ZEYNEP TUBA KESİMLİ
İbadet ve yardımlaşma ayı Ramazan’ı pandemi önlemleri sebebiyle bu sene de evlerimizde karşılayacağız. Şartlar ne olursa olsun çocuklarımızı Ramazan’ın ruhundan, sevincinden mahrum etmemek için hazırlıklara başladık. Eğitimci-yazar Merve Gülcemal’le Ramazan’ı çocuklarla nasıl daha verimli geçirebiliriz, onlara orucu nasıl anlatabiliriz konuları üzerine konuştuk.
Ramazan’ın gelmesine sayılı günler kaldı. Bu yıl da aile iftarları tertip edemeyecek, teravihlerde bir araya gelemeyeceğiz. Çocuklarımızın hafızalarında Ramazan’ın en güzel şekilde yer etmesini sağlamak için evimizi, en önemlisi de kendimizi Ramazan’a nasıl hazırlamalıyız?
Evlatlarımızın bu Ramazan’ı da büyük bir sevinç ve coşkuyla hatırlamasını sağlamalıyız. Ramazan’ı çocuklarımıza yaşatabilmemiz için öncelikle bizim hissediyor olmamız gerekiyor. Peki, biz Ramazan’a nasıl hazırlanıyoruz? Çocuklara Ramazan’ı “güzelleşme ayı” olarak anlatıyorum. “Siz zaten çok güzelsiniz, biz mümin kullar güzel insanlarız ama Ramazan’da inşallah bu güzelliklerimizi artıracağız,” diyorum. Bu sözü bir de yaşamak var tabi. Ramazan’ı halimizle de yansıtmamız gerek. Biz Ramazan’da öfke halimizi devam ettiriyorsak, orucu bizi adam eden değil de öfkelendiren olarak yansıtıyorsak işte orada bir problem var demektir. Siz çocuklara istediğiniz kadar orucun sakinleştirdiğini, huzur verdiğini okuyun. “Benim annem-babam sakinleşmedi, demek ki oruç böyle bir şey değil,” der çocuk. Müslümanlar olarak dinimizi yaşıyoruz ama dillendirmeyi ihmal ediyoruz. Sadaka veriyorsak, bunu evlatlarımıza duyurmamız, neden sadaka verdiğimizi “Ben böyle yapmayı peygamberimden öğrendim,” diyerek izah etmemiz gerekiyor. Çocuklar anne babalarının iyiliğinin peygamberimizi örnek almalarından geldiğini bilmeli. “Onlar iyi insanlar ama bu İslam’ın iyiliğidir,” ayrıntısını onlara yansıtmalıyız.
EVLERİMİZİ SÜSLEYELİM
Ramazan coşkusunu çocuklara hissettirmemiz için pratik tavsiyeler istesek neler önerirsiniz?
Ramazan gelirken evi süsleyelim derim. Bunun çok mühim olduğuna inanıyorum. Görsel bir çağdayız. Hz. Ali’ye atfedilen “Evlatlarınızı kendi çağınıza göre değil onların çağına göre yetiştirin,” diye bir söz var. Bu çağın çocuğunu tanımamız ve ona göre bir yol takip etmemiz lazım. Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede bu kadar çok kutlama yapılırken biz süslemeyelim, biz kutlamayalım diyebilme lüksümüzün olmadığını düşünüyorum. Kesinlikle birebir benzeşmemeliyiz, dinimizin kutsiyetine zarar vermemeliyiz. Çocuklar bizde niye böyle bayramlar yok diyorlar. Onlara “Yavrum, bizde âlâsı var. Ramazan otuz gün, bayramı üç gün, Kurban bayramı dört gün, her hafta Cuma bayramı, kandil günlerini de ekle. Neredeyse yüz gün bayram var.” demeli ve çocuğun gönlüne ılık ılık bu sevinçlerimizi nakşetmeliyiz. Bu noktada ben sırtımı ecdada yaslıyorum. Ecdat evlerini mahyalarla süslemiş. Bir odalarını teravih odasına çevirir, Ramazan’ı özel geçirmek için çocuklara her akşam masallar anlatırlarmış. Kapılara bir çanta asar, içindeki deftere herkes anılarını, hislerini yazarmış. Yüksük oyunu gibi oyunlar oynarlarmış. Kıymetli günleri çocuklar için neşeli hale getirmeliyiz. Büyük oğlumla coşkulu ilk Ramazan’ımızı geçirdiğimizde henüz üç yaşlarındaydı. Sonraki sene karların eriyip güneşin açtığı bir gün odaya sevinçle girdi ve kardeşine “Kardeşim, kalk, ne geliyor biliyor musun?” diye sordu. Bahar geliyor diyecek diye düşündüm. “Ramazan geliyor! Sıcak günlerde Ramazan gelir. Annemiz bütün evi süsleyecek, bize her gün oyunlar, özel ikramlar hazırlayacak,” dedi. Üç yaşındaki bir çocuk bir yıl boyunca bu konudan bahsedilmediği halde Ramazan’ı coşkuyla anımsıyorsa bunda annenin gayreti kadar süslemelerin de etkisi vardır.
