Mümine Hatun Türbesi, bir akşam vakti vardığım Nahçıvan’da ‘şehirde ne var ne yok şöyle bir bakınayım’ diye adımlarken süpriz bir şekilde çıkıverdi karşıma. Uzaktan kule şeklindeki yapısıyla dikkatimi çeken türbeye yaklaştıkça dış cephesindeki bezeme zenginliği bana daha önce görüp inceleme fırsatı bulduğum Sivas’taki Selçuklu dönemi eserlerini, hikayesi ise ünü tüm dünyaya yayılmış Tac Mahal’i hatırlattı.
Mümine Hatun’la ilgili yazılı bilgi çok az. Bildiğimiz, kocası ve oğullarının her daim yardımcısı olup devletin idaresine iştirak eden güçlü bir kadın olduğu. İşte bu güçlü kadını kaybeden Azerbaycan Atabeyi Şemseddin İldeniz, eşi için bir türbe yapılmasını emretmiş. Mümine Hatun’dan bir ay sonra İldeniz de vefat edince tahta oturan Cihan Pehlivan babasının arzusunu yerine getirip, dönemin usta mimarı Acemi ibn Ebubekir Nahçıvani’den eşsiz bir türbe inşa etmesini istemiş. Acemi ibn Ebubekir de 1186’da tamamladığı eserine ‘bir kadına, bir eşe, bir anneye duyulan sevgi’yi ince ince nakşetmiş.
BEZEME SÖZLÜĞÜ
Turgay Yazar Nahçıvan’da Türk Mimarisi kitabında “ Altmışı aşkın kompozisyonun yer aldığı Mümine Hatun Türbesi’ni ‘bezeme sözlüğü’ olarak tanımlar. Türbenin dış cephesi boş yer kalmayacak şekilde geometrik, bitkisel ve yazı olmak üzere 3 tür bezemeyle donatılmış. Geometrik bezemeler bitkisel motiflerle zenginleştirilip, firuze çinilerle renklendirilmiş. Yıldızların göbeklerine ‘Allah ‘ lafzı yerleştiren Acemi ibn Ebubekir, Yasin süresini de kûfi yazı stiliyle türbeye işlemiş.
YABANCI SEYYAHLAR
Nahçıvan mimarlık ekolünün kurucusu olan Acemi ibn Ebubekir hakkındaki bilgiler eserlerindeki kitabelerden elde edilmiş. 19. yüzyılın ortalarında incelenmeye başlanan yazıtların okunmasıyla 12. Yüzyılın bu büyük mimarı bilim camiasında tanındı.
Türbeye ait ilk görseller de kitabeleri ilk okuyanlar hep yabancı seyyahlar. Türbeyle ilgili ilk bilgi İsviçreli yazar Frederic Dubois de Montperreux’un Kafkasya’da Seyahat isimli kitabında yer alıyor. 1831 -1834 yıllarında Kırım ve Kafkasya’yı gezen De Montperreux seyahati boyunca Rus devleti tarafından desteklenmiş. Dubois’in eserindeki görseller bugün 1830’lu yıllarda yok olan tarihi eserler için birincil kaynak durumunda. Rus şarkiyatçılardan N. V. Hanıkov ise Nahçıvan’da 12.-18. yüzyıl arasında yapılan eserlerin kitabelerini incelemiş. Hanıkov’un 1848-1852 yıllarında yaptığı araştırmalarla Nahçıvan’ın epigrafik anıtlarının bilimsel olarak incelenmesinin temeli de atılmış. Yine Alman şarkiyatçılardan Martin Hartmann ve Alman Mimar E. Jacobsthal eserlerin mimari özellikleri, süslemeleri ve kitabelerinin okunması konusunda çalışmalar yapmış.
Esasında Mümine Hatun Türbesi, Atabeyler Külliyesi’nin günümüze ulaşan tek eseri. 1880’lere kadar türbenin önünde çifte minareli taçkapı ile bir cami de bulunuyormuş. Taçkapı ve cami ne yazık ki 20. Yüzyılın başlarında bölgede görevli Rus yöneticiler tarafından yıktırılmış.
EN ÖZGÜNÜ OLSUN
Mümine Hatun’dan dünya mimarlık tarihinin en anıtsal türbelerden biri olan Tac Mahal’e gelelim ve bu şaheserin hikayesini bir kez de Mıchael H. Fısher’in Babürlüler kitabından okuyalım: Babürlülerin beşinci hükümdarı Şah Cihan ikinci eşi Mümtaz Mahal’e evlendikleri andan ölünceye dek ve sonrasında sadakatle bağlı kaldı. 1631’de, saltanatının üçüncü yılında , Dekken seferi için gittiği Burhanpur’da Şah Cihan’a eşlik eden Mümtaz Mahal on dördüncü çocuklarını doğururken otuz sekiz yaşında hayatını kaybetti. Şah Cihan eşinin naaşını Agra’ya gönderdi. Anıt mezar için Agra Kalesi’nin hemen aşağısındaki Yamuna Nehri üzerinde bir yer seçti ve mimarlara Babürlü bahçe-mezarlarının en özgününü burada inşa etmelerini emretti. Anıt mezarda Babürlü hanedanlarının mezarlarında geleneksel olarak rastlanılan kırmızı kumtaşı yerine genelde kutsal insanların türbelerinde tercih edilen beyaz mermer kullanıldı. Bir kubbe ve dört minareden oluşan geniş bir anıt yapılmasını isteyen Şah Cihan , Kuran’dan seçtiği ayetleri yapının iç ve dış duvarlarına zarif bir hatla yazdırdı. Ölüm yıldönümünde Mümtaz Mahal’i anmak ve inşaatı kontrol etmek için yapımı 10 yıl süren anıt mezarı birçok kez ziyaret etti.”
Tac Mahal’in tamamlanmasından kısa bir süre sonra oğlu Evrengzib tarafından tahtan indirilerek Agra Kalesi’nde mahkum edilen Şah Cihan rivayete göre kalan günlerini burada küçük bir camdan Tac Mahal’i izleyerek geçirmiş. Ölümünün ardından da küçük bir törenle Mümtaz Mahal’in yanına defnedilmiş.
ÖLÜRÜZ ESER HATIRA KALIR
Gerek Cihan Pehlivan, gerekse Şah Cihan, hem hükümdarlıklarının gücünü hem de bir anne, eş olarak bir kadına duyulan sevgiyi iki nadide esere işlettirerek, Türk-İslam mimarisine eşsiz birer miras bıraktılar. Tıpkı Acemi ibn Ebubekir’in Mümine Hatun Türbesi’nin inşa kitabesine yazdığı gibi: “Gidiyoruz ama geçimini sağlayan kalır. Ölürüz, eser hatıra kalır ”
KAYNAKLAR
l Babürlüler - Michael H. Fısher (Kronik Yayıncılık)
l Nahcivan’da Türk Mimarisi-Turgay Yazar (Türk Tarih Kurumu)
l Acemi Nahçıvani’nin Şah Eseri Mümine Hatun Türbesi hakkında makale (Doç. Dr. Gulnara Kanbarova Nahçıvan Devlet Universitesi / Araş. görev. Naci Edi Ağrı İbrahim Çeçen Universitesi)
l Oryantalistlerin Çalışmalarında Nahçıvan Ortaçağ Türbesi ve Cami Yazıtları– Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi