarından uzaklaştı. Parti üyelerine yeterince heyecan veremiyordu, toplumda heyecan yaratamıyordu. İdeolojisinden kaçınan bir sol karşısında, sağ kendi ideolojisine sarılmaktaydı. İdeolojik yaklaşmanın tüm dinamizminden yararlanmaktaydı. Kuşkusuz yanıltıcı olan, ama yanıltıcılığına rağmen geçici bir etkinlik kazanan bu görüntü böylece ortaya çıktı: Sanki sağ yenileştirmenin öncüsüydü, muhafazakârlık ise solun payına düşmüştü...” (Aksiyon, 20-26 Temmuz 2009)
Başka söze hacet var mı? Sadece şu düzeltmeyi yapmak lazım: Son cümledeki muhafazakâr kelimesi yerine tutucu kavramı konulmalı. Çünkü CHP muhafazakâr değil tutucu bir parti…