Sosyal medya paylaşımlarında görüyoruz ki artık pek çok evde Ramazan’ı coşkuyla karşılamak için hazırlıklar yapılıyor. Bu bilincin oluşup yaygınlaşmasında sizin paylaşımlarınızın etkisi de yadsınamaz. İyi niyetle yapılan bu faaliyetlerin asıl amacına hizmet etmesiyle bir şova dönüşmesi arasında da ince bir çizgi var. Bu dengeyi koruyarak çocuklarımıza Ramazan şuurunu nasıl kazandırabiliriz?
Bazen ebeveynler olarak meselenin zahirine takılabiliyoruz. Elbette itidal çok önemli. İşin özüne inmeye çalışarak, dozunu kaçırmadan yapmak gerek Önce manevi kısmı tamamlanmalı, abartmadan da ufak tefek süslemeler yapılmalı. Sosyal medya maalesef bize bir darbe vuruyor. Kendimizi gördüklerimizle mukayese edip yetersiz hissedebiliyoruz. Anneler “ben ne kadarını kaldırabilirim, hakkıyla ne kadarını yerine getirebilirim?” diye sormalı kendine. İbadetlerini de ihmal etmeden keyif alabileceği kadarını yapmalı.
Sizden bir de Ramazan duası alabilir miyiz?
Büyük oğlumun coşkulu geçirdiğimiz o ilk Ramazan’ından sonra ettiği dua şöyleydi: “Ya Rabbi! Bize Ramazan’ı iyi ki hediye ettin. Annemi pamuk gibi yaptı.” Allah hepimize Ramazan’ı idrak edip karşılayabilmeyi, sonra da o sükûnetin Ramazan’dan geldiğini evlatlarımıza hissettirerek kalplerine nakış nakış işlemeyi nasip etsin.
Öncelikle çocuklara bunun ibadet olduğu anlatılmalı
Özellikle küçük yaş grubundaki çocuklar oruç ibadetini anlamakta zorlanabiliyorlar. Çocuklara orucu nasıl anlatmalıyız?
Biz Rabbimiz bizden oruç tutmamızı istediği için oruç tutarız. Öncelikle çocuk bunu bilmeli. Allah bizden niçin oruç tutmamızı ister? Bunun hikmetleri üzerine çocuğu düşündürmek lazım. Ben şöyle anlatıyorum: Çocuklar, Allah bizi en çok sevendir, bize karşı en çok merhametli olan O’dur. Bizi en iyi tanıyıp bilendir, onun için ihtiyaçlarımızı da en iyi O bilir. Bizim beden ihtiyaçlarımız olduğu gibi ruhumuzun, canımızın, kalbimizin de ihtiyaçları var. Mesela senin kalbine ne iyi gelir? (Bu konuda çocukla konuşulabilir.) Resim yapmak, anneme sarılmak, müzik dinlemek, kitap dinlemek olabilir. Bütün bunlar kuruyemiş gibidir. Tatlıdır, güzeldir ama karın doyurmaz. İnsanların gönül açlığını gidermez. Allah gönlün asıl gıdasını bildiği için insanlara ibadetleri ikram etmiştir. Oruç da bunlardan biridir. Sabaha doğru bir vakit vardır, o vakitte kalkar, yemeğimizi yeriz. (Burada Allah’ın merhametine, bütün gün bir açlık vermediğine dikkat çekilebilir.) Akşama kadar yemek yemez, su içmeyiz. Ama oruç sadece bundan ibaret değildir. Burada “Gerçek oruç; yemeyi ve içmeyi terk etmek değildir. Asıl oruç; boş sözü ve güzel olmayan konuşmayı terk etmektir. Oruçlu iken birisi sana ağza alınmayacak kötü sözler söyler veya kabalık ederse, ona ‘Ben oruçluyum’ dersin.” hadis-i şerifini hatırlatabiliriz.
Çocukları hediyelerle teşvik etmeliyiz
Önceden büyükler çocukları tuttukları ilk oruçtan sonra sırtlarına alıp gezdirirlermiş. Bunu gibi pek çok unutulan âdetimiz var. Çocukları oruç tutma konusunda nasıl yüreklendirebiliriz?
Çok güzel bir âdet. Bizim de bu güzellikleri devam ettirmemiz gerekli. Bu noktada ödüle çok sıcak bakıyorum. Tadında olduğu, rüşvete dönmediği müddetçe ödül kullanılabilir. Çocuk orucunun belirli bir zaman dilimi yoktur. Ne kadar tutabiliyorsa o kadar oruç tutar çocuk. Ona özel tabaklarla, renkli peçetelerle, birkaç küçük süsle bir sahur sofrası, iftar sofrası kurmak; masasına bir mektup iliştirmek en büyük teşvik olacaktır. Arkadaşlarıyla birlikte bir şeyler yaptırabilmek en güzeli. Açık havada küçük davetiyeler hazırlayıp çocuk iftarları düzenleyebiliriz. Davulcu kılığına girip birkaç mani okuyabiliriz. Bizi sevaplarına dâhil ettikleri için gelen çocuklara bir Osmanlı geleneği olarak hediyeler (diş kirası) verebiliriz. Bunun gibi etkinliklerle unutulmayacak anılar bırakabiliriz çocuklara.