Bir ev hanımı düşünün. Sabah erkenden kalkıyor. Telefonu susmak bilmiyor. Bir bakmışsınız bir mülteci ailenin buzdolabını dolduruyor, bir bakmışsınız yetimler için kıyafet alışverişinde. Kendi evinden çok vaktini sokaklarda geçiriyor. Ankara’da yaşayan Nuray Huyut, altı yıldır canını dişine takarak başta mülteciler olmak üzere ihtiyaç sahibi herkesin yardımına koşuyor. Onun tek derdi ise sadece iyilik. Ne yapılırsa yapılsın insan için değil Allah için yapılması gerektiğini söyleyen Huyut, iyilik yolculuğunu yenisafak.com’a anlattı.
İyilik hikayeniz nasıl başladı?
Altı sene önce bir arkadaşımın telefonuyla bu işe başladım. Bizim bir yardım grubumuz var. Kendi aramızda istişare ettiğimiz, günleri gezmeleri planladığımız. Oraya bir mesaj geldi. Ankara Siteler’de sağlı sollu bölgelerde çok aşırı derecede mülteci geldiğini ve o mültecilerin de her şeye ihtiyacı olduğu yazıyordu. Ben Arapça bildiğim için benden yardım istediler. Gittik baktık ki o bölgede bir sürü mülteci gelmiş ama üstleri yok başları yok evlerinin içi perişan bir halde. Elimizdeki avucumuzdaki malzemeleri onlara verdik ama içimde buruk bir acıyla döndüm oradan. ‘Acaba ben ne yapabilirim?’ diye düşünürken çevremi harekete geçirdim. O gün bugündür biz o bölgelere yardım taşıyoruz. İnsan ihtiyacı olan her şeyi taşıyoruz.
O zaman sizi bu yolculuğa mülteciler çıkarmış oldu değil mi?
Şimdi ilk başlarda mültecilere yaptık. Baktım ki orada Türk kardeşlerimizin de çok ihtiyaçları var. Bu sefer bana gelen malzemeyi ikiye bölmeye başladım. Daha sonrasında bu güzelce gelişti.
BU İŞİ ÇOK BIRAKMAK İSTEDİM
Altı yıl oldu diyorsunuz. Bu süre zarfında durmayı hiç düşündünüz mi?
Tabii ilk başlarda çok bunaldım. Çok üzüldüm, çok ağladım. Çünkü yardım o kadar azdı ki hani tabiri caizse ben 20 lirayla, 300 lirayla ne yardım yapabilirdim? Gittiğim ev gezmelerinde, akrabalarıma, çevreme bunu duyurmaya başladım. Bana da güvendi sağolsun insanlar. Sonraları da bu işi çok bırakmak istedim. Çünkü yardımı veren insanlarla da, yardımı alan insanlarla da uğraşıyorum işin açıkçası. Bazen 20 lira veren 20 kere sorguluyor. Bazen torbalarla kıyafet geliyor ‘Ablacığım al dağıt’ diyor. Bazen onu görsellemem gerektiğine inanıyorum. Her şeyi görselliyorum, faturalıyorum. Video çekiyorum, fotoğraf çekiyorum.
İSMİMİ VE TELEFON NUMARAMI DAĞITTILAR
Yaşadığınız ilginç anlar oldu mu hiç?
Çok enteresan bir şey oldu. Bir gün pazara gittim. Yardım için bir aileye bir şeyler alıp götüreceğim. Baktım ki orada küçük küçük kağıtlar dağıtıyorlar. Anlayamadım ne olduğunu. Benim ismimi ve telefon numaramı gelişigüzel yazmışlar. Bütün oradaki mültecilere dağıtıyorlar. ‘Bu abla çok iyi bir abla, bu ablanın yardımları çok güzel. Bu abla iyi insan. Siz bunu arayın. Onun elinde ne varsa getirir’ diye. Gerçekten bazen telefonlara yetişemiyorum. Benim ismim bu arada Nuray Huyut olarak geçmiyor o bölgede. ‘Abla Nur’ diyorlar bana. Ben de hiç bozuntuya vermiyorum. Abla Nur’dan gayet memnunum. Aradıkları zaman “Abla Nur şuna ihtiyacımız var, buna ihtiyacımız var” diyorlar. Ben de o ihtiyaçlarına binaen elimden gelen her şeyi yapmaya çaba gösteriyorum. Beni o kadar benimsediler ki evden, aileden biri gibi. Bana ‘Abla Nur gel çay içelim, kahve içelim, yemek yiyelim’ diyorlar. O yokluklarında bile beni baş tacı etmeyi çok istiyorlar ama ben tabii onlara kıyamıyorum.
