TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM) tarafından yayınlanan İstanbul Mahkeme Defterleri 16. Yüzyılda İstanbul'da yaşanan sosyal hayatı her yönüyle ortaya koyuyor. Kayıtlardan öğrendiğimize göre ahşap binalar nedeniyle yangınla başı dertte olan İstanbul'da çözüm, baca temizliğinin mahalle imamına zimmetlenmesiyle bulunmuş.
Pabuççu Ali eşi Hüma'yı kendisi ile birlikte yemek yemediği için dövmüş. Hatta bununla da kalmamış “seni iyi bir döverim, 12 yerden başını yararım, hem de öldürürüm” diyerek tehdit de etmiş. Ekmeğinden bir parça bez çıkan Ekmekçi Kethüdası Mehmed, ceza ödemek zorunda kalmış. Arabacılar meydanında yaşayan Murad v. Bahtiyar ise bel fıtığının tedavisi için bin üç yüz akçeyi gözden çıkarmış. Üstelik “eğer bi emrillâhi te'âlâ merk?m Mehmed'in mu'âlecesinden fevt olursam dem ve diyetim merk?mdan da'vâ ve taleb olunmaya” diyerek tedavi nedeniyle hak vaki olursa, tedaviyi yapacak olan Mehmed b. Server'in sorumlu olmayacağını söylemiş. Bütün bunlar 16. yüzyıl İstanbul'unda geçiyor. Bu kişileri tarihin sayfaları arasından çekip çıkaran ise TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM)'nin İstanbul 2010 Ajansı'nın desteği ile yayınladığı çalışma; İstanbul Kadı Sicilleri. İSAM 4 yıldır yürüttüğü çalışma sonucu Osmanlı mahkeme defterleri de diyebileceğimiz İstanbul Şeriyye Sicilleri'nin bir kısmını yayınladı. Prof. M. Âkif Aydın başkanlığında yürütülen proje bu konuda bugüne kadar yapılan en kapsamlı çalışma. Daha önce sadece bir ya da iki defter latinize edilerek yayınlanmıştı.
Osmanlı'da mahkemelerin Şeriyye Sicilleri denen kayıtları tutulurdu. Proje Başkanı Prof. M. Âkif Aydın, Kadı Sicilleri'nin neden önemli bir kaynak olduğunu şöyle anlatıyor: “Osmanlı kadısının çok geniş bir çalışma ve görev alanı vardı. Bulunduğu bölgede denetim tarzında olan her türlü idari işten sorumlu görevliydi. Çarşı pazar denetlenmesi, malların fiyat ve kalitelerin tespiti, malzemelerin tespiti. Mesela mürekkepçilerin nizamnamesi var. Mürekkebin hazırlanma esaslarını uzmanlardan oluşan bir heyet belirlemiş. Hangi malzemeler konur, kaç defa tokmakla dövülür, ne katılır nasıl bir şey elde edilir. Buna göre hattatların kullandığı mürekkepleri kadının denetleme imkanı var. Bu kaynaklarda İstanbul'da satılan 120 çeşit lale soğanının ismi ve fiyatı var. Bazı soğanlar bir ev alınabilecek kadar değerli, bazıları sadece bir iki akçe. Yani bu defterler Osmanlı'nın sosyal yaşamını açık bir şekilde ortaya koyan çok önemli kaynaklar. Sadece hukiki ihtilafları göstermiyor, sosyal tarihin bir fotoğrafını çekiyor.”
Mahkeme defterlerinin tamamı 20.000 cilt kadar. Bu defterlerin dijital kopyaları, mikrofilmleri İSAM'da bulunuyor ve araştırmacıların kullanımına açık. Fakat bunları kullanmak için Arap alfabesini bilmek ve Osmanlıca'ya alışmak gerekiyor. Bu nedenle günümüze kadar nisbeten çok az kullanılabilen defterler, çalışma sayesinde latinize edilerek birçok tarihçinin istifadesine sunuluyor. 16. yüzyılın ortalarından 17. yüzyıl ortalarına kadar 1 asırlık süreç içinde, İstanbul (sur içi İstanbul'u) ve bilâd-i selâse (Üsküdar, Galata, Eyüp) bölgelerinin her birinden, her 10 yıl için sondaj usülü seçilen bir defter yayınlanacak. Yani toplamda 40 kitap. Böylece 16- 17. yüzyıl İstanbul'unun bir asırlık sosyal tarihinin net bir fotoğrafını çekmek mümkün olacak.
