PKK'nın Kuzey Irak Yönetimi ile Türkiye ilişkilerini engellemek ve Erbil ile Bağdat arasındaki husumetten kazançlı çıkmaya çalışmak yönündeki çabaları Türkiye'nin yeni stratejisi ile birlikte boşa çıkarılmıştır. Bu açılımların Kürt sorununun çözümüne önemli katkıları olacaktır
Türkiye'nin Irak özel temsilcisi Murat Özçelik başkanlığındaki Türk heyetinin geçtiğimiz günlerde Bağdat'ta yürüttüğü temaslar içinde ön plana çıkan ve önemli görülen; yıllardan beri gündeme geti-rilen ancak bir türlü gerçekleşmeyen Kuzey Iraklı Kürt lider Mesut Barzani ile yapılan görüşme olmuştur. Her ne kadar Mesut Barzani görüşmelerin Erbil şehrinde gerçekleşmesini talep ederek tanıma yönünde bir diplomatik kazanç çabasına girmişse de hükümetimizin toplantıların Bağdat'ta Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda yapılmasını sağlaması ile Barzani'nin bu çabası sonuçsuz bırakılmıştır. Özellikle Türkiye'nin Kuzey Irak yönetimiyle diyalog anlamında attığı bu olumlu adım pek çok soru işareti ve beklentiyi beraberinde getirmiştir. Yapılan bu hamle hem Kürt liderlerin izlediği strateji bakımından hem de Türkiye'nin Irak politikasında yeni bir sürecin ilk somut adım niteliğini taşımıştır.
Öncelikle bu görüşmelerle birlikte Kuzey Irak'ta iktidarı elinde bulunduran Celal Talabani ve Mesut Barzani'ye yönelik "aşiret lideri" yaklaşımının sonuç vermediği; aksine temas kurulması gereken bir güç olduğu görülmüştür.
Talabani ve Barzani bugün Irak'ın merkezinde yer alan ve Saddam sonrası denklemin temel taşını teşkil eden son derece etkili isimlerdir. Aslında kendileri bile bu kadar kısa zamanda ülke içinde bu denli büyük bir güce erişebileceklerine inanamamaktadır. Bu iki ismin liderliğini yaptığı Kuzey Irak yönetimi özellikle son dört yılda elde etmiş olduğu siyasal, ekonomik ve askeri avantajlar sayesinde bölgenin ve ülkenin 2003 öncesine dönüş ihtimalini ortadan kaldırdığı gibi, Irak'ın siyasal geleceğini de denetimi altına alıp, ülkenin yönetiminde hakim konuma gelmiştir. Talabani ve Barzani özellikle ABD'den gelen desteğin katkısıyla ülkenin yeniden yapılandırılması konusunda önemli ölçüde söz sahibi oldukları gibi daha düne kadar dağınık bir birlik olarak değerlendirilen ve hiçbir ağırlığı olmayan peşmerge güçlerini düzenli ordu konumuna sokmayı başarmışlardır.
Bu çerçevede ülkede istikrarın sağlanmasının Türkiye'siz mümkün olmadığını gören Kürt yönetimi başta Türkiye, İran ve Mısır olmak üzere bölgenin önde gelen güçlerine yönelik diplomatik hamleler geliştirmek gibi dengeli ve bölgenin gidişatına uygun adımlar atmanın önemini kavramış görünmektedir.
Bununla birlikte Kürt liderlerin önündeki asıl büyük sınav, özellikle Kuzey Irak'ta yaşayan başta Türkmenler olmak üzere diğer etnik gruplara yönelik nasıl bir politika izleyecekleridir. Ortaya konan politikalardan memnun olmayan bu unsurlar halen tehdit altındadır. Son dönemde Türkmen ve Asuri Hıristiyanlara yönelik baskılar ve söz konusu etnik grupların göçe zorlanması yönündeki politikalar bölgede yaşanan fiili durumu açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi, Kürt yönetiminin izlediği politikalardan vazgeçmediğini göstermektedir.. Bu gelişmeler, Kürt yönetimini şimdiye kadar hep sorunun bir parçası olarak yer aldıkları konumu bir kenara bırakarak geleceğe yönelik çözüm odaklı bir vizyon oluşturma ikilemi ile karşı karşıya bırakmıştır.
