KAMİL EŞFAK BERKİ
Hayali bir eser yayınlamak; ama öyle alelusûl sanılmasın. Kendisinden ‘başkalarına” yürüyen duyarlık, bürünüyor şiirin mass-media özelliğine, insandan insana iletim devnimine. Ara sıra acemice, fakat şiirle onu yazan arasında bir serüven bir gizem neden olmasın? Bir sırrı taşıyan bir “şey” olan SES, genç Bengisu’daki varlığını hissettirir. Bu nedenledir ki ses’ten yoksun olmayan bir başlangıç. Nitelemelere alışık değil diyelim: fakat söz doğasında yatan dolu doluluk, kendi keşfetme itilimi, içindeki güvenci gölgeye sermeye sabırsız. Serim şiirinin son dizesi:
Vakitsiz adımların sarı sıcak yanılgıları…
“İlk” adımlar. “Sarı sıcak yanılgılar” şu anda benim merâmımı, şiirden sesliyor işte. Tam kelimeyi bulma gereğini sezmek bu. Fransızlar buna “mo juste” derler. Duyarlığı yitimsiz, firesiz ifade sorumluluğu. Bodler, Rembo, Valery vb. bir söz mimarîsi kurmayı sevmek mizacı. Karşıdan bize sessiz görkemiyle bakan Mescid-i Aksa; iyi de ya içimizde uyandırdığı hayranlık ne olacak? Ben buna da ses demek isterim. Bakın şu görünüme:
DÜĞÜM
Mevsimler tek gece sığmış
Düşlere sürülen yangında
Şair şiirini yazmış
Yahya Kemal, Paris’ten bu dikkatle döndü. Necip Fazıl devir devir düzeltmekten kendini alamadı.
ÇÖZÜM
Şiir bitmiş yaz başlamış
Dizeleri yokuşta yıllanan
Buharlı gözlerde yıkılan yürek
Gene eyvahlara koşmuş
Şair meğer şiire âşık olmuş!
Sanki, Şiir Sanatı ona cevap veriyor:
E tabii, cesareti boyunu aşıyorsa da
yenileceği oyuna bile bile giriyor
Mağlubiyet kapısına geldi mi de
sesi tüm zamanlardan üstün çıkıyor!
Bu şiirin ilk dizesi: “Bir karakter yarattım”dır. Sondaki ise: “Bir karakter yarattın”. Buradaki yapısallaşmanın çözümünü, ilgili-sorumlu okurlara bırakalım.
Geç Kalınmışlık Vesvesesi, Sevmek Bir Başına Yetmiyor, Grinko’nun Başından Geçenler [: geçmek bilmez kavun kokusu]. Bir koku olarak gelen bir çağrışıma benziyor… Koku ve renk. Nesne: Kavun. (Necip Fazıl, 70’lerin başında TRT radyosunda, edebiyat donanımlı Güneş Buharalı:
nSizin, şiirde yapmak isteyip de yapamadığınız şeyler olmuş mudur sayın Kısakürek?
(iyi hatırlıyorum… bir sessizlik ardından:
“Yeşil asmalarda depreniş, şehvet
Karınca sarayı kupkuru kelle” dizelerinin de şairi)
nBen koku şiirini denemek istemişimdir…
Nasıl bitiyor Özkes’in bu şiiri?
Grinko müziği susturdu ve yere yatıp ağladı
Acımasızca uzaklaştı kavun kokusu
Lakin birazı hep burnunda kaldı
Bu şiirin de bir iç serüveni yok değil… ve imajlar bir atmosfer yapıyor… Serzeniş’te solfejin notalarında arıyor ses ve imgeleri…
Doo Re Mii Fa, Sol, La, Si, Do ve tak!
Notaların esinlediği dizeler / kendi içini bu yolla da mı yoklamış?
ÇÜRÜK BEYAZ: Yağmurda yürüyen şairkız; şiir-içi serbest dilli bir şiir koşusunda görüyoruz.
BEN BENİ BEN YAPAN: İmgelem: “ve şelâle, bir gün fark edeceksin beni!”
EDEBİYAT ANEKDOTLARI
Edebiyat anektodları da eklediği kitabının son bölümünde ise Sezai Karakoç ile okul ödevi olarak yaptığı söylesi var. O ropörtajı şöyle anlatıyor: “O güne dek, Karakoç’un nerdeyse tüm şiirlerini okumuş, sorular hazırlamıştım. Yine de kolay değildi, sanatı doğa ötesi bir esasta ele alan, böylesine büyük bir ustanın karşısına çıkmak(…) Edebiyat ile metafizik hakkında her ne dile getirdiysek hepsi bende saklı kaldı(…) Ziyaretimin sonuna gelirken heyecanımı biraz olsun atlatmış hatta Usta’yı güldürmeyi dahi başarmıştım. Fakat kim istemezdi Mona Rosa şiirinin mısralara döküldüğü o ilk anı bilmek, yürekte hissetmek… Belki de sırf bu yüzden kızmadı bana.
Kasım 16, dediler “ustan ölmüş”.