Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ile aynı gazetenin yazarı Ahmet Hakan'a umre ziyaretinde eşlik eden rehberler, izlenimlerini anlattı. İki Hürriyet yazarına Medine'de eşlik eden Mustafa Nalbant ile Mekke'de rehberlik yapan Osman Korkmaz, medyada günlerce yer tutan ziyaret hakkında ilginç detaylar aktarıyor.
Rehberlerin ifadelerine göre Özkök, hem Medine'de hem Mekke'de namaz kılmış. İki ismin Medine'de en çok Peygamber Efendimiz'in (s.a.s) kabrini ziyaretlerinde etkilendiklerini aktaran Nalbant, kendisine içkinin yasaklanması ve Peygamber Efendimiz'in mübarek naaşı ile ilgili daha fazla soru yönelttiklerini söylüyor. İki yazarı Mekke'de gezdiren Osman Korkmaz da hem Özkök'ün hem de Hakan'ın "çok heyecanlı ve istekli" olduklarını aktarıyor. Korkmaz, Ertuğrul Özkök'ün Kâbe'den çok etkilendiğini anlatarak, "Biz farklı bekliyorduk buradaki insanları. Kâbe beni bu kadar etkilemeyecek zannettim." dediğini belirtiyor.
Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan'a Medine'de rehberlik yapan Mustafa Nalbant, kendilerinin Medine'ye öğleye doğru saat 11:00 sularında geldiklerini belirtiyor. İki ismi otelde karşıladıklarını söyleyen Mustafa Nalbant, Hakan ve Özkök'ü ilk gördüğünde dikkatini çeken en bariz özelliklerini "Çok beyefendi insanlardı." diye anlatıyor.
Ziyaret programlarında Kuba Mescidi, Cuma Mescidi, Yedi Mescitler, Uhud, Kıbleteyn Mescidi ve Medine'deki değişik yer bulunduğunu belirten Türk rehber, ilk olarak Kuba Mescidi'ne gittiklerini söylüyor. Kuba Mescidi hakkında kendilerine bilgi verdiğini, burasının İslamiyet'teki ilk mescit olduğunu, Peygamber Efendimiz'in sık sık bu mescidi ziyaret ettiğini, burada iki rekât namaz kılmanın bir Umre sevabı kazandıracağını söylediğini anlatan Mustafa Nalbant, bunu duyunca Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan'ın içeri girip birlikte namaz kıldıklarını ifade ediyor.
Daha sonra gayri ihtiyari olarak, içki ayetinin indiği yerin buraya çok yakın olduğunu söylediğini belirten Nalbant, ardından yaşananları şöyle anlatıyor: "Onlar da 'Hocam ne olur bizi oraya götür' dediler. Oraların çok merak edilen, gezilen yerlerin olmadığını söylememe rağmen ısrarla oraya gitmek isteyince Yakup Beyle birlikte oraya götürdük. Orada Ertuğrul beyle ayakta biraz sohbet ettik, bana Kuran'da içkinin nasıl yasaklandığını ve hamrın (içki) ne olduğunu sordu. Ben de hamrın o gün için hurmadan yapılan bir içki çeşidi olduğunu söyledim. 'Peki, öteki içkiler ne oluyor?' dedi. Ben de, Kur'an'da hamr ile alakalı hükümler çıkarılırken hamrda bir özellik vardır, bu da sekir (sarhoşluk) verme özelliğidir. Buna da illet denir dedim. Çok memnun oldular ve orada sohbetimiz öyle bitirdik."
Ardından da Peygamber Efendimiz'in mübarek naşının gasledilmesinde kullanılan suyun çıkartıldığı kuyuya gittiklerini belirten Mustafa Nalbant, kendisine burada da birtakım sorular soran ikiliye Efendimiz'in vefatı, yıkama işleminin nasıl ve kim tarafından yapıldığı hususunda bilgi vermiş. Ardından Cuma Mescidi'ne gidildiğini aktaran Nalbant, Peygamber Efendimiz tarafından ilk Cuma namazının burada kıldırıldığını ve mabedin Osmanlı mimarisiyle yapıldığı bilgisini aktarmış.
