İbrahim Demirci
Prof. Dr. Turan Karataş’ın Gazi Osman Paşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde doçent iken kaleme aldığı “Türk Edebiyatında İthaf Terimi Hakkında Bir Araştırma” adlı makalesi, Bilig dergisinin Yaz 2002 tarihli 22. sayısının 87-105. sayfalarında yayımlanmış. İthaf terimi hakkında özlü bilgiler ve ilginç ithaf örnekleri veren hoca, yazısının bir yerinde Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Behçet Necatigil ve Sezai Karakoç’un “şiir kitaplarını, tek tek bütün şiirlerini taradığımızda, adı geçen şairlerin bu türden hiçbir eserinde ithaf olmadığını görürüz.” demiş. Bu cümleyi okuyunca Sezai Karakoç’un Diriliş dergisinin ilk sayısında Mehmet Yasin imzasıyla yayımladığı “Çocukluğumuz” adlı şiirini “Fethi Gemuhluoğlu’na” ithafıyla yayımladığını hatırladım (Nisan 1960, s. 11). Merhum şairimiz bu şiiri kitabına alırken ithafa yer vermemeyi uygun görmüştür.
EKLENEN ÇIKARILAN İTHAFLAR
Necip Fazıl da henüz Kısakürek soyadını almadığı 1928 yılında 1 Temmuz 1928 tarihinde yayımlanan Meş’ale dergisinin ilk sayısının 7. sayfasında Sabri Esad’ın “Maslûb” adlı şiirinin solunda yer verilen “Sayıklama” adlı şiirinin başına “Üstad Ahmed Hâşim’e” ithafını koymuştur. Şiirin sonunda “19 Haziran 1928” tarihi bulunmaktadır. İbrahim Kavaz, Necip Fazıl Kısakürek’in Şiirleri ve Şiirlerindeki Değişmeler adlı kitabında şairin yine 1928 yılında piyasaya çıkan Kaldırımlar adlı şiir kitabında “Sayıklama” şirinin başında “Mesut Cemil’e” ithaf kaydının bulunduğunu belirtmiştir (s. 152). Şiirin sonraki baskılarında bu ithaf kaydının da kaldırıldığı görülmektedir. Sanatçıların böyle tuhaflıkları olabilmektedir.
Adı ülkemizde Fransız imlâsıyla Amin Maalouf şeklinde yazılagelen Emin Ma’lûf, 2019 yılında yayımlanan Uygarlıkların Batışı adlı eserinin başına “Anneme, babama ve bana aktardıkları sırça düşlere” ithafını koymuştu. 45 yıldır Paris’te yaşayan Lübnan asıllı yazarın son kitabı Labirent’in alt başlığı Batı ve Hasımları. Çevirmen Ali Berktay, kitabın özgün adında yer alan “égarés” (şaşkınlar, yoldan çıkmışlar) sıfatını -belki de eserin içeriğinde zaten bulunduğunu düşünerek- çevirisinde kullanmamış. Paris’te 2023 yılında piyasaya çıkan Le labyrinth des égarés, Türkiye’de Mart 2024’te Yapı Kredi Yayınları tarafından okura sunuldu ve Nisan 2024’te ikinci baskısını yaptı. Emin Ma’lûf’un Labirent’in başına koyduğu ithaf ibaresi şöyle: “1921’de Mısır’da doğup 2021’de Fransa’da vefat eden anneme.” Bir asır yaşamış olan Odette Ma’lûf’un ailesi bir koldan İstanbul’a da bağlanıyormuş.
JEAN-ROUX’UN İTHAFI
Fransız tarihçi Jean-Paul Roux’nun Histoire des Turcs Deux mille ans du Pacifique à la Méditerranée adlı eseri 1984 yılında Paris’te basıldı. Yazar, kitabın başına şu ithaf cümlesini koymuş: “Oğlum Alain’in anısına, bu sayfalar Tanrı’nın onu yanına çağırdığı günün ertesinde yazılmaya başladı.”
Türkçeye Prof. Dr. Aykut Kazancıgil ve Lale Arslan-Özcan tarafından tercüme edilen ve Kabalcı Yayınları tarafından 2007 yılında ilk baskısı yapılan Türklerin Tarihi / Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl’ın başında bu ithaf bir âdeta gizlenmiş: “Türklerin Tarihi adlı bu kitabımı 1984 yılında oğlum Alain’ın [“in” olmalıydı!] anısına ithaf etmiştim. Onun ismi bu yeni basımın başında hâlâ yazılıdır. / Ayrıca onun, bu kitabı, tüm hayatım boyunca dostluklarını benden esirgemeyen bugün hâlâ hayatta olan veya hayatını yitiren tüm Türklere ithaf etmemi anlayışla karşılayacağına inanıyorum.”
29 Haziran 2009’da hayata veda eden tarihçi Jean-Paul Roux’nun inançlı bir Hristiyan olduğu anlaşılıyor. Ondan söz eden Türkçe kaynaklarda yazarın İsa adlı bir biyografi çalışmasının da bulunduğundan hiç söz edilmemesi dikkatimi çekti. Türklerin Tarihi’nin yeni baskısı Mart 2024’te Dergâh Yayınları tarafından yapılmış. Yazarın ithaf cümlesinin bu basımda aslına uygun biçimde yer alıp almadığını bilmiyorum.
Dergâh Yayınları kitabı şu cümlelerle tanıtmış: “Jean-Paul Roux, bu eserinde Sibirya Ormanları’ndan Bozkırlara, Pasifik’ten Akdeniz’e geniş bir coğrafyaya yayılan bir milletin tarihini, akademik titizlikten taviz vermeden anlatıyor.
Hunlar, Göçebeler, Uygurlar, Hazarlar, kırgız ve Moğol tecrübeleri, Selçuklular, Timur, Beylikler, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti… Bütün bu aşamaların hem siyasi hem de kültürel tarihi okuyucuya sunuluyor. Asırlara ve kadim dünyanın her köşesine yayılmış bir tarih tüm cepheleriyle veriliyor.
Türklerin Tarihi, klasik bir tarih kitabı değil, daha çok bir milletin hedefleri ve hayal kırıklıklarını, başarı ve başarısızlıklarını ve bu yolda yaşadığı dönüşümleri ele alan çağdaş bir destan.”
Kitapta dikkatimi çeken hususlardan ikisine değinmek istiyorum. Birincisi, yazarın “eskiden Türkçe olan din dili ve ezan dilinin yeniden Arapça olması”ndan söz edebilmesidir (s. 493). Oysa Türkçe ezan uygulaması 1932-1950 yılları arasında sadece 18 yıl, devlet zoruyla ve şiddetle yürütülebilmiş, nisbeten demokratik sayılabilecek ilk seçimlerde yürürlükten kalkmıştır. İkinci husus da Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanına 1934 yılında yasayla verilen soyadı hakkındaki yorumudur: “Türklerin Atası” değil “Ata Türk”, yani “Ataları gibi Türk” anlamına gelen… (s. 450).
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetince 1973 yılında Devlet Ödülü verilen, 1998’de Liyakat Madalyasına lâyık görülen Jean-Paul Roux’nun 17 Aralık 1934 tarihinde çıkarılan 2587 sayılı yasayı böylece yorumlamak ihtiyacını hissetmiş olması, sizce de ilginç değil mi?