'Mazlum'u 'zâlim'e dönüştürmek, yalnızca bir zaman
2001 tarihli bir Alman filminin orijinaline göre daha gösterişli bir prodüksiyon eşliğinde Hollywood usûlü yeniden çevrimi olan 'Deney', konusu her ne kadar daha önceki benzer bazı yapımlarca belirli ölçüde eskitilmiş olsa da insanoğlunun şiddet ve zâlimliğin cazibesine tahmin edilenden bile kolayca kapılıp giden karanlık doğasına ışık tutar nitelikteki hikâyesiyle yine de saygı uyandıran bir çalışma...
alimuratg@yahoo.com
DENEY / The Experiment
Yapım Yılı ve Ülkesi:
2010, ABD yapımı
Türü ve Süresi:
Psikolojik drama / 96 dakika
Gösterim Formatı:
35 mm standart pelikül film
Perdedeki Resim Oranı:
2.35:1 Anamorfik-Geniş perde (Sinemaskop)
Yönetmen:
Paul Scheuring
Senaristler:
(Alman Yazar Mario Giordano'nun 2001 yapımı “Kara Kutu”/ “Black Box” adlı filme de temel oluşturan romanından uyarlamayla)
Paul Scheuring
Görüntü Yönetmeni:
John Seale
Özgün Müzik Bestecisi:
Graeme Revell
Kurgucu:
Peter S. Elliot
Yapım Tasarımcısı:
Gary Frutkoff
Sanat Yönetmeni:
Jeff Schoen
Set Dekoratörü:
Barbara Cassel
Kostüm Tasarımcısı:
Yasmine Abraham
Makyaj Tasarımcısı:
Mike Smithson
Saç Tasarımcısı:
Paul Anthony
Oyuncular:
Adrien Brody (Travis), Forest Whitaker (Barris), Cam Gigandet (Chase), Clifton Collins Jr. (Nix), Ethan John (Benjy), Fisher Stevens (Archaleta), Travis Fimmel (Helweg), David Banner (Bosch), Jason Lew (Oscar), Maggie Grace (Bay)
İthalatçı Şirket:
Medyavizyon Film
Dağıtıcı Şirket:
Medyavizyon Film
İçerik Uyarıları:
Son derece yoğun bir biçimde cezaevi ortamı şiddetine, yanı sıra da bu ortama özgü argo diyaloglara ve cinsellik/çıplaklık tezahürlerine yer verdiğinden dolayı, 18 yaşından küçük izleyicilere, aynı zamanda da dinî/ahlâkî duyarlılıkları nedeniyle böyle sert bir içeriğe tahammülü olmayanlara
kesinlikle önerilmez.
Ailece izlenebilir mi?
/ HAYIR
Yeni Şafak-Sinema Puanı:
* * *
FİLMİN KONUSU:
İşsizlikle boğuşan genç
Travis
, bu şekilde daha ne kadar dayanabileceğini kara kara düşünürken, gazetelerde yayımlanan
“Cezaevi ortamındaki insan davranışlarının inceleneceği bilimsel bir deney için gönüllü denekler aranıyor”
ilanını görerek ilgili adrese başvuru yapar. Deneyi yürüten şirket, her köşesiyle gerçeğinden farksız bir kapalı cezaevi dekoru kurmuştur ve yapılan mülâkatın sonuncunda, aralarında
Travis
'in de bulunduğu
26 kişi
bu proje için seçilir. Deneklerin bir kısmı
“gardiyan”
, diğer bir kısmı da
“mahkûm”
rolünü üstleneceklerdir. Gönüllüler, deney ortamından istedikleri zaman çekilmekte, o tarihe kadarki paralarını alarak gitmekte de özgür bırakılırlar. İlk günlerde her şey planlı bir tiyatro oyunu, bir tür eğlence gibidir. Ancak, bir süre sonra gerek gardiyanlar, gerekse mahkûmlar bu oyunu lüzumundan fazla ciddiye alıp, üzerlerine giydikleri rolü bütün gerçekliğiyle
“yaşamaya”
başlarlar. Sonuçta da ortaya vahşetin, sevgisizliğin ve güvensizliğin kol gezdiği, her an yeni suçlara gebe bir
“kaos atmosferi”
çıkacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri
'nde
1971
yılında, sonradan sosyal psikoloji literatürüne
“Stanford Hapishanesi Araştırması”
olarak geçecek çok özel bir deney yapıldı. Bir araştırma laboratuarı,
20
gönüllü deneği, gözetleme kameralarından hücrelerine kadar tam bir cezaevi görünümünde inşâ edilmiş olan özel bir binaya hapsederek, iki hafta boyunca bu kişilerin davranışlarını inceledi. Deney esnasında
“gardiyan” rolünü
üstlenen ekibin
“mahkûm”
rolündekilere şiddet uygulaması kesinlikle yasaklanmıştı. Buna karşılık, şamatayla geçen ilk günlerin ardından sahte gardiyanlar gerçekten gardiyanlaşmaya, sahte mahkûmlar da en az gerçek hayattaki azılı mahkûmlar kadar saldırganlaşmaya başladılar. Gözlem altındaki gönüllülerin giderek hayatî tehlikeler yaşamaya başladıkları fark edilince, bir üniversite adına yürütülen bu deney de süresi tamamlanmadan apar topar sona erdirilecekti.