Oldukça meşakkatli olan çalışmanın bilim kurulu M. Âkif Aydın, İdris Bostan, Feridun Emecen, İsmail. E. Erünsal, Mehmet İpşirli ve Mustafa Oğuz'dan oluşuyor. Projenin editörlüğünü ise Coşkun Yılmaz üstlenmiş. Defterler yayına hazırlanırken tekrar tekrar kontrollerin yapıldığını anlatıyor M. Âkif Aydın. Önce bir uzman defterin transkripsiyonunu gerçekleştiriyor. Sonra bir târihçi veya hukuk târihçisi ile orijinal metin ve transkribe edilen metin karşılaştırılıyor. Elde edilen metin bilim heyetinde bulunan bir uzman tarafından, en son da Prof. Aydın tarafından tekrar okunuyor. Problemli bölümler her Cumartesi toplanan bilim heyeti tarafından okunup düzeltiliyor. İndexlenerek imla açısından da kontrol ediliyor. Bilgisayarda hazırlanan index, kelimenin öncesini ve sonrasını da gösteriyor. Böylece araştırmacı kelimenin geçtiği kısmın işine yarayıp yaramayacağını kitaba başvurmadan görmüş oluyor. Bu indexler çok geniş kapsamlı olduğu için kitaba eklenmemiş. Her kitabın sonuna koyulan cebe bir Cd halinde yerleştirilmiş. Ayrıca kadı sicil defterlerin orjinalini de eklenmiş. Böylece her tarihçinin kendisinin kontrol imkanı var. Bu sıkı çalışma sonucunda Prof. M. Âkif Aydın, “Osmanlı araştırmalarına çok ciddi bir katkıda bulunduğumuzu düşünüyorum.” diyor.
40 defterin yaklaşık 20 tanesi bitmiş durumda. Toplamda yayınlanacak olan 40 cildin 30 tanesi İSAM ve İstanbul 2010 Kültür Ajansı tarafından yayınlanacak. Kalan 10 cildi ise İSAM üstlenmiş durumda. Prof. M. Âkif Aydın, bu çalışmanın Osmanlı'nın son dönemlerine kadar yapılması arzusunu taşıyor. Prof. M. Âkif Aydın Osmanlı araştırmalarının bütün dünyada gittikçe ilgi gördüğünü, sicil defterlerinin yabancı araştırmacıların da ilgisini çektiğini de ekliyor.
Mahkeme sicillerinden çok ilginç ayrıntıların yakalanması mümkün. Üsküdar'dan karşıya geçen kayıklar, kaç kişi alır, kaç akçeye karşıya geçilir öğrenebilirsiniz. Bulunmuş bir hayvana sahibi bulununcaya kadar kim bakacak, kaç akçe nafaka tespit edilecek. Prof. M. Âkif Aydın sicillerde Osmanlı kadısının sosyal hayatı çok iyi kontrol ettiğini, hukuka uygunluk bakımından ayrım gözetmediğini gördüğünü ifade ediyor. Gayrimüslimler bile, aile hukuku, miras, vasiyet ile ihtilaflarda isterlerse kendi mahkemelerine başvurabilecekleri halde sıklıkla Osmanlı mahkemelerini kullanmış.
Defterlerden öğrendiğimize göre karpuz satılırken tartı olarak her biri dört vakiyye (Vakiyye: dörtyüz dirhem) gelen delikli mermer taşlar kullanılıyormuş. Bacaların temizlenmesine özellikle dikkat edilmesi istenmiş. Bu konuda imamlar görevlendirilirken ateşten bir zarar isabet ederse asla ve kat'a özürlerinin makbul olmayacağı ve vebalin boyunlarına kalacağı tembihlenmiş. Sadrazamın emri ile ağzında şarap kokusu olanların cezalandırılacakları da defterlerde kayda alınanlar arasında. Gayrimüslim tezgahtarların Müslüman bakkallarında çalıştırılmalarının yasaklanması ise murdar şeyleri tutup sonra da ellerini yıkamadan Müslümanlara elleriyle bal ve yağ vs. sattıkları şikayeti nedeniyle olmuş.