Sultan Abdülhamid, verdiği bir fermanla Kabe'yi ziyaret eden İngiliz Kraliyet Sarayı'nın İslamiyete merakıyla ünlü Prens'ine mektubunda böyle hitap etmişti. Edward, tüm uyarılarına rağmen Mekke'de oruç tutup iftar bile etmişti.
Şehr-i Ramazan gelince tarihin tozlu sayfalarının karıştırmak adettendir. Biz bu kez biraz uzaklardaki tarihimize bakınca arşivler bize Prens Edvard'ın oruç tutup iftar ettiğini de söyledi, Feshane'nin Nijerya'daki 'uğursuz' olmayan kopyalarını da.. Mesela Tunus'ta yine batıl inanç nedeniyle mani söylemenin yasak olduğunu da yeni öğrendik, teravihte kölelerle birlikte saf tutmamak için İslama sınıf ayrımını sokmak isteyen Hinduları da..
İlk tarihi anekdotumuz, İngiliz Kraliyet Sarayı'nın asi prensi Edward'a ait. İslamiyet'e merakıyla bilinen ve bu yüzden kraliyet sarayında istenmeyen soylu ilan edilen Prens Edward 1899 yılında Mekke'yi ziyaret için Sultan II. Abdülhamit'ten izin istemişti.
Çok şaşıran padişah bu ziyaretin sebebini genç prense sormuş, Prens “ Barnabas İncil'indeki Hıristiyanlığa inandığını, İslamiyeti bu yüzden çok merak ettiğini ve Kabe'yi ziyaret etmek istediğini” belirtince Abdülhamit “Sahib-ül ferman” isimli ilginç bir fermanla prense izin vermişti. 1899'un Kasım ayında önce Medine'yi ziyaret edip; sonra Mekke'ye gelen prens çok merak ettiği için ihram giymek istese de, Danışmanı Sir David Leon böyle bir hareketin çok tepki çekeceğini ve hatta prensin hayatına mal olacağını söyleyince Prens ihram giymekten vazgeçmişti. Ancak danışmanlarının tüm itirazlarına rağmen bir Müslüman gibi oruç tutmak ve iftar yapmak isteyen Prens; 25 Kasım 1899'da ilk orucunu tutmuştu… 26 Kasım 1899'da yapılan devlet töreniyle Kabe'yi ziyaret eden prens; dönüşünde kabeye “Ağlayan Şehir” isimli meşhur şiirini yazmıştı. 12 Aralık1899'da İngiltere'ye dönen Prens'e Abdülhamit ziyaret hakkında memnuniyetini belirten bir mektup yazmış. Mektubunda Prens'e “Hacı Edward” diye hitap eden Abdülhamit; mektubunu “ Haccın mübarek olsun” diye bitirmişti.
1540'tan itibaren Osmanlı'ya bağlılığını bildiren Nijer Kralı II. Mahormi; “Osmanlının her türlü kültürel ve siyasi varlığını kabul ettiğini ancak ülkesindeki Müslümanların Ramazan adetlerine uymalarına” izin veremeyeceğini bildirmişti. Bunların başında da bazı şehirlerde iftar çadırı kurulması vardı. Kanuni'nin talebi üzerine Nijer Kralı, çadır kurdurmamasının sebebi olarak “Med inanışında çadır kurmanın uğursuzluk getirdiğini ve evlenen çiftlerin boşanmasına sebep olduğunu” bildirmişti. Bunun üzerine Padişah buradaki halkı küstürmemek için “Mahal-i Keramet” adlı iftar evlerinin kurulmasını emretmişti. Bu evler mimarisiyle ve düzenlenen eğlenceleriyle günümüzdeki Feshane'ye oldukça benzetiliyor...
Evlerde Nijer milli yemeği dışında Osmanlı mutfağının en seçkin yemekleri de yer alıyor. Bölge halkı günümüzde de bu yapılara “Sobori” diyor. Burada yaşanan Ramazanlar günümüzdeki Feshane şenliklerini aratmıyor… Ancak bu evlere girmek için Osmanlı kıyafeti şart… Fener alayları ve helva sohbetleriyle Nijerya bildiğimiz İstanbul Ramazanlarını yaşatmaya devam ediyor.
Ramazanla ilgili dünya tarihindeki yansımalardan biri de Hindistan'ın İslam'la tanışmasıyla ilgili.. Hindular 1538'de Padişahtan İslamiyeti öğrenmek için muallim istemişler. Kanuni bunun üzerine Yedibenli Abdullah Efendiyi Şeriat imamı; Hocazade Rıza Efendiyi İtikat imamı olarak Delhi'ye göndermişti. Bu imamların İslam'ı anlatmalarına karşın Hindu Aristokrat kesimi Hocazade Rıza Efendi'ye Ramazan'da teravih namazını kölelerle aynı safta kılmak istemediklerini bildirmişlerdi. Kanuni, bunun üzerine imamların dönmelerini emretmiş, ancak imamlar kalıp Hindu ileri gelenlerini ikna etmeyi başarmışlardı. “Biz kölelerle pak olmayı kabul ediyoruz” diyen liderlerden Numan - el Maraşhi Pakistan isiminin ve siyasi varlığının temellerini atmıştı…