28 Şubat postmodern darbesinin üzerinden tam 22 yıl geçti. “Bin yıl sürecek” denilen darbenin idari ve siyasi etkileri millet iradesiyle birkaç yılda silinse de, toplumsal hayat ve bireyler nezdinde açtığı derin yaralar hala tazeliğini koruyor. Suçsuz yere girdiği zindanlarda gençliğini bırakanlar, eğitimi yarım kalanlar, ikna odalarında yaşadığı psikolojik travmayı hala atlatamayanlar, stresten görme yetisini kaybedenler... Yeni Şafak 28 Şubat’ın kararttığı hayatların izini sürdü.
PES ETMEDİ
GÜLSÜME ŞENOCAK: Yasağa rağmen okulu başörtülü bitirdim. İlk yıl katsayı engeline takıldım. 2001’de ise başörtülü sınava giremeyeceğimiz söylendi. Sınava bir gün kala peruk aldım, sınava öyle girdim. Sınavdan sonra günden güne baş ağrılarım arttı. Fiziksel fonksiyonlarımı kaybettim. Dilim büyüdü, yemek yiyemedim. Sıkıntıdan iç ateşlenme yaşadım. Bir hafta yoğun bakımda kaldım. Uyandığımda görmüyordum. İyileşme sürecim bir yıl sürdü. Sonra tekrar sınavlara hazırlanıp Bilgi Üniversitesi İletişim Sistemleri bölümüne yerleştim. İlk yılı birinci olarak tamamlayınca psikolojiye geçiş yaptım. Şimdi İstanbul Üniversitesi’nde Engellilik Araştırmaları bölümünde tezli yüksek lisans yapıyorum. Aynı zamanda İBB’de engelli bireylerin hayata katılmaları için onlara eğitimler veriyorum. 28 Şubat bana asla pes etmemeyi öğretti.”
UMUDUNU KORUDU
MİNE İPEK: Bin bir heyecanla başladığım İnönü Üniversitesi'nde hocalar sesli yoklama alarak bizleri fişliyordu. Bazıları ‘Size ders anlatmak zorunda değilim’ diyordu. Sonra tespit ettikleri kişileri odalarına çağırmaya başladılar. Önce nazik şekilde 'Bizim de anne ve babaannelerimizin başları kapalı. Başınızı açın, bizlere zorluk çıkarmayın. Eğitim hayatınızı sonlandırmayın' dediler. Kararlı olduğumuzu görünce üniversite yönetimi çağırmaşa başladı. 'Sizler hangi terör örgütüne hizmet ediyorsunuz da bu kadar direniyorsunuz?' denmeye, derslerimizden yaka paça çıkarılmaya başlandık. Bölgeye jandarma bakıyordu. Hiç unutamam; kampüs bahçesinde 'Eğitim hakkımız engellenemez' diye slogan attığımız sırada askerler bize saldırdı. Bir asker ağlayarak copluyordu. Çünkü o emre itaat ediyordu. Korktuk elbette ama asla umudumuzu yitirmedik.
HAKKINI GERİ ALDI
RAHİME KAYHAN: Erzurum Palandöken Kız İmam Hatip Lisesi’nde 10 senelik öğretmenken kılık kıyafet yönetmeliğine uymadığım gerekçesiyle 2000'de görevden atıldım. Okul müdürü sürekli öğrencilerimin yanında küçük düşürüyordu. Başı açık olan öğretmenlere müfettiş gelmezken, ben sürekli denetlemeye maruz kalıyordum. Görevdan atıldıktan sonra avukatlara gittim. Sanki teröristmişim gibi hiçbiri üstlenmedi. Asla hakkımı aramaktan vazgeçmedim. Birleşmiş Milletlerin Kadınlara Karşı Ayrımcılık Komitesine konuyu taşıdık. İç hukuk yollarını izlemem gerektiği söylendi. Türkiye’de ilk kez yapıldığı için büyük ses getirdi. Gazetelerde benim için ‘zorba düzenin temsilcisi’ başlığı atıldı. O dönem yapmadığım iş kalmadı. Dikiş-nakış kursuna gittim, dışarıya kıyafet diktim. Bin yıl sürecek dediler ama geçti. Sicil affından sonra görevime döndüm.
Hayalleri yarım kaldı
NURAN BEKİROĞLU: İnönü Üniversitesi İşletme bölümü 3’üncü sınıftayken darbeyi yaşadım. Peş peşe iki kız kardeşim de aynı olayı yaşadı. İnandığım yolda hem okuluma hem de başörtümle devam etmek isterken eylemlere katıldım. Başörtümü asla çıkartmak istemedim. Sırf başörtümü çıkarmak istemediğim hak mücadelemi yaptığım eylemler sebebiyle, mahkemede idamla yargılandım. 1999’da evlendim. Bu sırada mücadelem devam ediyordu. Bir eylem sırasında polis kimliğime el koydu. 3 yıl kimliksiz gezdim. Artık mücadelemi başka yerde aramam gerektiğini düşündüm. Dernek çalışmalarında bulundum. Bir süre sonra da bir işyeri açtım. Savunduğum davadan asla pişman değilim. Ancak yarım kalan hayallerimiz var. Toplum tarafından dışlandık. O dönem yaşadıklarım hafızamdan silinmiyor.
Boş yere 26 yıl hapis
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğrenciyken başörtüsü eylemlerine katıldığı gerekçesiyle fişlenip üzerine asılsız bir suç yıkılan Osman Erdemir, 26 yıl hapis yattı.
Erdemir, o dönem yaşadıklarını şöyle anlattı: “İslami hassasiyetlerimizden dolayı başörtüsü eylemlerine katılıyorduk. Bizim sürekli aynı kapıdan girdiğimiz bacılarımızın derslere girememesi bizim de tepkimize neden oldu. Hepimizin üzerine insafsızca gelindiği, her türlü suçun Müslümanların üzerine atıldığı bir dönemdi. Yahudi iş adamı Jak Kamhi’ye yapılan suikastı üzerime yıktılar.
SAVCILAR SORGUYA GİRİYORDU
Gözaltına alındığımız zaman savcılar sorguya giriyor ‘Bu suçların hepsini kabul edeceksiniz’ diyordu. Bir hakkımız yoktu. Cezaevine atıldığımda da insafsızca işkence gördüm. Mahkeme süreci boyunca hep tahliye bekledik. Hakim bize ‘Siz istediğiniz savunmayı yapın. Yukarıdan bu cezayı vermemiz isteniyor’ diyordu. İdam cezasına çarptırıldım. 26 yıl hapiste yattım. Son 17 senesini F tipinde geçirdim. Bu sürede İşletme fakültesiyle ilahiyat bitirdim. Yeniden yargılanma hakkı kazanınca davamız yeniden görüldü. Suçsuz olduğumuz anlaşıldı ve beraat ettik. Özgürlüğüme kavuşalı 6 ay oldu.”