Kısa film yönetmenliğinden gelen Emre Akay'ın ikinci uzun metrajlı çalışması 'Âdab-ı Muaşeret', sinemamızdaki komedi geleneğine, Hollywood'un daha 1970'lerde tükettiği 'Animal House', 'Grease' ve 'Porky's' gibi cıvık lise güldürülerinin izini 30 yıl gecikmeyle sürmekten öte bir katkıda bulunamıyor
Annesini erken yaşta kaybeden Aykut, matematik öğretmeni babası Nurettin Bey'le birlikte yaşamaktadır. Aynı zamanda yönetici de olan babasının memuriyetten kaynaklanan okullar arası tayinleri genç adamı iyice bunaltmaya başlamıştır. Ne var ki bu sefer yaptıkları okul ve şehir değişikliği, Aykut'un hayatında çok farklı bir kapı aralayacaktır.
İkilinin son durağı 29 Şubat Lisesi olur. Baba-oğulun uyum sağlamaya çalıştıkları bu yeni okulda kızlardan oluşan “Âdab-ı Muaşeret” adlı bir çete iş başındadır ve Zeynep adlı güzel bir kız da anılan çetenin lideridir. Âdap kızlarına karşı direnen grup ise okulun âsi öğrencilerinden Eko'nun liderliğindeki “Mokokolar” çetesidir. İki çete arasındaki ezelî rekabet eğitim-öğretim sezonu boyunca eğlenceli atışmalara sebep olacaktır.
Türk sineması, “komedi”ye, özellikle de bunun gözde bir alt-türü konumundaki “okul komedileri” geleneğine hiç de uzak bir sinema değil aslında… Bilakis, daha 1960'larda Yunanlılarla ortaklaşa çekilen “Sıralardaki Heyecanlar”dan hüzün cephesi de en az mizahî yönü kadar güçlü “Paydos”a; 1970'lerde ise aynı türün taçlandırıldığı “Hababam Sınıfı” serisine ve nihayet özel televizyonların 1990'lardan sonra ürettiği “Affet Bizi Hocam” ve “Hayat Bilgisi” gibi örneklere kadar, bu türe ait düzinelerce sinema-TV yapımıyla doludur ulusal filmcilik tarihimiz…
Ancak, ister katıksız bir komediye abanmış olsun, isterse de zaman zaman trajediye doğru kaysın, Türk sinemasının “okul arka fonu”nda geçen bütün bu yapımlarının neredeyse şaşmaz bir ortak noktası vardır ki o da öğrencilik kurumuna son tahlilde getirdikleri “yüksek vakar” olarak tanımlanabilir.
Buna karşılık, ülkede özellikle “Özal'lı yıllar”dan sonra baş döndürücü bir hızla değişmeye başlayan kültürel ve ahlâkî değer yargıları, toplum olarak bir çok konudaki kırmızı çizgilerimiz gibi Türk usûlü “okul filmleri”nin o geleneksel balans ayarını, öteden beri sahip olduğu naif dokuyu da acımasızca tarûmar etti. Bu dejenerasyonun öncülüğünü ise ilk aşamada -ortaöğrenim düzeyindeki okulları ciddi birer eğitim kurumu gibi değil, âdeta “yol geçen hanı” gibi gösteren “Lise Defteri” türünden televizyon dizileri yaptılar. Takım elbisesini dostlar alışverişte görsün diye giymiş, beyaz gömleği kenar mahalle ayyaşları gibi pantolonun dışında oraya buraya savrulan, kravatının boğaz açıklığı en az üç kişiyi içine alacak şekilde gevşetilmiş ve nihayet saçlarında birer kavanoz jöleyle ortalıkta dolaşan punk çocukların karşısına etek boyları “playboy kulüp kızları”yla rahatça yarışacak bir sınıra çekilmiş, yüzleri yaşlarından daha ağır bir makyajın istilâsındaki çıtır kızlar koyan bu çağdaş ekol, “okul kurumu”nun bizatihi kendisini de “kişisel gelişim”e değil doğrudan doğruya “toplu dağıtma”ya tahsis edilmiş bir haz mekânı olarak yeni baştan tanımlamaktaydı.
