Osmanlı vergilerinden bir demet

Ahmet Topuz
00:0021/10/2007, Pazar
G: 20/10/2007, Cumartesi
Yeni Şafak
Osmanlı vergilerinden bir demet
Osmanlı vergilerinden bir demet

Devletle vatandaş arasındaki malî ilişkinin en temel ögesi olan vergiler, toplumsal hayatın şartlarına göre her dönemde farklı özellikler gösteriyor. Osmanlı'nın vergi türleri ve sistemleri de o asırların yaşam dinamiklerinden izler taşıyor.

Maliye Bakanlığı'nın yayınladığı “İhsaiyat-ı Maliye” (Maliye İstatistikleri 1885-1909) isimli çalışma, Osmanlı İmparatorluğu'nun vergi sistemine ilişkin kapsamlı bilgiler içeren bir çalışma. İşte bu eserden derleme vergi örnek ve uygulamalarından bazıları…


RÜSM-U HINZIRİYYE (CANAVAR VERGİSİ)

Osmanlı'da domuza “canavar-hınzır” deniyordu. Bununla ilgili olarak gayrimüslimlerden alınan vergiye ise “rüsm-u hınzıriyye” adı verilmişti. Anadolu ve Arabistan'da domuz besleme görülmediği için bu vergi daha çok Rumeli vilayetleri ile Sırbıstan ve daha ötelerdeki bölgelerden tahsil ediliyordu. Uzunca süre domuz başına 10 kuruş olan vergi imparatorluğun son dönemlerinde 5 kuruşa kadar gerilemişti.


GAYRİMÜSLİMENİN ASKERLİKLE ADEM-İ ÜLFETİ

Tanzimat öncesinde gayri müslimlerden cizye alınmış, Tanzimat'ı takip eden yıllarda ise İslâm dışı unsurların da askerlik vazifesine çağrılması kararlaştırılmıştı. 1855 senesinde alınan bu karar gereğince yapılan sayımda; Yahudi, Ermeni, Rum ve sair azınlıkların askerlik çağına gelmişlerinin sayısının “16666” olduğu belirlenmişti. “Fakat tebea-i gayrimüslimenin askerlikle adem-i ülfeti cihetiyle defaten silah altına alınmaları kendilerine ağır geleceği teamül olundu.” Gayrimüslimlerin askerliğe soğuk baktıklarından hareketle tekrar para alma cihetine giden devlet, her 180 kişiden 50 lira toplamaya başladı. Ancak azınlıkların dini liderlerinin vergiyi yüksek bulmaları üzerine bir süre sonra bu meblağ bir miktar düşürülecekti.


ÖNCE 150, SONRA 50 ALTINA BEDELLİ ASKERLİK

İmparatorlukta 1826 yılına kadar “bedelli askerlik” kavramı yoktu. Müslüman tebaa, çeşitli yöntemlerle bir şekilde silah altına alınıyordu. İstisna ise sadece tımarlılar için vardı. Buna göre, bir tımarlı vefat ederse onun eksiğini karşılamak üzere küçük oğlu hesabına devlete bir miktar para ödenirdi. Sultan Mahmud'un Nizam- Cedid ordusuyla birlikte ise kısmi bir bedelli askerlik gündeme geldi. İlk bedelli askerlik uygulamasında, isteklilerden 150 Osmanlı altını alınmaya başlanmıştı. Dönemsel alım gücüne göre yapılan hesaplamalara göre bir Osmanlı altının 20 dolar civarında olduğu dikkate alındığında, bedelli askerlik yapmak isteyen, bugünkü rakamlarla 2 bin 700 doları gözden çıkartmak zorundaydı. Ancak devletin bir şartı vardı: Sözkonusu meblağ ev, arazi satarak değil “cash” parayla ödenecekti. Bedelli askerlik taliplilerinin mülk satış işlemlerine devletçe yasak konuyordu.


KIBRIS VERGİSİ

Osmanlı'da bir yerleşim biriminin yöneticisinden alınan ilk vergi Bursa Tekfuru'ndan tahsil edilen 30 bin altındı. Kanuni devrinde bu tür vergilerin yekûnu 800 bin altına baliğ olmuştu. İlerleyen asırlarda Mısır, Sisam, Aynaroz ve Kıbrıs vergileri de maliye kayıtlarına girecekti. Bu çerçevede İngiltere'nin kontrolüne geçen Kıbrıs'taki yerel yönetimden vergi almaya devam etmek isteyen Osmanlı idaresi o yıl için 130 bin 505 lira vergi talebinde bulunmuş, İngiltere bu miktara itiraz etmiş, müzakereler sonucunda tahsilat 102 bin 560 lira olarak gerçekleşmişti.


TÜTÜN YASAĞI BAHANE, MAKSAT ZORBA TEPELEMEK

Osmanlı'da tütüne ilk vergi 1700'li yılların başında konulmuştu. “Tebayı israftan men etmek gayesiyle” bu ilk vergi oldukça yüksek tutulmuş ve kıyye başına (takriben 1,5 kilogram) tütüne 8-10 akçe vergi konulmuştu. Bazı hesaplamalara göre bir akçe 3 dolar civarında olduğu dikkate alındığında; tütünden kesilen verginin 30 dolar gibi çok yüksek bir vergi olduğu, hatta bu yüksekliğiyle vergiden ziyade bir tür cezaya dönüştüğü söylenebilirdi. Bu arada İhsaiyat-ı Maliye'de IV. Murad zamanında tütün kullanımı için getirilen idam cezasıyla ilgili olarak ise “tütün istimali ceza-yı idam ile men olunmuş idi. Tütün yasağı bahanesiyle zorbalar kahr ve tenkil ediliyordu” diye de yazıyor.


Haliç Vergileri

Devlet geçmiş asırlarda Haliç'teki Galata ve Unkapanı köprülerinden de gelir elde ediyordu. Bugünkü otoyol ve köprü ücretlerini andıran bu uygulamada yayalar da ödemeye muhataptı. Galata Köprüsü'nden yaya gidenlerden 10 para, yükle gidenlerden 20 para, süvariler ile yüklü hayvanlardan 1 kuruş, araba ve otomobillerden 2 kuruş 20 para, otobüslerden ise 7 kuruş 20 para geçiş ücreti alınıyordu.


Meyhane iznine mahalleli karar veriyor

1600'li yıllara kadar Osmanlı'da sadece gayr-i müslim tebadan alkol vergisi alınıyordu. Hicrî 11. asrın başından itibaren ise bu vergiden vazgeçilecek, bunun yerine İslam dışı topluluklardan alınan cizyeye alkol vergisini tazminen yüzde 50'lik bir zam yapılacaktı. Tanzimat dönemine gelindiğinde ise imparatorluk sınırlarında tekrar genele şamil bir içki vergisi yürürlüğe girmişti. Yine Tanzimat döneminde çıkan bir nizamnameyle içki satan yerlerin cami ve tekkelere en az 200 arşın (yaklaşık 150 metre) uzaklıkta olması isteniyordu. Bu arada, o yıllarda içki satan bir dükkanın işletme ruhsatının uzatılmasına “mahalle ahalisinden müteşekkil bir heyet-i mahsusa” tarafından karar veriliyordu. Meyhaneler için gerekli bir şart da dükkanın iki kapılı olmamasına ilişkindi. Emniyet güçleri, baskınlarda kaçışların yaşanmaması için böyle bir şartı koşmuştu.