Tuğcu, 367 için red oyu vermiş

Aa
00:0027/06/2007, الأربعاء
G: 27/06/2007, الأربعاء
Yeni Şafak
Tuğcu, 367 için red oyu vermiş
Tuğcu, 367 için red oyu vermiş

Karar tarihinde Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Tülay Tuğcu, 11. Cumhurbaşkanının seçiminin ilk tur oylamasında içtüzük değişikliği yapılmadığını, Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'ne aykırı karar alındığını savundu.

Karar tarihinde Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Tülay Tuğcu, 11. Cumhurbaşkanının seçiminin ilk tur oylamasında içtüzük değişikliği yapılmadığını, Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'ne aykırı karar alındığını savundu. İçtüzüğe aykırı alınan kararın Anayasal yargı denetimine tabi olmadığını belirten Tuğcu, “Bu tür kararlara bir takım isimler-sıfatlar yakıştırmak suretiyle denetime tabi tutulması yoluna gidilemez” dedi.

Mahkeme'nin kararın verildiği tarihte Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Tülay Tuğcu, esasa geçilmeden davanın görev yönünden reddi gerektiğini savundu. Tuğcu, bu görüşün kabul edilmemesi halinde ise çoğunluk görüşüne katıldığını kaydetti.

Anayasa Mahkemesi'nin, görev ve yetkilerini belirleyen Anayasa'nın 148. maddesine göre TBMM İçtüzüğü'nün Anayasa'ya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetlediğini, Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceleyip denetlediğini ifade eden Tuğcu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması ya da milletvekilliğinin düşürülmesi kararının iptali istemi dışında Anayasa'da TBMM kararlarını anayasal yargı denetimine tabi tutan açık bir düzenleme bulunmadığını belirtti. Yasama Meclisince Anayasa'da öngörülenler dışındaki adlar altında ve başka yöntemler uygulanarak oluşturulan işlemlerin Anayasa Mahkemesi'nin denetimine bağlı olup olmadığı saptanırken, uygulanan yöntem kadar o metin veya belgenin içeriğinin niteliği üzerinde de durulup değer ve etkisinin belirlenmesi gerektiğine işaret eden Tuğcu, söz konusu metin ve belgenin Anayasa'ca denetime bağlı tutulan işlemlerle eşdeğerde ve etkinlikte olduğu değerlendirilirse, denetime bağlı tutulması gerektiğini kaydetti.

“İÇ TÜZÜK DEĞİŞİKLİĞİ DEĞİL”

Tuğcu, Anayasa'nın 95. maddesinin birinci fıkrasına göre TBMM'nin, çalışmalarını kendi yaptığı iç tüzük hükümlerine göre yürüttüğünü ve TBMM iç tüzüğünün 181. maddesinde de içtüzük değişikliği yapılmasında izlenecek özel yöntemin gösterildiğini anlatarak, şöyle devam etti:

“Bu yöntem dışında ancak içtüzükte veya Anayasa'da hüküm bulunmaması nedeniyle ve hemen çözüm bekleyen bir sorunun halli amacıyla alınan ve yeni bir hüküm getiren Meclis kararlarının, içeriği itibariyle ihdası bir içtüzük değişikliği olarak kabulü mümkünse de içtüzükte veya Anayasa'da hüküm bulunması ve Meclis kararı ile bu hükme uyulmamış olması hali içtüzük değişikliği değil, içtüzüğe ya da Anayasa'ya aykırı Meclis kararı olur ve iç tüzük değişikliği anlamına gelmez. Aksi düşünce, Anayasa'ya aykırı olarak düzenlenen yasaların eylemli Anayasa değişikliği olarak nitelendirilmesine de olanak sağlar. İçtüzüğe veya Anayasa'ya aykırı Meclis kararlarının denetimsiz kalması kuşkusuz istenemez. Ancak Anayasa, içtüzüğe aykırı durumun denetimini öngörmemiştir ve Anayasa Mahkemesi'ni de görevlendirmemiştir. Böylece Anayasa, yasamanın parlamenter rejimin kendi iç işleyişi içinde kendini denetlemesini, erkler ayrımına daha uygun görmüştür. Belirtilen nedenle bu tür kararlara bir takım isimler-sıfatlar yakıştırmak suretiyle denetime tabi tutulması yoluna gidilemeyeceği düşünülmektedir. İptali istenen TBMM kararında içtüzüğün değiştirilmesi yönünde prosedüre uygun bir teklif, istem veya irade bulunmadığı gibi, içeriği de gözetildiğinde kararın ihdası olmayıp içtüzüğe ve Anayasa'ya aykırılığının ileri sürüldüğü, bir içtüzük düzenlenmesi veya değişikliği olarak kabulüyle anayasal denetime tabi kılınmasının mümkün olmadığı görülmektedir.”

Tuğcu, Anayasa Mahkemesi'nin görev alanına girmeyen davanın, esasa girilmeksizin ilk inceleme aşamasında görev yönünden reddi gerektiği görüşünde olduğunu, ancak esasa geçilmesi halinde esasla ilgili olarak çoğunluk görüşüne katıldığını kaydetti.