İşte, Emre Akay'ın “Adab-ı Muaşeret”i de isminin insana duyumsattığı ironi eşliğinde, son 10-15 yıldır ulusal eğitim sisteminde gözlemlediğimiz bu yoğun tahribat sürecine bilerek ya da bilmeyerek hizmet eden -sözümona- eğlencelik örneklerden biri olarak huzurlarımıza çıktı ne yazık ki…
Sinemaya kısa metrajlı filmlerle başlayan Akay'ı, bundan iki yıl kadar önce, ticarî uzun metraja adım atmasına vesile olan (ancak o günlerde izleyiciden pek de ilgi görmeyen) sıra dışı bir başlangıçla, “Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi” adlı yapıtıyla tanımıştık. Ancak görünen o ki, deneysel bir sinema diline yatkın olan bu genç kuşak yönetmenimiz, böylesi alternatif duruşların ülkedeki yoz sinema beğenisi karşısında fazlaca kıymet-i harbiyesi olmadığını çok erken fark ederek, kariyerinin dümenini yol yakından sulu sepken komedinin davetkâr kıyılarına doğru kırmayı yeğledi. Aklı sürekli uçkurunda bir kaç ergen delikanlı ve bir grup cilveli kızı aldığınızda “okul komedisi” olup çıkıveriyor. Ben, “okul filmi” denilince Sydney Poitier'nin başrolünde döktürdüğü “Sevgili Öğretmenim”i, “aşk filmi” denilince de Arthur Hiller'ın vefâyı kutsayan “Aşk Hikâyesi”ni izleyerek büyümüş bir kuşağın mensubuyum.
Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, Türkiye yapımı
Türü ve Süresi: Okul Komedisi / 90 Dakika
Yönetmen: Emre Akay
Senarist: Eser Yazıcı
Görüntü Yönetmeni: Feza Çaldıran
Özgün Müzik Bestecisi: Sultana (Songül Aktürk)
Kurgu Yönetmeni: Çiçek Kahraman
Sanat Yönetmeni: Canan Bayrak
Oyuncular: Tarık Ündüz (Aykut), Salih Kalyon (Okul Müdürü ve Matematik Öğretmeni Nurettin Bey), Yıldız Asyalı (Zeynep), Bora Akkaş (Eko), Hasibe Eren (“Miss Piggy” / Edebiyat Öğretmeni Fatma Hanım), Yıldırım Öcek (Okul Sahibi Hayrullah Bey), Şamil Kafkas (“Merinos” / Psikoloji Öğretmeni), Özge O'Neill (“Nurtop” / İngilizce Öğretmeni), Tuğra Kaftancıoğlu (“Valentino” / Beden Eğitimi Öğretmeni), Hakan Salınmış (Hüdaverdi / Din Bilgisi ve Ahlâk Kültürü Öğretmeni), Meral Kaplan (Yeliz / Coğrafya Öğretmeni), Çisil Oral (Sekreter Dilek), Bora Sivri (Nusret), Filiz Ahmet (Beyza)
Yapımcı Şirket: Yerli Film
Dağıtıcı Şirket: Medyavizyon Film
İçerik Uyarıları: İçerdiği argo diyaloglar ve diğer olumsuz davranış örnekleri nedeniyle, 15 yaşından küçükler için uygun değildir.
Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: www.adabimuaseretfilm.com
Yıldız Puanı: * *
Ustasından, 3 boyutlu bir animasyon sinema şöleni
Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, ABD yapımı
Türü ve Süresi: 3 Boyutlu Animasyon / Gençlik Serüveni / 100 Dakika
Yönetmen: Henry Selick
Türkçe Seslendirme Sanatçıları: Coraldine Jones (Hazal Erdal), Anne-Diğer Anne (Özden Ayyıldız), Baba-Diğer Baba (Ali Ekber Diribaş), Bay Bobinsky (Nüvit Candaner), Bayan Forciple (Munis Düşenkalkar),
İçerik Uyarıları: 7 yaş ve üzeri izleyiciler için uygundur.
