Şifahi kültür pek çok yönden tenkit edilse de konuşulanlar yazıya geçirildiğinde pek çok zenginliği içinde barındırdığını söyleyebiliriz. Bu noktada sözlü kültür, sohbet ve vaazlar bir zamanlar bizim en önemli menbaa kaynaklarımızdı. İşte bu kültürün ilham kaynaklarından olan vaizleri bir dönem dinleyerek kayıt altına almak herkesin akıl edeceği bir şey olmasa gerek. Hele ki bunu yapan bir de asker ise iş daha da farklı bir boyut kazanıyor.
Abbas Hilmi Erhan 1900 senesinde Saraybosna’da dünyaya gelip 1983’te vefat eden bir askerdir. Ömrünü askerlik mesleği ile başlayıp kıdemli başçavuş olarak noktalamış olan Abbas Hilmi Erhan 1942-1951 yılları arasında İstanbul’da özellikle sur içi bölgesinde dinlediği vaizlerin vaazlarından notlar almış ve bu notlar uzun yıllar evlatlarında saklı kalmış. Ne zamanki gün yüzüne çıkacağı zaman yaklaşmış, işte o vakit Bir Askerin Kaleminden İstanbul Camilerinden Vaaz Notları (Ülke yay. 2022, 248 s.) adıyla kitaplaşmış.
SURİÇİ BÖLGESİNDE BİR HAYAT
Abbas Hilmi Erhan Saraybosna doğumlu ama henüz 14 yaşında iken ailesi ile ana vatan diye kabul ettikleri Türkiye’ye gelmişler ve İstanbul’a yerleşmişler. Gözlerini açtığı yer aslında sur içi bölgesi. Ailece adresler değişse de hep aynı bölgede dolaşıp durmuşlar. İlk önce Vefa Caddesi, daha sonra Süleymaniye Caddesi, sonra Kirazlı Mescid ve en son Fatih Caddesi’nde oturmuşlar. 1916’da askeri liseye girişinden 1945 yılında kıdemli başçavuş olarak emekli olana kadar bir asker profili ile karşı karşıyayız. Daha sonrasında ise Büyükdoğu çevresinden Av. Abdurrahman Şeref Laç’ın 30 sene kadar kâtipliğini yapmıştır. Görev yaptığı Beyazıd çevresi ve ikamet mahalli olan sur içi bölgesinde namazlara da devam eden Erhan, burada dinlediği vaazları da günlük şeklinde tutmuştur. Oğulları Hayati ve Fethi Erhan’ın gayretleri ile yayınlanan kitapta Abbas Hilmi Erhan’ın 10 farklı ismin farklı zaman dilimlerinde dinlediği vaazlarından tuttuğu notlar yer alıyor.
KİMLERİ DİNLEDİ KİMLERİ YAZDI
Dönemin kudretli vaizlerinden Vaiz Mehmet Efendi, Vaiz Mahmut Efendi, Fazıl Efendi, Hacı Cemal Efendi, Osman Nuri Efendi, Mustafa Asım Efendi, Alay Müftüsü, Ali Haydar Efendi, Cemal Efendi, Kutsi Efendi gibi isimler dinlenip söyledikleri yazıya dökülmüş.
Yayınlanan kitabın girişinde Hayati ve Fethi Erhan’ın babalarına dair kaleme aldığı yazılar yer alıyor. Meslek itibarıyla asker olan babalarının hayat boyu askeri disipline dikkat ettiği satırlar yer alıyor. Her gün düzenli traş olan, devamlı takım elbise giyen, fötr şapka takan Abbas Hilmi Erhan umur görmüş pek çok insanda olduğu gibi günlük tutma özelliğine sahip. Hatta 1970 senesinde Hac’ca gitmiş ve orada da günlük tutmuş 230 sayfalık Osmanlıca olarak tutulan günlükler de yayınlanmayı bekliyorlar. Yayınlanan bu çalışmanın da astsubaylık görevinin büyük kısmında Bayezid’de bulunan üniversite talim taburunda bu bölgeye yakın camilerde namazını eda edip vaizlerden tuttuğu günlük notlarından oluştuğunu görüyoruz.
NEDEN VAİZLERDEN NOT ALDI
Abbas Hilmi Erhan vaizlerden notlar alma düşüncesinin nereden ortaya çıktığını şöyle anlatıyor: “Cenab-ı Hakka şükredelim ki bana İstanbul’daki Süleymaniye Camii-i Şerifi yakınında oturmayı nasip etti. Cami-i şerifin müezzinlerinin o güzel sesi ve iç açıcı seslerini işitiyordum. Camide cemaatle namaz kılmaya devam ettim. Bu arada caminin on dakika kadar uzağında bulunan Bayezid Cami-i Şerifi’ne devama başladım. Bu camide bilhassa cumartesi ve pazar günleri vaaz verilirdi. Onlara devama başladım. Vaiz efendilerinde vaazlarını dinler ve efrad-ı aileme naklederdim. Fakat tabii olarak hepsi hafızada kalmazdı. En nihayet aklıma not tutmak geldi. Defter aldım ve öylece vaazı not etmeye başladım.”
Dikkat edilirse bunlar cuma vaazları değil. Özellikle cumartesi ve pazar günleri halka dönük ders vermeyi sürdüren bir dönem dersiamlarını da belki eserde zikredilen vaizler arasında belirtmek gerekir.
Kitapta sadece vaizlerin yaptığı vaazlarından tutulmuş notlar yer almıyor. Süleymaniye camiinden Hatip Kutsi Efendi’nin irad ettiği Hutbeler de yer alıyor. Kutsi Efendi 31.12.1942 tarihli hutbesinde hırsızlık, içki, kumar, namusa tecavüz, koğuculuk, haset etmek gibi sosyal hayatı yaralayan meselelere değinerek sözü şöyle bağlıyor:
“İşte Müslümanlığın haram kıldığı şeylerin hepsi de böyledir. Onların hepsinde bizim için dünyevi ve uhrevî hayırlar vardır. Cenâb-ı Hak bize zararı olmayan bir şeyi haram kılmamıştır. Allahü Teâlâ Hazretleri hâkimdir, alîmdir, her işinde her gayesinde birçok hikmetler vardır. Buna iman etmeyenler Müslüman değildir.” (s.71)
Dönemin önemli vaizleri ve tanıdık simalar
Kitapta ayrıca içindekiler kısmında yer almayan yakın tarihimizin iki önemli isminin de vaazları yer alıyor. İkisi de farklı zamanlarda İstanbul Müftülüğü yapmış olan Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı ve Ömer Nasuhi Bilmen. İki vaazdan notlar yer alan Abdurrahman Şeref Güzeyazıcı’dan 18.11.1951 tarihli vaazından bir cümle nakledilmiş: “İnsan daima kendi menfaatine uygun olacak şekilde mütalaa ve tefekkür eder.” (s.158)
Ömer Nasuhi Bilmen Hoca ise 02.03.1947 tarihinde Sultanahmet Camii kürsüsünden konuşmuş. Cennet ve cehenneme dair bahislerin yer aldığı sohbette şu cümleler yer alıyor:
“Cennet kapısı sekiz, cehennemin yedidir. Bir kapıdan diğer kapısı 70 senedir. Cehennem simsiyah görünür. Cennette ise gece yoktur, karanlık yoktur. İğne deliği kadar dünyaya bir yer açılsa dünyada cehenneme girecek bir adamın büyüklüğü üç günlük yol kadardır.” (s.208)
Vaazların genellikle birebir yazılmadığı ancak çarpıcı ve akılda kalıcı cümlelerin not alındığı görülüyor. Dinlemenin ve dinlediklerimizi yazmanın önemini kaybettiğimiz bu çağda önemli bir değer bu vesile ile açığa çıkmış oluyor. Sözleri ile bir dönemi irşad etmiş vaizlerimizin ve bunları kayda geçen Abbas Hilmi Erhan’ın ruhu şad olsun.