KANTARCIOĞLU

Üye Fulya Kantarcıoğlu ise önceki uygulamalarda olduğu gibi TBMM'nin, 11. Cumhurbaşkanı seçiminde de toplantı yeter sayısının alt sınırını üye tam sayısının üçte birine tekabül eden 184 olarak kabul ettiğinden yoklama yapılmadığının anlaşıldığını ifade etti. İptali istenilen TBMM kararının, iç tüzüğün değiştirilmesi yönünde usulüne uygun bir teklif, istem veya irade içermediğini, önceki eylemli uygulamalar ile düzenlemenin yapıldığı 1996 yılından sonraki İçtüzüğün 121. maddesine dayanan uygulamalar arasında bu yönden bir fark da bulunmadığını anlatan Kantarcıoğlu, dava konusu uygulamanın anayasal denetime bağlı tutulmasının mümkün olmadığını kaydetti. Kantarcıoğlu, istemin görevsizlik nedeniyle reddi gerektiğini, esasla ilgili görüşünün ise çoğunluk gerekçesiyle aynı olduğunu belirtti.

KALELİ'NİN EK GEREKÇESİ

Üye Serruh Kaleli ise çoğunluğun iptale ilişkin görüşüne katılmakla birlikte ek gerekçesinde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Anayasa'nın 102. maddesinin genel hüküm sayılan 96. maddeden ayrılıp nitelikli çoğunluk aramasının, sistemi korumak için bir gereksinim olarak algılandığını ve bu nedenle de özel bir norm olarak Anayasa'da yerini aldığını belirtti. Buradaki nitelikli çoğunluğun, yasama organının kurulu iktidar olarak yasa yapmakla örtüşen toplantı ve karar yeter sayıları düşüklüğüyle bir tutulamayacağını ifade eden Kaleli, şu görüşleri dile getirdi:

“Anayasa, Cumhurbaşkanının konumuna özel önem vermiş, herhangi bir parti ideolojisinden uzak kalmasını ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk milletinin birliğini temsil etmesini istemiştir. Böyle bir kişinin seçiminde de TBMM üyelerinin bu amaca uygun bir sorumluluk içinde uzlaşmalarını sağlamak ve bu nedenle genel kuraldan ayrılarak nitelikli bir çoğunlukla toplanıp karar almalarını aramıştır. Cumhurbaşkanı, bizzat egemen Devleti temsil etmekle birlikte egemenlik hakkının kullanımına da katılır ki, demokratik rejimin işleyişinde denge ve denetim görevini yerine getirsin. Bu konumdaki Cumhurbaşkanının seçiminin ise çoğulcu-uzlaşmacı demokrasideki kural ve kuramlara uygun olması, Anayasa'nın temel ideolojisi ve felsefesinin bir gereğidir.”

“TOPLANTI VE KARAR YETER SAYISI AYRIMI YOK”

Anayasa'nın toplantı ve karar yeter sayısına ilişkin 96. maddesindeki genel kuralın, daha çok görüşmeyi zorunlu kılan toplantı ve karar süreçleri için düşünüldüğünü anlatan Kaleli, “Oysa Cumhurbaşkanlığı seçiminde görüşme, müzakere olmayıp doğrudan seçim oylaması vardır. Bu oylamada önemli olan kavram 'oylamaya katılmadır' ve bunun toplantı ve karar nisabı olarak ayrılması oylama sürecinin doğasına aykırıdır” dedi. Kaleli, Anayasa'nın Cumhurbaşkanının Meclis üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile seçileceğini belirten Anayasa'nın 102. maddesinin birinci fıkrasının yasama organını ilk iki oylamada bağlayan bir kural olduğunu, bu bağlayıcılığın bir anlam ifade edebilmesi için en az aynı oranda milletvekilinin Cumhurbaşkanlığı seçimine katılması gerektiğini ifade etti.

Anayasa'nın sadece lafzi yorumla değerlendirilecek bir hukuk argümanı ve bir usul belgesi olmadığının altını çizen Kaleli, “Kendi iç tutarlılığı yönünden bir bütün olarak algılandığında, 102/1. maddesinin üçte iki sayısal belirlemesinin yüklemini, yalnızca seçmeyle sınırlı saymak, bu fıkranın hedef alanının da abesle iştigal ettiği anlamına gelecektir ki böyle bir yorumun kabulü mümkün değildir” dedi.

PAKSÜT'ÜN EK GEREKÇESİ

Üye Osman Alifeyyaz Paksüt de çoğunluğun iptale ilişkin görüşlerini katıldı. Paksüt ek gerekçede, 10. Cumhurbaşkanı seçimi dışındaki daha önceki tüm Cumhurbaşkanı seçimlerinin ya tamamen farklı anayasa hükümlerine veya farklı içtüzük hükümlerine göre yapıldığını belirtti. 10. Cumhurbaşkanının seçiminde ise mazereti olanlar dışında tüm milletvekillerinin toplantıya katıldığının, TBMM Genel Kurulu'nda üçte ikiden fazla çoğunluğun hazır bulunduğunun, toplantı ve karar yeter sayısıyla ilgili herhangi bir sorun olmadığının tartışmasız olduğunu ifade eden Paksüt, o dönemde eylemli içtüzük değişikliğinin oluştuğunun iddia edilemeyeceğini kaydetti.

Osman Paksüt, bir parlamento döneminin son yılında seçilen bir Cumhurbaşkanının, hem kendisini seçen parlamento, hem onu takip eden 5 yılda görev yapacak müteakip parlamento hem de kendisinin 6. veya 7. görev yılına tekabül eden daha sonraki parlamento ile birlikte çalışacağına işaret ederek, bu yönden uzlaşının öneminin ortaya çıktığını belirtti.