Yıldız Puanı: * * * 1/2
Coraline Jones, ailesiyle birlikte Michigan'dan Oregon'a yeni taşınmış, maceraperest ruhlu bir kız çocuğudur. Bütün yakın arkadaşlarını eski eyaletinde bırakan ve anne-babası çalıştıkları için de evde gün boyunca canı sıkılan 11 yaşındaki Coraline, girdiği bu yeni çevrede biraz olsun heyecan yaşayabileceği özel bir şeyler bulmaya çalışır. Çok geçmeden Wybie Lovat adlı yaşıtı bir çocukla arkadaş olan kahramanımız, onunla birlikte mahallesindeki komşularını tek tek ziyaret etmeye başlar...
Popüler gençlik dizisinden beyazperdeye sönük uyarlama
Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, ABD yapımı
Türü ve Süresi: Müzikal / Gençlik Serüveni / 102 Dakika
Yönetmen: Peter Chelsom
Oyuncular: Miley Cyrus (Miley Stewart / Hanna Montana), Billy Ray Cyrus (Robby Ray Stewart), Emily Osment (Lilly Truscott / Lola Luftnagle), Jason Earles (Jackson Stewart), Moises Arias(Rico), Lucas Till (Travis Brody),
İçerik Uyarıları: 13 yaş ve üzeri izleyiciler için uygundur.
Yıldız Puanı: * *
Lise öğrencisi Miley Stewart, gizlemeye çalıştığı “Pop müzik yıldızı Hannah Montana” kimliğiyle okulu ve arkadaşları arasında umutsuzca bir denge kurma mücadelesi vermektedir. Ancak, hızla artan şöhreti ve popülaritesi gitgide özel hayatına da egemen olmaya başlayınca, bir süre sonra herşeyi oluruna bırakır. Bunun üzerine, babası Robby Ray hayatın gerçekleriyle yüz yüze gelmesi için onu Tennesse'deki evine çağırır. Crowley Corners'teki baba ocağına adımını attığı andan itibaren Miley için bir yandan alabildiğine eğitici, diğer yandan da eğlenceli ve romantik bir taşra serüven başlayacaktır. Tamamen 13-18 arası “teenage” yaş kuşağı, özellikle de Amerikan yeni yetmeleri hedeflenerek üretilmiş bu projenin belki de tek ilginç yönü, başroldeki şarkıcı-oyuncu Miley Stewart'ın filmde gerçek babası, country müzisyeni Billy Ray Cyrus ile bir baba-kızı canlandırması.
Robert Langdon bu kez de Illuminati'nin peşinde
Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, ABD yapımı
Türü ve Süresi: Gizem / Fantastik Serüven / 138 Dakika
Yönetmen: Ron Howard
Oyuncular: Tom Hanks (Robert Langdon), Ayelet Zurer (Vittoria Vetra), Evan McGregor (Camerlengo Partick McKenna), Stellan Skarsgård (Komutan Richter),
İçerik Uyarıları: Şiddet sahneleri içermektedir. 15 yaş ve üzeri izleyiciler için uygundur.
Yıldız Puanı: * * *
Vatikan'ın dinsel otoriteleri, daha önce de tarihin en tartışmalı şifresini kırmış olan Harvard'lı ünlü simgebilimci Robert Langdon'a, tesadüfen yaptıkları ürkütücü bir keşif üzerine yıllar sonra bir kez daha başvururlar. Langdon, tarihteki en eski ve güçlü örgüt olarak nam salmış “Illuminati”nin yeniden ortaya çıktığına dair bazı kanıtlara ulaştığında, bu gizli organizasyonun bir numaralı düşmanı konumundaki Katolik Kilisesi'nin de ölümcül bir tehditle karşı karşıya olduğunu fark edecektir.