Daha sonra programda Peygamber Efendimiz'in kabrini ziyaret olduğunu ifade eden Mustafa Nalbant, Ahmet Hakan'ın kolundaki rahatsızlıktan dolayı bu ziyaret için tenha bir vakit denk getirmeye çalıştıklarını belirtiyor. Mustafa Nalbant, Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan'ın, Medine ziyaretlerinde en çok burada etkilendiklerini düşünüyor. Nalbant, Efendimiz'in kabrini ziyaretlerini şöyle anlatıyor: "Efendimiz'i edeple selamladılar. Selam kapısından geçerek insanlarla birlikte yürüdük. Efendimiz'in önünde durup selamladım. Ertuğrul bey de, Ahmet bey de durup selamladılar."
Mustafa Nalbant, Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan'ın en çok Peygamber Efendimiz'i (s.a.s) selamladıklarında etkilendiklerini söylüyor. Nalbant, "Efendimizin (s.a.s) karşısında durmaktan çok etkilendiler diye düşünüyorum. Çünkü yüz ifadeleri çok değişmişti oraya geldiklerinde. Ayrıca Kuba'dan ve içki ayetinin indirildiği yerden, Efendimiz'in naaş-ı mübareklerinin yıkandığı kuyunun bulunduğu yer etkilendikleri diğer yerlerdi." diye konuşuyor.
Nalbant, Medine'deki ilginç anekdotlarına devam ediyor: "Daha sonra mescidin (Mescid-i Nebevi) içine girdik orada Mescid-i Nebevi'de Türkiye'den 5 bin işçi ve 2 mühendisin çalıştığını, ayrıca Kuba Mescidi'nde de Türklerin çalıştığını kendilerine anlattım. Mescitteki kubbelerin açılıp kapandığını, avludaki şemsiyelerin kimler tarafından yapıldığını hatta yerdeki mermerlerin özelliklerine varıncaya kadar her şeyi anlattık. Mermerlerin denizden çıkarıldığını ve güneşte ısınmadıklarını söyleyince Ahmet Bey 'Yok ya hocam, öyle şey olur mu' dedi. Ben de o zaman terliklerinizi çıkarın deneyin dedim. Avluda yalın ayak dolaşınca "Ya hocam gerçekten doğru söylüyorsunuz' dedi."
Ardından programda olmasına rağmen zaman kısıtlı olduğu için Yedi Mescitler'i, (Hendek Savaşı'nın olduğu mekan), Kıbleteyn Mescidi'ni gezemediklerini belirten Nalbant, iki Hürriyet yazarı için "Bu mekanlar normalde Umreye gelen insanların üç-beş günde dolaşabileceği yerler. Onlar büyük bir gayret göstererek birkaç saat içinde yapmaya çalıştılar." yorumunda bulunuyor.
Nalbant, iki ismin kendisine yönelttiği en ilginç soruların ise içki ve Peygamber Efendimiz'in naşı konusunda olduğunu söylüyor. Nalbant, Peygamberimizin naşı ile alakalı olarak kendisine "Naşı mı demek lazım, cesedi mi demek lazım?" diye sorduklarını, kendisinin de "Mübarek naaşları, aziz naaşları desek daha iyi olur" diye cevap verdiğini söylüyor.
Son olarak iki yazarın kendisinden Mescid-i Nebevi'de iftar yapmak istediklerini söyleyen Nalbant, iftarı ise şu sözlerle anlatıyor: "İftar zamanı geldiler, biz onlara yer ayırmıştık. Orada bulunan Türk arkadaşlar onları görecekleri için çok heyecanlanmışlardı. Geldiler, 'Selamün aleyküm' diyerek selam verdiler. Onlara yoğurt, tukka (baharat) yedirdik, hurma ikram ettik. Bizimle birlikte iftar yaptılar. Hatta beraber sofrayı topladık, kendileri de bize yardımcı oldular. Ahmet bey ve Ertuğrul bey sofrayı beraber tuttular. Ahmet beyin ifadesiyle 'dünyanın en büyük iftar sofrasını' beş dakikada topladık."
Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan'a Mekke'de rehberlik yapan Osman Korkmaz, Özkök'ün Kâbe'den çok etkilendiğini vurguluyor. Nüans Turizm'in rehberi olarak dört senedir kutsal topraklarda görev yaptığını belirten Korkmaz, oraya gelen herkeste bir heyecan gördüklerini söylüyor. "Çünkü Harem (Kâbe) insanları etkiliyor, ben etkilenmedim diyeni şimdiye kadar hiç görmedim." diyen Korkmaz, Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan'ın da heyecanlı olduklarını anlatıyor. Gece 03:00 gibi Mekke'ye geldiklerini anlatan Korkmaz, ama ikisinin de ne yüzlerinde ne bedenlerinde herhangi bir yorgunluk ifadesi olmadığını, aksine ziyaretin heyecanı olduğunu ifade ediyor.
