Boşluğun sesi: Nükleer müzik

Bu dönemin dikkat çeken şairlerinden biri de ODTÜ mezunu, mesleği mühendislik olan Ertuğrul Rast. “Nükleer Müzik” şairin ikinci kitabı. Rast, bir söyleşisinde şiirde “keşf”e inandığını ve keşfe öncelik verdiğini belirtir.

Arşiv.

Arif Ay

Şiirimiz kendini durmadan yenileyerek binlerce yıllık birikimiyle canlı bir biçimde bugünlere geldi. Bu kadim şiir ırmağımız, her bir kolu, kendi içinde duyuş, söyleyiş ve biçim farklılıkları barındırmış olmasına karşın büyük bir kanon oluşturdu.

İYİ ŞİİR KÖTÜ ŞİİR

Şiirimiz günümüzde de kendini yenilemeyi sürdürüyor. Ne ki yüzyılın başında yaşadığımız büyük kırılma binlerce yıllık şiir kanonunda sarsıntılara, şiir yatağında kaymalara sebep oldu. Çoğu zaman toplumun belleğindeki şiirin yeri ile hâli hazırda yazılan şiirin yeri arasında boşluklar oluştu, bu da şiir okurunda kopuşları ve uzaklaşmaları beraberinde getirdi.

Türkiye’nin son yüzyılı boşluğa boşluk ekleme yüzyılıdır bir bakıma. “Babam boşluğa bir boşluk daha ekledi” diyor ya şair. Medeniyet değişimleri ve bu değişimlerin oluşturduğu krizler aynı zamanda siyasette, hukukta, toplum düzeninde, ekonomide olduğu gibi sanat, edebiyat ve düşüncede de “boşluk”lar açmış, hayatın her alanında özgünlük, bütünlük kaybolmuş ve kafa karışıklığı herkese sirayet etmiştir.

Şiirimizin yüzyıllık tarihine baktığımızda boşluklar ve bu boşlukların oluşturduğu kopukluklarla karşı karşıya kalırız. Aslında yüzyıllık şiir tarihindeki adlandırmalar da bu boşlukları ifade eder. Birinci Yeni, İkinci Yeni, Mavi Hareketi, Toplumcu Gerçekçi Şiir, Yeni İslamcı Şiir ve her on yıla denk düşen kuşak adlandırmaları vs.

Şiirimizdeki arayışların 2000 bin sonrası daha bir öne çıktığına tanık oluyoruz. Yeni biçimlerin, söyleyişlerin denendiği, kanondan kopuk bir süreç bu.

HER YENİLİK İYİYE GÖTÜRMEZ

Her arayış ve yenilik ille de olumlu bir sonuca götürmeyebilir şairi. Yenilik adına savrulmalarla, şiirin ana damarından kopuşlarla, tatsız tuzsuz birtakım metinlerin ortaya sürülmesi de söz konusudur. Buradan hareketle söylersek “iyi şiir”, “kötü şiir” nitelemeleri hep gündemde olmuş ve çeşitli tartışmalara kapı açmıştır.

“İyi şiir”in en temel özelliği içinde olağandışılık barındırmasıdır. Tıpkı, İlhan Berk’in şu tanımında olduğu gibi: “Şiir, duvar ustasının elinden kayan tuğlanın yere düşmeyip, havada asılı kalmasıdır.” Terry Eagleton “Şiir Nasıl Okunur” adlı kitabında Rus göstergebilimci Yuri Lotman’dan “iyi şiir”e, “kötü şiir”e dair buna benzer bir görüşü aktarır: “İyi şiirler, içlerinde yer alan tahmin edilebilir ve kargaşaya yol açan öğelerin, içindeki sistemin ve o sistemin aşılmasının tatmin edici bir etkileşim halinde olduğu şiirlerdir; kötü şiirler ya aşırı derecede önceden kestirilebilir ya da aşırı derecede rastgele olurlar.” (S.86) (Terry Eagleton, Şiir Nasıl Okunur, Türkçesi: Kaya Genç, Agora Kitaplığı, Ekim 2011İstanbul) Yine Lotman “İyi şiirler bilgi açısından zengin olanlardır” derken, burada kastettiği somut, kitabî bilgiden ziyade, şiirin belleğimizde oluşturduğu çağrışımsal bilgidir. 2000 sonrası yazılan şiirlerde bu inceliğin çoğu zaman gözden kaçırıldığına tanık oluyoruz. Burada şunu da belirtmekte yarar var: 2000 sonrası şairler, muazzam bir teknoloji dünyasının ve bu dünyanın belirlediği mekânların ve insan ilişkilerinin içinde dünyaya gözlerini açtılar. Dolaysıyla şiirlerinde kullandıkları malzeme daha çok teknolojik ürünlerden oluşur ve bu ürünlerin insan davranışları üzerindeki etkisi yansıtılır.

