Ali Ural, deneme tadındaki biyografik yazıların yer aldığı kitabında, Cervantes'ten Şeyh Galib'e; Van Gogh'dan Hattat Hafız Osman'a, tanıdığımızı sandığımız isimleri yeniden anlatıyor ve okuduğumuzda “Meğer tanımıyormuşum” diyeceğimizi söylüyor
Uyuşan yanlarımıza ağrı duymayı öğreten, 'Körün Parmak Uçları'na dokundurtan, 'Resimde Görünmeyen'i kulaklarımıza fısıldayan Ali Ural, şimdi de bizi “Güneşimin Önünden Çekil”de tanıdığımızı sandığımız simaların tanımadığımız yüzleriyle buluşturuyor. Yetmiş portre denemesi bulunan kitapta; Cervantes'ten Şeyh Galib'e; Van Gogh'dan Hattat Hafız Osman'a; kadar, Ural'ın yolunun kesiştiği bir çok tanıdık isim var. Ural'la kitabını konuştuk.
Şairin bilinciyle de açıklayabiliriz bu durumu bilinçaltıyla da. Baudelaire, “Şair ol, nesirde bile!” diyerek edebiyatın gücünü şiir dilinin imkanlarında arıyor. Benim de biliyorsunuz, “En üste koy şiirlerimi” diye bir mısram var “Valiz” şiirimde. En üstte olan en alttadır, yani derinlerde. Şiir derin edebiyattır ve bütün edebiyat türlerinde bir dip akıntısı olarak devinir durur. İnsan hayatını dar kalıplara döken yüzlerce biyografi var! Eğer “yeni bir şey” söylenmeyecekse, bunların arasına neden bir yenisi daha eklensin? Yeni bir şey söylemek, yeni bir üslupla söylemektir. Üslubumda bir sıcaklık buluyorsanız samimiyetime, bir çekim gücü hissediyorsanız şairliğime bağlayabilirsiniz. Doğrusu matruşkalar gibi hayat içerisinde hayatlar var. Size düşen ışığı sahnenin hangi köşesine düşüreceğinizi bilmeniz. İşte “Güneşimin Önünden Çekil”deki portreler bu ruhla boyandı. Tanınmış simaları okuduğunuzda “Meğer tanımıyormuşum” derseniz sırrı budur.
Yolum kesişiyor hatta birleşiyor onlarla. Önce insan olmak birleştiriyor bizi, sonra eserleriyle olan kadim dostluğumuz. Kitaptaki isimlerin hepsi acı çekmiş, hepsi karanlık sokakları ellerindeki fenerle aydınlatmış kişiler. “Güneşimin Önünden Çekil” Diyojen'in Büyük İskender'e söylediği bir cümleyken aslında kaleme aldığım kişilerin ortak özelliğini de yansıtıyor. Her şeyin farkındalar; sığ bir hayatı reddediyor, gerektiğinde kafa tutuyorlar dünyaya. Öte yandan Tanrı'ya boyun eğmesini bilen insanlar bunlar, özgürlüğü göğe yakınlıkta arıyorlar. Zaafları yok mu? Var elbette...
Edebî seviye benim ölçüm. “Deneme” de diyebilirsiniz “Portre” de. Kim bilir belki de “Hikâye” dir ya da “Şiir”. Modern zamanlarda edebiyat türleri iç içe geçmiş durumda. “Güneşimin Önünden Çekil”in türünü okuyucu ve zaman belirleyecek.
“ Güneşimin Önünden Çekil “i yazarken, sıra Mevlana'ya geldiğinde kalemim meyve vermeyen bir ağaca dönüştü. Birkaç sayfaya nasıl sığdıracaktım? Uzun uğraşlardan sonra yorgun düştüm ve aczimin bir itirafı olarak “Üç Kelimelik Bir Otobiyografi” başlığı altında, her sayfaya bir kelime yazdım: “Hamdım”, “Piştim”, “Yandım”. Bir dipnotla okurumdan özür diledim, dahası bir söz verdim ona. Mevlana'nın romanını yazacaktım. Bir çok kişinin kaleme aldığı, hakkında binlerce araştırmanın, yüzlerce metnin bulunduğu bir devin romanını yazmanın yükü şimdiden omuzlarımı çatırdatmaya başladı. Sorumluluğumu ilan ederek , “Ne zaman?” sorusunun Demokles'in kılıcı gibi tepemde sallanmasına izin verdim. Allah mahcup etmesin. Çalışmalarımın iki seneyi bulacağını düşünüyorum. Yol açılırsa tabiî...