Fatma Matur
Ankara’dan Antalya’ya giderken Afyon’a devam etmek yerine Emirdağ tarafına, İstanbul’dan geliyorsanız Afyon’dan sonra Çay yönüne sapmak sizi, zahmetsiz akan otoban yollarından ayırır. İki yanı servilerle çevrili uzun ince yollardan geçer, yol kenarındaki küçük mescitlerde durup akan çeşmelerden su içersiniz. Yaz sıcağında asfaltın yer yer eriyip koktuğu, bazen karşıdan karşıya geçen bir kaplumbağa için durup beklediğiniz, bazen de koşarak onu yolun ortasından alıp kenara bıraktığınız, dağ geçitlerinden inerken hane sayısı yüzü geçmeyen köyleri gördüğümüz yolladır bunlar. Sazlıkların, salaş lokantaların, pompa demiri küflenmiş benzin istasyonlarının yanından geçtiğiniz, toprağın bazen ekili, bazen çorak kaldığı yollar, kâh kahverengi kâh mavi tabelalarla sağa sola ayrılan, hız yapamadığınız, sizi yavaşlayıp etrafınıza bakmaya zorlayan yollardır. Bu yol size kendi seyirliğini sunar, radyo çekmiyordur, internet zayıftır, önemi kalmaz. Bozdurmuş Beli’nden inerken Eğirdir gölünün manzarasını seyredersiniz. Akkeçili Köyü ile Barla arası göl kenarındaki ağaçlar, sazlıklar, sulak alanlar renk renk, parça parça dağılır yol boyunca. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan Eğirdir’e varırsınız.
CittaSlow (Yavaş Şehir) unvanı almış bir ilçe
Eğirdir’e varışınızın öğlen saatlerinde olduğunu ve bir yaz gününde olduğunuzu varsayalım. Arabanızı merkezde park eder, Dündar Bey Medresesi’nin geometrik desenlerle bezeli taç kapısından içerideki geniş avluya girer, avluya bakan on bir odayı gezersiniz. Hızırbey Camii’ni görür, Eğirdir Kalesi’ne çıkarsınız. Kalenin yalnızca iç kısmı sağlam kalmıştır, esasında ufacık bir yerdir, yine de manzarası için değer diye düşünürsünüz. Yüzmek istiyorsanız Altınkum ya da Bedre Plajları’nın yolunu tutarsınız. Gölün suyunun tatlı olduğunu ve ılık bir havuzda yüzmek gibi bir his verdiğini fark edersiniz. Tek fark ayağınızın altı bazen batıyormuşssunuz hissi veren bir kumla doludur ve aklınızda tatlı su yılanları var mı acaba soruları vardır. Ben cevap vereyim; varlar ve zararsızlar. Göle girmeyecekseniz merkezi gezdikten sonra Can Ada ve Yeşilada’ya düşürürsünüz yolunuzu. Buralarda, özellikle Yeşilada tarafında Göl Levreği ve Sazan balığının tadına bakabileceğiniz restoranlar, göl kenarında yaban ördekleri, tura çıkabileceğiniz tekneler vardır. Tekne turları günün her saati yapılır, kıyıdan uzaklaştıkça gölün küçük dalgalarının ritmine kendinizi bırakır, kıyıdan Toroslar’ın ve ilçenin manzarasının tadını çıkarırsınız. Tekneden indikten sonra tekrar arabanıza biner Akpınar Köyü Seyir Terası’na çıkarsınız. Burası gölün en güzel manzaralarını yüksekten seyredebileceğiniz minik bir köydür. Manzara noktalarına kurulan kafelerde tahinli gözleme yiyip çayınızı içerken yine sırf bunun için değermiş diye düşünürsünüz. Dönüş yolunda köydeki kadınların yaptığı tereyağlarından, peynirlerden alır, eve döndüğünüzde bunları yerken keşke daha çok alsaymışım diye hayıflanırsınız.
Çehresi her daim değişen göl
Eğirdir ve evresinde gezilecek hiçbir yer olmasaydı, baharda ve yazın Dedegöl Şenlikleri, Gül Hasadı, Lavanta Hasadı, Kışın Davraz’da kayak seçeneği olmasaydı, sadece gölden ibaret olsaydı Eğirdir, yine de yolunuzu düşürmeye değerdi.
Ne zaman Eğirdir’e bu yazıdaki yoldan gitsem sürekli değişen renklerine bakıp, gölün kendi şarkısını söylediğini hayal ederim. Klişedir bu düşüncem evet ama öyle olmadığını kim iddia edebilir? Üzerine düşen bulutlarla küskün yeşiller dolar mavinin arasına, güneşle maviler neşelenir, açılır, aralanır. Gök mavisi, turkuaz, lacivert, mint, zümrüt yeşili, yosun yeşilini katman katman sayarsınız. Gün doğumları, gün batımları, kar, yağmur yeni yeni renkler ekler bu skalaya. Tüm bunların gölün şarkısı olmadığını kim iddia edebilir?
Konaklama için bir öneri: Melikler Yaylası
Akpınar köyünden merkeze indikten sonra konaklama için ilçe merkezindeki pansiyonları tercih edebilir ya da kamp yapmayı seviyorsanız ve ekipmanınız da yanınızdaysa, Melikler Yaylasının yolunu tutabilirsiniz. Melikler Yaylası’na Yenişarbademli üzerinden ulaşırsınız. 1735 rakıma tırmanış yaklaşık 1.5 saat sürer. Toroslar’ın içinden kıvrıla kıvrıla yükselirken, yaz sıcağı yerini hafiften gecenin habercisi bir esintiye bırakmaya başlar. Kampçılar zaten tedarikli gidecektir ama yaylada ağustos ayında bile sıcaklıkların gece 8-10 dereceye düştüğünü akılda tutmakta fayda var. Yaylada Dedegöl Dağı’nın manzarasına karşı, çam ağaçlarıyla çevrili bir açıklıkta muhteşem bir gökyüzünü – elbette gökyüzü hep muhteşemdir ama her yerde böylesi bir netlikte görülmez- seyrederken, hele de dolunay varsa, göl için sorduğum klişe soru belki sizin de aklınıza gelir;, bu gökyüzünün ve yıldızların ve de ayın kendi şarkısını söylemediğini kim iddia edebilir?
Kral Yolu’ndan Yazılı Kanyon’a
Kovada Gölü’nden Yazılı Kanyon’un mesafesi yaklaşık 40 km’dir. Yine sizi yavaşlamaya zorlayan, dar, kıvrımlı ve yine seyirlik yollardan, kah tarlalar, kah küçükbaş hayvan sürüleri, kah köylerin içinden geçerek kanyona varırsınız. Yazılı Kanyonu ilk gördüğümde, klişe cümleler, şarkılar değil, kocaman bir “Burası nasıl daha çok bilinmez, buraya nasıl daha önce gelmemiş olabilirim” sorusu geçmişti aklımdan. Dileğim o ki sizin de içinizden bu geçsin. Kanyonun suyunun rengi koyu yeşildir, rengi şudur deyip geçilemeyecek kadar güzel, dönüp dönüp baktıran bir koyu yeşildir ama. Kanyonu ziyarete girilen yer, suyun en durgun ve geniş olduğu yerlerden biridir, bir yaz günü buz gibi suda serinleyen insanların arasına girme cesaretini gösterirken, hem suyun bu berrak yeşilini kaybetmesinden endişe eder, hem de yine de kendinizi suya girmekten alıkoyamazsınız. Daha sonra ahşap köprüden karşıya geçer Kral yolunun küçük bir kısmını da olsa yürümeye başlarsınız. Solunuzda kanyonun manzaraları, sağınızda buraya Yazılı isminin verilmesine sebep yazıtlar parça parça size eşlik eder. Kanyonu karşı tarafa bağlayan köprülerde fotoğraf molaları verirsiniz. Yazılıkaya’da Epiktetos’un neredeyse iki bin yıl öncesinde Hür insanı tarif ettiği dizelerini okurken, iyi ki buralara yolumu düşürmüşüm dersiniz.
Ey yolcu, yol hazırlığını yap ve koyul yola; şunu bilerek: Hür kişi sadece karakterinde hür olan kişidir, Kişi hürriyetinin ölçüsü bizzat kendi doğasında bulunur.
Yeni bir gün, yeni bir rota
İster Melikler yaylasında, ister Eğirdir merkezde bir pansiyonda konaklamış olun, kahvaltınızı Dedegöl Dağı’nın manzarasına ya da Eğirdir Gölü’nün sabah sakinliğindeki sularına karşı yapıp, ikinci gün, Yazılı Kanyona doğru bir yolculuğa çıkarsınız. Eğirdir’deyseniz kısa, Melikler’de iseniz daha uzun bir yolculuk olur bu. Ve yol sizi Kovada gölünün kıyısına getirdiğinde arabayı kenara çeker, burada bir mola verelim dersiniz.
Mavi-yeşil arasında sakin bir mola: Kovada Gölü
Girişindeki tanıtım merkezinden itibaren 3 km’lik bir yürüyüş parkuruna sahiptir Kovada Gölü. Ahşap iskeleleri, Eğirdir gölünden daha küçük olmasının ve parkurun etrafında yerleşim olmamasının etkisiyle yoğun yeşili ile nefes aldırır size. İyi ki durmuşuz dersiniz. Seyir kulesinden manzara fotoğrafları çeker, göl kıyısındaki ahşap bankların manzaraya uyumuyla neşelenir, sonra yola devam etmek üzere arabanıza dönersiniz.