Sincan kararından sonra Ankara basını olarak Gül ile ilk kez, “Türkiye Florası” programı kapsamında biraraya geldik. Siyasette sert rüzgarların estiği sırada Köşk'te “çiçekten” bahsedilen bir programı izlemek ilginçti. Program bitti, çiçek fotoğraflarından oluşan bir serginin yer aldığı resepsiyon salonuna geçildi. Gül, birbirinden güzel çiçek fotoğraflarının arasında gezip, ayrıntılı bilgi aldıktan sonra gazetecilerin topluca beklediği bölüme geldi. Yüzü gülüyordu. “Soyadımız Gül olunca çiçeklerle ilgili programı himayemize alalım” diye takıldı. Bir meslektaşımızın, “Mahkemenin stresini atmış gözüküyorsunuz?” sözüyle sohbet başladı. “Siyaset için de benim için de güzel oldu” dedi çiçek tarlalarını gösteren fotoğrafı işaret ederek, “Keşke vakit olsa da gezebilsek” dedi. O sözü, “vakit bulamıyor musunuz?” sorusu takip etti. “1 aylık programıma bakın” demekle yetindi. “Nasıl rahatladınız mı?” sorusu aynı zamanda çiçeklerden başlayan sohbetin yavaş yavaş dikenli konulara doğru ilerlemesiydi. “Tabi ki moralli olacağız” dedi. Çankaya Köşkü'nü işaret ederek,”Ben buradan umutsuzluk pompalarsam olur mu?” diye sözlerini pekiştirdi. Anayasa'da bir boşluk olup olmadığını sorduk. “Onları Meclise bıraktım” dedi ve “Varsa hukuk yolları yargılanır”diye devam etti. Açıklamalarını,”yargı yolu açılırsa şahsım adına endişem yok” diye sözlerini tamamladı. Tam o sırada Hayrünnisa Hanım söze girdi. “Böylesine titiz bir insanın böyle itham edilmesine üzülüyorum” dedi. Ayrılmaya hazırlanırken, bu kez resepsiyon salonunun kapısında Cumhurbaşkanı ile karşılaştık. Bir meslektaşımız kulağına eğilip, “Güller güzel ama bazen de koparmaya çalışıyorlar” dedi. Çankaya Köşkü'ndeki programın sürprizi yeni keşfedilen ve henüz ismi konulmayan bir çiçeğe, “Çankaya Çiçeği” adı verilmesiydi. Cumhurbaşkanı da o çiçeğin fotoğrafını ilgiyle incelemişti. “Çiçekler güzel ama çiçeklerin de dikeni oluyor” sözünü o sırada mı söyledi tam anımsamıyorum ama o sırada, “Dikenler de Çankaya'nın Gül'ünün peşini hiç bırakmıyor” diye düşündüğümü hatırlıyorum.