O tarihten bu yana psikoloji, sosyal-psikoloji, hukuk ve sosyoloji eğitimi veren yükseköğrenim kurumlarında son derece ilginç bir alan araştırması örneği olarak derslere konu edilen
“Stanford Deneyi”
, aradan uzun yıllar geçtikten sonra sinema dünyasının da ilgisini çekti ve
2001
yılında çağımızın en yetenekli Alman yönetmenlerinden
Oliver Hirschbiegel
tarafından
“Deney”
(Das Experiment) adıyla beyazperdeye uyarlandı. Başta
Moris Blebtreu
olmak üzere (ki kendisini
Fatih Akın
'ın
“Temmuzda”
,
Tom Tykwer
'in
“Koş Lola Koş”
gibi filmlerinden hemen hatırlarsınız) birbirinden kaliteli Alman aktörlerin karşılıklı döktürdükleri bu yapıt, beklendiği üzere cezaevi dramaları kategorisinde kısa sürede bir
“kült-film”
e dönüşecek ve benzer temalı başka çalışmaların da yolunu açacaktı. Bunlardan en ünlüsü ise yine
Almanya
'dan gelen
2008
yapımı
“Tehlikeli Oyun”
(Die Welle) oldu.
Alman yapımı orijinalinin estetik ve dramatik lezzeti sinemaseverlerin damağında hâlâ olanca yoğunluğuyla dururken,
“Prison Break”
dizisinin yaratıcısı olarak tanıdığımız Amerikalı senarist-yapımcı
Paul Scherung
'un, hikâyesi bu kadar sağlam dokunmuş bir ilk çevrime, kısa sayılabilecek bir süre sonra gelen yeniden çevrimiyle ne ölçüde meydan okuyabileceği oldukça tartışmalı bir durumdu. Ancak,
Scherung
, yapılan bütçe hesaplamalarının -
22 milyon dolar
gibi- Hollywood için çerez sayılabilecek bir bütçeye işaret etmesinin de verdiği cesaretle söz konusu riski üstlenerek projesini gerçekleştirdi. Sonuçta, ortaya hiç de fena sayılmayacak bir yeniden çevrim koymasına rağmen, Amerikalı işletmeciler, geride bıraktığımız yılın ilkbaharında tamamlanan bu filmi
“hikâyesinin çok eskimiş olduğu”
gerekçesiyle sinema salonlarına dağıtmayı reddettiler. Bu yüzden de
“Deney”
in (vitrini iki usta oyuncu,
Forest Whitaker
ve
Adrian Brody
ile takviye edilmiş) Amerikan versiyonu bütün bir yılı sinemalarda gösterilmek yerine festival festival dolaşmakla geçirdi. Sonunda da geride bıraktığımız
21 Eylül
'de Kuzey Amerika'daki sinema salonlarına hiç uğramaksızın, doğrudan doğruya
DVD
ve
Blu-Ray
piyasasına sürüldü.
Durum böyle olunca, ülkemize iyi filmler getirmesiyle tanıdığımız
Medyavizyon
şirketinin sevgili yöneticileri de bir kez daha büyük bir ticarî risk alarak, korsan kayıtları internete düşeli aylar olmuş bir yapıtı Türk izleyicisiyle geniş perdede buluşturmak gibi son derece idealistçe, ancak ticarî açıdan ise o ölçüde hezimete açık bir işletmecilik operasyonuna imza atıyorlar.
Tıpkı bundan iki yıl önce izleyip tek kelimeyle bayıldığım
“Tehlikeli Oyun”
gibi, izleyiciyi bireyin doğasındaki karanlık bölgelere doğru tekinsiz bir yolculuğa çıkartan
“Deney”
, tarihin en eski çağlarından günümüzün “modern” (!) toplumlarına kadar insanın -her çağda felsefecileri ve ruhbilimcileri fazlasıyla meşgûl etmiş -
“kirli”
yüzüne ayna tutan hikâyesiyle, sinemanın özellikle entelektüel egzersizlere vesile olan bu türden çıtası yüksek örneklerine meraklı bir kitle için ilgiye değer bir gösteri…
Aynen, yakın tarihte
İsrail ve Filistin, Kuzey Irak Kürt yönetimi ve Türkmenler, “Millet-i sadıka” nâmlı Osmanlı Ermenileri ve Doğu Anadolu'nın Osmanlı tebâsı
gibi trajik örneklerde gözlendiği üzere, bir dönem ezilen sınıfı temsil eden, ya da dinsel terminolojideki karşılığıyla
“mazlum”
pozisyonunda olan, fakat iktidar erkine kavuştuğu andan itibaren de en değme zâlimlere taş çıkartan gözü dönmüş halkların psikolojileri, benim şu küçük aklımı öteden beri hep karıştırmıştır. Doğrudur; insanın doğasında
“intikam almak”
gibi bir içgüdü elbette ki var; fakat vaktiyle uğranılan herhangi bir haksızlığa rahmet okutacak düzeyde, çok daha yoğun bir vahşet psikolojisine bu denli kolaylıkla erişebilmenin mantığını kavrayabilmek de oldukça zor…
Scheuring
'in, entelektüel derinlik açısından olmasa bile en azından görsel şıklık açısından ilkiyle yarışmayı başarabilen sert yapıtı da işte bu kritik sorunun cevabını arıyor. Bana kalırsa, sinemasal hikâyeleri yüksek bir konsantrasyonla izleyebilen ve izlediklerinden gerekli sonuçları çıkartabilenler için o cevabı yeterince verebiliyor da…
“Deney”
, hem siyasal tarihin hem de ruhbilimin ilgi alanına giren böylesi yönleriyle, sayısal açıdan kalabalık bir hafta sonunun en önemli filmi olarak dikkati çekmekte… İçerdiği onca argo, şiddet ve cinsellik/çıplaklık dikkate alındığında, doğal olarak bu bir
“aile seyirliği”
değil; fakat bireysel olarak izlenip üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken kalburüstü bir sinema örneği…