Korkmaz, Ertuğrul Özkök'ün kendisine ilk olarak Kâbe'nin çok önemli bir yer olduğunu söyleyerek, oraya nasıl gidebileceklerini ve ziyaret adabını sorduğunu aktarıyor. Ertuğrul Özkök ile ilgili ilk intibalarının ise şöyle özetliyor: "Ertuğrul Bey gördüğüm kadarıyla buralarla alakalı ve çok kültürlüydü. Açıkçası bu kadarını beklemiyordum. Gelmeden önce burayla ilgili önemli kitaplar okuduğunu söyledi. Ertuğrul Bey dersine çok güzel bir şekilde çalışmış, hazırlığını yapmıştı." Osman Korkmaz, kendisine ayrıca Kâbe'yle ilgili olarak "Kâbe ne zaman yapılmış, ne zaman ziyaretler başlamış, ne zaman cazibe merkezi haline gelmiş?" gibi sorular sorduklarını ekliyor.
Ardından Kabe'ye ziyaret hazırlıklarının yapıldığını belirten Korkmaz, ilk Kabe ziyaretini şu kelimelerle anlatıyor: "İlk önce hazırlıklar yapıldı, niyetler yapıldı. Telbiyeler söylendi. Özkök'ün dili dualara çok yatkın, söylediklerimizi çok rahat bir şekilde söylüyor. Ben çok samimi olduklarını gördüm." Korkmaz ayrıca Özkök'ün ziyaretten sonra kendisine Müslüman olduğunu söylediğini belirterek, burada da ilk defa namaz kıldığını itiraf ettiğini aktarıyor. Korkmaz, Özkök'ün tavaftan sonra iki rekat namaz kıldığını söylüyor.
Özkök veya Hakan'da "ihramı ilk giydiklerinde düşecek" diye bir endişe olup olmadığı konusunda ise "İlk defa ihram giyen herkeste aynı duygular oluyor. 'Acaba bir tarafım açılır mı, acaba düşer mi, uygun durdu mu üzerimde' gibi." şeklinde konuşuyor.
Korkmaz, Ertuğrul Özkök'le ilgili olarak şöyle devam ediyor: "Ben şunu gördüm. Özellikle Ertuğrul Bey çok samimiydi ve şöyle itiraf ediyordu: 'Kâbe beni bu kadar etkilemeyecek zannettim.' Kâbe'ye bakıyor, orada dualarını yapıyordu. Çok heyecanlı ve istekli olduğunu gördüm. Yaklaşık bir tavaf, bir say 5 kilometredir. Ama buna rağmen hiçbir yorgunluk belirtisi görmedim. O heyecanla, o istekle ibadetlerini tamamladı. Ertuğrul Özkök, bir taraftan Kâbe'yi seyrediyor, bir taraftan 'Bu kadar beklemiyordum Kâbe'nin beni bu kadar etkileyeceğini' diyordu. İnsanlara bakıyordu. İnsan selinin içine girmesi, dualar etmesi, Say'daki koşuşturması, Kâbe'yi ikinci kattan seyretmesi farklıydı. 'Burada ben gerçekten bizim fark edemediğimiz o İslam'ın güzelliklerini, o Müslümanları gördük' demesi çok güzeldi."
"İslam'a farklı açılardan bakanlar ilk önce gelsinler Harem'e (Kâbe'ye) bir girsinler... Buradaki İslam'ı buradaki Müslümanları bir görsünler." şeklinde konuşan Osman Korkmaz, Ertuğrul Özkök'ün de sürekli olarak "Biz farklı bekliyorduk buradaki insanları." dediğini aktarıyor.
Rehberlik yaptığı ünlüler arasında sanatçılar ve önemli işadamları olduğunu söyleyen Korkmaz, "Gezdirdiğim, rehberlik yaptığım şahıslardan en samimi gördüğüm insanlardan biri Fatih Kısaparmak beydi. O çok etkilenmişti." diyor.