Psikolog Betül Göktaş psikolojik sorunların paylaşımı ve tedavisi konusunda yapılan yanlışlara değinerekTürkiye'de popüler hale gelen online ya da telefonla terapi uygulamasını eleştiriyor. Karşılıklı terapi sırasındaki hastanın davranışlarını online olarak ya da telefonla gözlemlenemeyeceğini belirten Göktaş, ““Telefonla ve online olarak yönlendirme olabilir ama terapi yapılmaz” diyor.
Psikolog Betül Göktaş, Middlesex Üniversitesi'nde psikoloji eğitimini alıp Türkiye'ye dönen zorunlu gurbetçi öğrencilerden biri... Yurtdışından Türkiye'nin ve Türk insanının psikolojisini uzaktan gözlemleme fırsatı bulan ve döndükten sonra tahlillerini hayata geçirmeye başlayan Göktaş ile 'psikolojimizi' konuştuk. İnsanımızın psikolojik rahatsızlıklar karşısında ilginç tepkiler verdiğini anlatan Göktaş, en çok “Google ile doktorculuk” oynandığını söylüyor. Göktaş, insanların çevrelerinde gerçekten bir panik atak rahatsızlığı yaşayan kişilere benzer şikayetleri olduğunda “Google”da bir arama yaparak kendilerine teşhis koyduklarını ve bunun çok sakıncalı durumlar yarattığını dile getiriyor. Göktaş, ülkemizde çok meşhur olan “panik atak” rahatsızlığının ne olduğunu Türkiye'de öğrendiğini belirterek bunu esprili bir dille şöyle anlatıyor: “Okula gittim ve hocalarıma 'Neden siz bize panik atak rahatsızlığını öğretmiyorsunuz, Türkiye'de herkes panik atak hastası. İngiltere'de kimse panik atak hastası olmuyor mu?' dedim. ”
Göktaş, “panik atak”ı migrene benzeterek, “Migren bilinmeyen bir baş ağrısıdır ya, halk arasında sebebi bilinmeyen panik anlarına, öfke nöbetlerine, enerjinin dışa vurumuna panik atak deniyor” diye konuştu. Psikolojik rahatsızlığı olan kişilerin neredeyse tamamının ilaç kullanmak istemediğine dikkat çeken Göktaş, herkesin “benim durumum o kadar vahim değil ki neden ilaç kullanayım” yaklaşımında olduğunu söylüyor.
Psikolojik sorunları olan ve depresyon sürecine giren hastaların, sağlıklı insanlara oranla daha gerçekçi olduğuna değinen Göktaş, bu kişilerin mutlu olmadıkları için olumsuzlukları daha net görebildiğini aktarıyor. Depresyon süreci ilerleyen bir hastada birtakım düşünce bozukluklarının oluşmaya başlayabileceğini belirten Göktaş düşünce bozukluklarını şu örneklerle anlatıyor: “Mesela dolmuşta gidiyorsunuz ve dolmuşun lastiği patlıyor. Düşünce bozukluğu olan kişi “Kusura bakmayın benim yüzümden patladı. Ben uğursuz olduğum için böyle şeyler hep beni bulur” ya da “Yanımda bulunan insanlara bak. Bindiğim dolmuşa bak. Ne biçim memleket ya burası” gibi yakınmalarda bulunabilir. Sonuçta lastiğin patlaması, patlamaması kadar olası bir şeydir.” Kişinin durumu sağlıklı bir şekilde algılasa bu kadar düşünce bozukluğunun olmayacağını belirten Göktaş, düşünce bozukluklarının birbirini beslediğini kaydediyor.
Düşünce bozukluklarının beslenerek, beyinde salgılanması gereken birtakım hormonların işlevini yapmasını engellediğine dikkat çeken Göktaş bu durum sonucunda oluşan olumsuz durumu şöyle aktarıyor: “Hormonlar salgılanamadığı için hücreler de beslenemiyor. Bir çark gibi düşünün, bu çarkın içine girecek besin maddeleri bu çarkın içine girmiyor. Dolayısıyla bu çarklar beslenemediği için dişlileri yavaş yavaş kaybediyor ve kırılıyorlar.”
Kullanılan ilaçların beyin kimyasına etki ederek, bu hormonların dışardan salgılanmasına ve hücrelerin beslenmesine yardımcı olduğunu aktaran Göktaş, “Dolayısıyla ilaç kullanmamız gerekiyor.
Düşünce bozukluklarımız varsa ve birtakım kimyevi bozukluklar oluşmuşsa beyindeki deformasyon ne kadarsa, hangi bölgedeyse ona göre ilaç veriliyor”
Son günlerde popüler hale gelen telefonla ya da online terapi yöntemlerini eleştiren Göktaş, “Telefonla ve online olarak yönlendirme olabilir ama terapi yapılmaz. Karşılıklı görüşmelerde hastanızın bazı konularla ilgili konuşurken nefes darlığı çektiğini, kalp atışlarının hızlandığını, terlediğini gözlemlersiniz.
Bu tip gözlemler çok önemlidir. Online olarak ise bu gözlemleri yapamazsınız.” diyor.
TÜRKİYE'DE
ÜCRETLER PAHALI
Türkiye'de psikolojik destek almak isteyen kişilerin ancak yüklü miktarlarda para ödeyerek bu hizmetten faydalanabildiğine dikkat çeken Göktaş, her hafta seans alması gereken hastaların yüksek fiyatlar nedeniyle tedavi edilemediğini söylüyor. Türkiye'de psikolojinin temellerinin zayıf olmasının sebeplerinden birinin insanların psikoloğa ihtiyaç duymaması olduğunu kaydeden Göktaş, ihtiyaç duyulan şeyin üzerine gidileceğini ve ancak böyle gelişme sağlanabileceğini kaydediyor. Göktaş, ihtiyaç duyulmamasının sebeplerini ise şöyle açıklıyor “Komşularımızla çok sağlıklı ilişkilerimiz vardı. Bizim hepimizin aktiviteleri vardı. Dantel yapıyorduk. Televizyon yoktu veya sınırlı saatlerde izlenebiliyordu. Dolayısıyla insanlar toprakla, ahşapla ilgileniyordu. İnsanın işinin haricinde sevdiği bir şeye odaklanıp onu yapması çok önemli. Okuma oranlarında bir artış oldu ama hobi aktivitelerini yapmamaya başladık.”
İslami kesimde psikolojik sorunlar yaşayan hastaların ise daha farklı sıkıntılarla karşılaştığını söyleyen Göktaş, bazı meslektaşlarının yanlış yönlendirmelerde bulunduğunun altını çiziyor. Bu noktada gerçekçi bir çözüm önerisinde bulunulmadığını kaydeden Göktaş, “Toplumun sosyal yapısını inançlarını ve kültürünü çok iyi okuduğumuzu düşünmüyorum” diyor. Göktaş, İslami kesimden bir kişinin sıkıntılarını anlatmak istediğini ancak bir kesimin temsilcisi olarak gittiği için rahat davranamadığını ifade ediyor.