DİKKAT ÇEKEN GENÇ BİR ŞAİR

Bu dönemin dikkat çeken şairlerinden biri de ODTÜ mezunu, mesleği mühendislik olan Ertuğrul Rast. “Nükleer Müzik” (Ebabil Yayınları, Mayıs 2024) “Dünya Ceket Günü”nden sonra ikinci kitabı şairin.

Şiirde “keşf”e inandığını ve keşfe öncelik verdiğini belirten şair: “Toplumun gerçekleriyle insanın gerçeklerinin iç içe geçtiği bir şiirin peşindeyim” der, kendisiyle yapılan bir söyleşide.

“Füzyon” ve “fisyon” başlıklarıyla iki bölümden oluşan “Nükleer Müzik”te on altı şiir yer almaktadır. Ertuğrul Rast, Mona Lisa tablosunun çalınmasından, İkinci Dünya Savaşı”na katılan Hiroo Onada adlı Japon askerinin macerasından, Norveç’te bir apartman dairesinde ölen adam haberinden, robot süpürgeden fax cihazına, Newton’nın ışık teorisine birtakım haber, olgu ve olayları şiirine taşır ve bunlar üzerinden insana ve yaşadığı zamana ilişkin çıkarımlar sunar okura. Sözgelimi, çalınan Mona Lisa tablosunun boş kalan yerinden boşluğun felsefesine dair bir yolculuğa çıkarır okuru. Boşluğun doldurulmayan bir şey olduğu sonucuna götürür bizi, bir bakıma:

“Zaman geçtikçe boşluğa. / Benzersin. 3+1, 120 m2 boşluk. / Şiir arayan şair, nefes. / Arayan. Bul. Değiştir. Seç. Düzenleme. / Marj: yazılı veya basılı kâğıdın kenarında / bırakılmış boşluk. 23 Nisan 2022 günü haber. / Sitelerinde manşet: “ABD Başkanı jeo Biden yine / Boşlukla. / Tokalaştı.” FED faiz artırımına devam / etti. Kentin duvarları devam etti. Balık / devam etti. Medeniyetin kalbi devam etti. / Babam boşluğa bir boşluk daha ekledi” (S. 17)

“Teknoloji ile insan doğayı hükmetmeye, doğayı yenmeye çalışıyor, bir yandan doğa insanın geliştirdiği bu teknolojilere cevap veriyor, ben buradayım tüm gücümle diyor, diğer yandan insanın kendi eliyle ürettiği teknolojiler insan hayatını kolaylaştırırken insanı köle konumuna ittiği noktaları da içinde barındırıyor” diyen şair, “Alışveriş Merkezinde Harika Bir Gün ve Makine Felsefesi” adlı şiirine “… yeni dünya sisteminin merkezi veçhesini oluşturan insan değil, makine oldu…” cümlesiyle başlar ve -1. Kattan 3. Kata tüm alışveriş merkezini mağaza mağaza gezdirir. Aralara “Aşkın makinalaşması” türünden dizeler sıkıştırır.

‘’UYKU YANDI”

İlgiyle okuduğum bu kitapta benim tuttuğum şiirler; ne “Boşluk Manifestosu 2”, ne “Hiroo Onada”, ne “Alışveriş Merkezinde Harika Bir Gün ve Makine Felsefesi”, ne “Biraz Daha Konuşalım”, ne “Çocuk Üzerine Kavramsal Bir Araştırma”, ne de “Işığın ve Uykunun Durumu”… Bunları, şiirin estetikten uzaklaştığı, dil işçiliğinin ihmal edildiği şiirler olarak görüyorum.

Benim tuttuğum şiirler; “Nükleer Müzik”, “Göz Uygarlığı”, “Çünkü Uyku Park”, “Bulgu”, “Â ve Kardeşim”, “Tuzla Karşılaşma Anı”, severek okuduğum özgün şiirler.

Yazıyı “Nükleer Müzik” şiirinden bir bölümle noktalayalım:

“sana korkunç bir şey / uyku yandı / kareler yandı / üçgen yandı / en küçük sesler / kilometrelerce hidrojen / kilometrelerce şizofreni /

sana korkunç / pet şişeler öldü / 10 alıcının tümünü göster öldü / krediniz hazır öldü / indirim kodu:saatlik25 öldü / soğuk kış günlerinin vazgeçilmez çorbaları öldü / yeni arkadaş önerin var öldü /

ve nergisler bugün çok güzel görünüyor/ ve nergisler bugün çok güzel görünüyor / güzel görünüyor/

ham petrol stokları öldü / siparişiniz kargolanmıştır öldü / 16 güncelleme var öldü / birleştirme, cihaz performansını iyileştirebilir öldü /

sen insan /

gözlerinden dehşeti görebiliyorum/

kum toz buhar oldun/ kente dönüp sordun / kervana dönüp sordun / kaşlarını aradın saçlarını / her şe yin yan dı /

olaylara buradan başlamaya karar verdim/

korku endişe kan pansuman / kilometrelerce pansuman /

sen insan u nut tun / önce müzik vardı.” (S. 24-25)

HAYAT
Sıcak havalarda da hem okurum hem yazarım