Türkiye ile Kuzey Irak arasındaki yakınlaşmanın neticesi olarak Bağdat'ta gerçekleşen son toplantıyla atılan adım sonrasında Kürt grupların önde gelen li-derlerinden Muhsin Essadun'un "toplantı Türkiye'nin bizi resmen tanıdığı ve diyalog kuracağı anlamına gelmektedir" yönündeki açıklaması söz konusu görüşmeyi "siyasi bir zafer" kabul ettiklerini göstermektedir. Bununla birlikte Kuzey Irak Yönetimi, Ankara ile gerçek bir işbirliği sürecini geliştirmek için öncelikle PKK'yı bir terör örgütü olarak kabul etmek ve örgütü silah bırakmak yönünde zorlamak mecburiyetindedir. Kürt yönetimi bu konuda çözüm önerisi olarak ortaya çıkan tampon bölge teklifi konusunda topu Bağdat'a atmak ve örgütün faaliyetlerine göz yummak konusundaki ikili politikalarına ivedilikle son vermek zorundadırlar. Kürt yönetimi sıralamış olduğumuz bu hususları ciddi olarak ele alıp çözüme kavuşturduğu vakit, Türkiye ile ilişki kurmak konusunda ne derece ciddi olunduğunu gösterecektir.
Bu yeni sürecin ülkemiz açısından beraberinde getirmiş olduğu ve Türkiye'nin Irak politikasında zorunlu olarak dikkate alması gereken başlıca husus, bu yakınlaşmalarla birlikte Irak'ta federalizm söylemleri bağlamında oluşan yeni siyasi tablonun tartışılabileceğinin ortaya konmuş olmasıdır. Bunun yanı sıra hükümetimiz terörle mücadelede askeri seçeneğin tek başına çözüm oluşturmayacağını ve Irak yönetimi ile temas kurulmasının önemini benimsediği gibi ABD ile girilen istihbarat paylaşımının aksadığı ve sonuç vermediğini görmüş bulunmaktadır. Ayrıca Maliki'nin, Türkiye'de yaşanan son olayların sorumlusu olarak örgütün faaliyetlerine göz yumanlar ve PKK'yı göstermesine ve Ankara ile Bağdat arasında yapılan güvenlik anlaşmalarını ön plana çıkarmasına rağmen Bağdat hükümeti ile girilen güvenlik amaçlı işbirliği protokolünün de istenilen sonuçları vermekten uzak olduğu anlaşılmıştır. Tüm bu meseleler Ankara'nın stratejisinde ortaya çıkan son değişiklikte etkili olmuştur.
Geçmişte Türkiye'ye ilişkin Irak ve ABD merkezli beklentiler, genel olarak Barzani'ye yönelik görmezden gelme politikasından vazgeçilmesi noktasına odaklanmıştır. Hükümetimiz bu son görüşme süreci ile topu muhataplarına atmış ve Barzani'yi muhatap alabileceğini göstermiş bulunmaktadır. Kuzey Irak Yönetimi'nin Başbakanı Neçirvan Barzani sürekli olarak "Ankara bizi tanımak ve sorunları paylaşmak istemiyor" argümanı ile kazanç elde etmeye çalışırken, hükümetimiz son hamlesi ile Kürt Yönetimi'nin elindeki bu kozu geri almıştır. Bu bakımdan terör örgütünün; Kuzey Irak yönetimi ile Türkiye arasındaki temasları engellemek ve Erbil ile Bağdat arasındaki husumetten kazançlı çıkmaya çalışmak yönündeki çabaları da bu yeni strateji ile birlikte boşa çıkarılmıştır. Böylece Ankara, Kürt liderlerin özellikle Amerikan yönetimi nezdinde Türkiye aleyhine yürütülen kampanyalardaki en önemli gerekçe olan diyalog kurulmadığı yönündeki eleştirilere de son vermiştir.