O ANI ÖLSEM UNUTAMAM
Unutamadığınız zamanlar oldu mu hiç?
Bir çocuk bir seferinden benden bisiklet istemişti ve ben ona bir tane götürmüştüm. Baktığımda bisikleti öpmesi beni çok etkilemişti. Bir keresinde de ikinci el bir kıyafet götürdüğüm bir çocuk bana “Bana bir tane yeni ayakkabı getirir misin Abla Nur? Ben hiç yeni ayakkabı giymedim” demişti ve bana yırtık ayakkabısını göstermişti. O da beni çok etkilemişti. Bu işlerle uğraştığımın zaman beni en çok etkileyen olaylardan biri de şu: Bir Suriyeli ailenin yanına gittik. 4 tane genç kız bir anne oturuyordu. Anne ruh gibiydi. O kadar ağlıyordu ki konuşamıyordu bir türlü. Bu kızlardan iki tanesi Suriye’den gelirken tecavüze uğramış. O genç benim boynuma sarılıp “Ne olursun bize kılık kıyafet getir, çamaşır getir, giyecek hiçbir şeyimiz yok” dedi. Ben o anı ölsem unutmam. Kendimi onların yerine koyduğumda hani biz ne için yaşıyoruz. İnsanlık için yaşıyoruz, namus için yaşıyoruz, onur için yaşıyoruz. Maalesef savaş mağdurlarının birçoğu bunu da kaybetmiş durumdalar. Allah onlara yardım etsin. Bu çok acı verici bir şey. Hani gözünden sakınıyor anne evladını ama savaşın içerisinde bunu başaramıyor.
Peki, insanların bu yardım hareketine bakışı nasıl? Nasıl tepkilerle karşılaşıyorsunuz?
Altı yıldır çok güzel şeyler gördüm. Herkes yardım etmek istiyordu mültecilere. Daha sonrasında onlara karşı bakış açısı değişti. Kin mi diyeyim, ön yargı mı diyeyim, suistimal mı diyeyim adını siz koyun. Onlar da bu hayatı istemediler. Onların da memleketlerinde bir evleri, işleri, aşları, şerefleri, şahsiyetleri, onurları, kimlikleri vardı ama kaybettiler. Her şeylerini kaybettiler. Kaldı ki bu vatan onların değil, yabancı bir ülke sonuçta. Türkiye kardeş bir ülke, Türk insanı çok merhametli, sevecen, vicdanlı bir insan ama gel gör ki madalyonun başka bir yüzü de var. Bir şeyi insan için yapmayacaksın. Allah için. Her niyetin Allah için olacak. Allah için yaptığın işlerde zaten başarılı oluyorsun. Sen de nasıl olduğunu bilmiyorsun. Bir bakıyorsun ki kocaman bir aile haline gelmişsin.
İYİLİK İNSANI RAHATLATAN EN GÜZEL TERAPİ
İyiliğin tarifi sizce nedir?
Bence iyilik insanı rahatlatan en güzel terapi. İnsan üzülünce, ağlayınca, sıkılınca gitsin bir yetimin başını okşasın. Evinde yaptığı bir tabak yemeği ihtiyaç sahibi insanla paylaşsın. Beş tane elbisesi varsa bir tanesi ona versin. On tane oyuncağı varsa bir tanesini ona versin. Paylaşabilmek bence iyilik. ‘Hani psikolojim bozuldu’ diyor ya insanlar. Onlara tek bir şey diyorum. ‘Gelin iyilik yapın.’ İyilik yapmak çok pahalı bir şey değil. Ben çok büyük bir yardım organizasyonunun içerisinde değildim. Kendi çapımda ufak tefek ne bulsam onu getirip götürüyordum. Teşvik ettim insanları. Şimdi herkesi iyiliğe davet ediyorum. İyilik yapmak başkalarını da mutlu ediyor ama en çok sizi mutlu ediyor. Bütün ev hanımlarını iyilik yapmaya davet ediyorum. Boş işlerle uğraşmasınlar. Hem dünya hem ahiret saadetini istiyorlarsa iyilik yapsınlar. İyiliğe vesile olsunlar. Hiçbir şey yapamıyorlarsa bir kek yapsınlar, bir ihtiyaç sahibinin kapısını çalsınlar. O kekin sıcaklığı ile oturup bir muhabbet etsinler. Sevgi yeter. Sevgi, paylaşmak her şeye bedel diye düşünüyorum.